İslâm Hakikati - 6. Son Peygamber Olarak Hz. Muhammed
Makale Dizini
6. Son Peygamber Olarak Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)
Hz. Âdem’le başlayan peygamberlik manzûmesi, Şerefli Nebi Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile kemale ermiştir. Hakikatler, Hz. Âdem’de âdeta birer tohum gibiyken Hz. Nuh’ta rüşeymler hâlinde başını topraktan dışarı çıkarmış, Hz. İbrahim’de (aleyhisselâm) saçaklar hâline gelmiş ve çiçekler açmaya başlamış, Efendimiz’de (sallallâhu aleyhi ve sellem) ise bütün bütün meyve vermeye durmuş, yeşillikler çemenzâr hâline gelmiş ve dünya bir gülistana dönmüştür. Zira O, âlemşümûl bir peygamberdir.
O’nun âlemşümûllüğü, وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ“Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”[18] âyetiyle ifade edilmektedir. Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu engin rahmetinden herkes istifade etmiştir. O kadar ki bir gün en büyük meleklerden olan ve risaleti boyunca Efendimiz’e vahiy getiren Cibrîl’e, “Sen de bu umumi rahmetten istifade ettin mi Ya Cibrîl?” dendiğinde o şöyle cevap vermiştir: “Evet, ettim. Zira ben de âkıbetimden emin değildim. Kur’ân bana “emin” deyince, ben de âkıbetimden emin oldum.”[19] Kur’ân, O’nun hakkında, نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ “Onu (Kur’ân’ı) Ruhu’l-emin (Cebrail) indirmiştir.”[20] demektedir. Cibrîl’in de istifade ettiği bu rahmetin genişliği, O’nun câzibe-i kudsiye dairesinin genişliğini göstermesi açısından yeterli bir örnek olsa gerek. O hâlde biz mü’minlerin, melekleri dahi kapsamış bir rahmet dairesi içinde bulunan bir ümmet-i merhûme olduğumuz şuurunu kalbimizden hiç eksik etmememiz gerekir.
Evet, İslâm, Efendimiz’le kemale ermiş, insanlık O’nun döneminde gelişmiş, beşer zihninde ve düşüncesinde maddî-mânevî inkılâplar meydana gelmiş, içtimaî yapıda bedevilik adına hiçbir şey kalmamış, her şey mamur ve her taraf umran hâline gelmiştir. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), peygamberliğinin ve aynı zamanda hayatının sonlarına doğru Veda haccını yaparken insanlığa son sözlerini söylemiştir. O, bu son sözleri arasında, الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي“Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’dan razı oldum.”[21] âyetini de okumuş ve dinin tamamlandığını haber vermiştir.
Bu âyetin nüzulü, ümmet-i Muhammed adına öyle bir nimettir ki bir gün Hz. Ömer’le (radıyallâhu anh) karşılaşan bir Yahudi ona şöyle demiştir: “Ey Mü’minlerin Emiri! Kur’ân’da öyle bir âyet var ki, o âyet biz Yahudi cemaatine inmiş olsaydı o günü bayram ilan ederdik.” Hz. Ömer, onun hangi âyet olduğunu sorduğunda yukarıdaki âyeti zikretmiştir. Bunun üzerine Hz. Ömer, tebessüm etmiş ve: “O âyetin nerede ve hangi hava içerisinde nazil olduğunu ve Efendimiz’in ümmetine tebliğ ettiğini Müslümanlar çok iyi bilir. O gün hem cuma hem de Arefe günü idi.”[22] demek suretiyle her iki günün de bizim için bayram olduğuna işaret etmiştir.
Evet, âyetin indiği gün, ümmet için bir bayramdı fakat bu bayramın içinde büyük bir de hüzün vardı. Zira aynı âyet-i kerime, Efendimiz’in vefatını da haber veriyordu. O (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir din, bir sistem getirmiş, Allah’ın emriyle O’nu tebliğ ve temsilde bulunmuş, görevini tamamladıktan sonra da yine bir emirle Allah’ın huzuruna çağrılmıştı.
“Hz. Muhammed’le (sallallâhu aleyhi ve sellem) her şey tamam oldu.” derken “Diğerlerinde eksik miydi?” sorusu akla gelebilir. Eskiden her topluluğa, her kabileye bir nebinin gönderilmesinde zaruret vardı; (Tabi ki bu zaruret beşer içindi, Cenâb-ı Hak için böyle bir zaruret söz konusu olamaz.) Çin’deki bir peygamber, Hindistan’da aynı vazifeyi eda edemezdi. Aynı şekilde Avrupa’da neş’et eden bir peygamber, Asya’daki peygamberlik vazifesinin altına giremezdi. Zira dönemin şartları çok ağırdı ve bugünkü gibi seyahat vasıtaları yoktu. Vâkıa Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) zuhur ettiği dönemde de beşer aynı durumdaydı; haberleşme atın sırtında ve gönderilen ulaklarla sağlanıyordu. Ancak Efendimiz’in bir mucizesidir ki O’nun ümmeti için haberleşme vasıtaları çoğalmış, dünya âdeta bir şehir hâline gelmiştir. Dolayısıyla Efendimiz’in, beşerin, medeniyet, ilim, teknik ve teknoloji sahalarında gelişeceği bir dönemde gönderilmesi, O’nun bir özelliği olmuştur. Bu sebeple, önceki her peygamber kendi kavim ve kabilesine gönderilirken Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bütün insanlığa gönderilmiştir. Efendimiz bu durumu şu sözleriyle ifade etmiştir: كَانَ كُلُّ نَبِيٍّ يُبْعَثُ إِلَى قَوْمِهِ خَاصَّةً، وَبُعِثْتُ إِلَى كُلِّ أَحْمَرَ وَأَسْوَدَ “Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise bütün insanlara gönderildim.”[23]
Evet, haberleşme ve ulaşım imkânlarının gelişmesiyle bugün dünya, sanki global bir köy hâline gelmiştir. Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir hâdise aynı anda tüm dünya tarafından takip edilebilmektedir. İnsanlık artık uzayda dolaşmakta ve gezegenlerden, yıldızlardan haberdar olmaktadır.
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir başka hadislerinde kendisinin, peygamberler silsilesinin son halkası olduğunu ne güzel misallendirir: “Benimle benden önceki diğer peygamberlerin misali şuna benzer: Adamın biri çok güzel bir ev yapmış fakat bir köşede bir kerpiçlik yer boş kalmıştır. Halk, evi hayran hayran dolaşmaya başlamış ve (o eksikliği görüp), ‘Bu eksik kerpiç konulmayacak mı?’ demişlerdir. İşte o benim, ben peygamberlerin sonuncusuyum.”[24]
Evet, O, Hz. Âdem’le başlayan bir manzûmenin tamamlayıcısıydı. O gelmese Hz. Âdem’in adını duymak, Hz. Musa’yı bilmek, Hz. İsa’yı doğru tanımak mümkün olmazdı. İnsanlık, geçmiş ümmetler ve hâdiselerle ilgili doğru bilgiye ancak O’nun sayesinde ulaşmıştır. O, nasıl âlemşümûl bir peygamberse peygamberliğinin de bütün âlem tarafından kabul edilmesi gerekmektedir. Çünkü tasdik edilmesi gereken her şeyin anahtarı O’nun elindedir. Ancak O’nun getirmiş olduğu esaslar çerçevesinde Allah’a, peygamberlere, kitaplara, ahirete vs. inanmak mümkündür.
- tarihinde hazırlandı.