Anne-Baba Hiçbir Şey İçin Terk Edilmez
Anne, bir milleti yetiştiren ailenin en önemli unsurudur. O, İslâm nazarında o kadar mukaddestir ki, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem): "Cennet, annelerin ayakları altındadır" buyurur.
Öyledir; zira anne, bir milleti yoğuran mukaddes bir el ve toplumun ilk hücresini teşkil eden yuvanın da kurucusudur; içinde cıvıl cıvıl çocukların etrafa saadet ve neş'e aksettirdikleri bir yuvanın kurucusu... Bu yönüyle İslâm, anneye öyle yüce bir pâye verir ki, bunun ötesinde ona yeni pâyeler vermeye kalkışmak, o mukaddes varlığı hoyratlaştırmak, onun başındaki zeberced kakmalı tacı alıp yerine cam parçalarıyla süslenmeye çalışılmış bir külah geçirmek gibi olur. Kadını ve erkeği yaratan Allah (cc), kâmet-i kıymetlerine göre onları teçhiz buyurmuş ve istidatları açısından da verdiğini vermiştir. Kadın maddeten zayıf ve nahiftir; hadiselerden daha çabuk etkilenir. İşte bu tabiattaki birini, yaratılışına mülâyim gelen işlerden uzaklaştırarak onun incelik, zerafet ve saygınlığıyla telif edilemeyen işlerde istihdam etmek açıktan açığa ona bir zulümdür.
Aslında kadın dediğimiz bu nazik varlık öyle şeylerle teçhiz edilmiştir ki, o yönüyle erkeğin fersah fersah önündedir. O bir şefkat kahramanıdır; evlâtları uğrunda öyle titrer ki bu konuda erkek onunla yarışamaz. Bu durum sadece insanlık âlemine mahsus da değildir; tavuğun bütün sermayesi kendi hayatı olduğu hâlde, yavrusunu köpeğin ağzından kurtarmak için çok defa kendini feda eder. İşte bütün canlılarda yavrularına karşı, Allah tarafından verilen bu engin şefkat duygusu, anneler için öyle muallâ bir sermayedir ki, bunu onun elinden alıp da ona hangi pâyeyi verirseniz veriniz, Allah'ın verdiğinin yanında çok sönük kalacaktır.
Cihangirleri anneler yetiştirir. Büyük insanları, İnsanlığın İftihar Tablolarını hep anneler şekillendirir. Kadın kendine ait bu meziyetlerle, erkek de yine kendisine ait kabiliyetlerle örfaneye iştirak ederse, bu bütünleşmeden cennet ikliminin yaşandığı bir aile ve fazilet topluluğu vücûda gelir.
İlk hocam mualla validemdir
Benim ilk Kur'an hocam validemdir. Kendi anlattığına göre bana dört yaşımda Kur'an okumayı öğretmiş. Bir ay içinde de hatmettiğimi söyler. Ben, hatmettiğimi hatırlamıyorum. Ancak bütün köylüye yemek verdiler. Birisi de bana "Senin düğünün oluyor" dedi. Utandım, ağladım. O günden hatırımda kalan sadece bu hatıra var..
O devirde Kur'an okutmak yasak olduğu için annem beni gece yarısı uykudan kaldırır ve bana Kur'an öğretirmiş. Zaten bütün köyün kadın ve kızına Kur'an'ı validem öğretmişti. Babasından gelen bir terbiye ve Kur'an aşkı o en sıkıntılı ve zor dönemlerde dahi validemin Kur'an öğretmesine mani olamamıştı. Esasen tek başına bir kadının, 15-20 kişinin sofraya oturduğu bir evin bütün işlerini yaptıktan sonra bir de Kur'an öğretmeye vakit bulabilmesi, beni hayrette bırakan bir husustur. Hem o günkü kadına ait işler, sadece ev işleriyle de sınırlı değildi. Davarların sağımını yaptığı gibi, kadınlar tarla ve bahçede de çalışırlardı. İşte bir taraftan ceberut bir idarenin baskısı, diğer taraftan kendine ait yapması gereken zor işler; buna rağmen gündüz boş vakitlerinde köyün kadın ve kızına, geceleri de bana Kur'an öğretmek, hakikaten şaşılacak bir gayret ve çalışma örneğidir..
Annemin bu örnek davranışı, Kur'an öğretmekteki hassasiyet ve aşkı, ibadetindeki kusursuzluğu ve hayatını hep ızdıraplı geçirmesi çocukluk ihsaslarımla o gün anlamamış olsam dahi bugün çok iyi anlıyorum ki bana tesir eden en mühim hususlardandır. Zannediyorum bu sadece fakire has bir hususiyet değildir. Hemen herkesin hayatında anne ilk muallim rolündedir. İşte bu sebeple anne ve baba hiçbir şey için terk edilmez. Yalnız onlar, "İman ve Kur'an'a hizmet etme!" diyorlarsa, yani isyan emrediyorlarsa sadece bu mevzuda onlara itaat edilmez. Bununla beraber onlara yine de, "Eğer onlar seni, Hakk'ın şeriki olduğuna dair cahilce ve bilgisizce bazı şeyleri, Bana ortak saymaya zorlarlarsa sakın onlara itaat etme! Ama o durumda dahi kendileriyle iyi geçin, makul bir tarzda onlara sahip çık!" (Lokman Suresi, 31/15) ayet-i kerimesinin ifadesiyle iyilikle mukabele etmek gerekir.
Evet, anne ve babanın gönlü her zaman hoş tutulmalı; ancak onlara Allah'a ve O'nun emirlerine karşı isyan etme mevzuunda itaat edilmemelidir. Anasına babasına itaat etmesi gereken hususlarda itaat eden bir insanın hayatında, kazancında, ilminde yümün ve bereket olur. Allah, bugün olmasa bile yarın onu başlara tac yapar ki, bu husus, pek çok tecrübeyle sabit bir hakikattir. Son olarak, babamdan dinlediğim, mevsuk kitaplarda ise görmediğim bir hususu arz etmek istiyorum: Allah bir beldenin altını-üstüne getirmeyi kader planında yazmış; derken kaza vakti gelmiş. Tam o esnada bir çocuk, annesi hamur yoğururken bir ihtiyacından dolayı çığlık çığlığa bağırmaya, ağlamaya başlamış. Annesi ellerini temizleyip onun yanına gidinceye kadar biraz vakit geçmiş. Bu arada anne, çocuğuna karşı şöyle sesleniyormuş: "A be evladım, ne diye öyle çılgınca bağırıyorsun? Allah bile bir ülkeyi helâk ederken bu kadar acele etmez." İşte bu söz üzerine, Cenâb-ı Hak atâsı ile kaderi bozmuş ve o ülkeyi helâk etmemiş. Görüldüğü gibi Allah'a bir yöneliş, bir teveccüh, bir güzel hal ve tavır, böylesi ilâhî atâların meydana gelmesine vesile olabiliyor. Ancak insanlar, O'na karşı firavunlardan daha mütemerrid davranıyorlarsa... Evet bu şart cümlesinin cevabı yok.
- tarihinde hazırlandı.