Babaları İrşatta Metot Ne Olmalı?
İrşat ve tebliğ, bütün Müslümanların vazifesi ve önemli bir şiarıdır. Nitekim "Ey Ümmet-i Muhammed! Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği yayar, kötülüğü önlersiniz." (Âl-i İmran, 3/110) ayet-i kerimesi bu hakikati dile getirmektedir.
Bu manada bir kişi babasına "içki içme" diyebilir ki bu, meselenin bir yönüdür. Diğer yönüne gelince, bazen söylediklerimiz kimi şahıslara olumsuz etki yapabilir. Mesela bir kişi, yetiştiği muhit itibarıyla içtimai seviyesi, kültür birikimi, makamı ve mansıbı itibarıyla, kendisinden yüksek bir insana bir şey anlattığı zaman bu onda olumsuz bir tesir yaptığından ötürü o kimse reaksiyon gösterebilir. Öyleyse burada irşat ve tebliğ adına şöyle bir metot kullanılması uygun olur. Kişiye hak ve hakikati anlatırken damarına dokundurmayacak, onu öfkelendirmeyecek ve dinî meselelere karşı reaksiyona sebebiyet vermeyecek kendi seviyesinde biri anlatmalıdır. Bu mesele herkes için vâki ve vârit olacağı gibi evlat-baba münasebetlerinde de her zaman söz konusu olabilir. Mesela benim babam -makamı cennet olsun- çok nezih ve ince bir insandı. Beni kendisinden daha bilgili zannederdi -ben zannetmiyorum-. Eve girdiğim zaman ilme olan engin saygısından anneme ve kardeşlerime göstermeden sessizce altıma bir minder atıverirdi. Fakat ben bazı meselelerde, o meseleleri benim gibi düşünsün diye kendisine dolaylı yollarla telkine çalıştığımda o ince ve zarif Osmanlı efendisi çok defa sessiz kalırdı. Mesela bir gün çok kıymetli ve müessir bildiğim, bulduğum bir külliyatı kendisine verdiğim zaman başlangıçta böyle bir durgunlaşma yaşadı. Ancak kendi havası ve hevesi içinde onu tetkik ettiği zaman benden daha fazla o meseleye teşne olduğunu gördüm. O kadar ince bir adamın bu ölçüdeki reaksiyona benzer bu tavrı karşısında benim içimde şu kanaat hasıl oldu: Her babanın, evladından gelen telkine karşı tepki göstermesi ihtimal dahilindedir.
Her halde Ebu Talib'in Allah Resûlü'nün davetini kabul etmemesinde az da olsa bu hususun payı vardı. Efendimiz'i (sallallâhu aleyhi ve sellem) kendi hanesinde yetiştirip büyüttüğü için ihtimal ona kendi çocuğu nazarıyla bakıyordu. "Haklı, doğru" diyordu; ama gurur ve kibrini de aşamıyordu. Herhâlde Cenab-ı Hak, peygamberlik büyüklüğü ile babalık büyüklüğü çakışmasın diye Efendimiz'in babasını böyle bir imtihana maruz bırakmamış; fetret döneminin avantasıyla huzuruna almıştı. Bu mülahazalara binaen, irşat ve tebliğde usül ve strateji olarak insan babasına telkinde bulunmamalı, bunun yerine babasına müessir olacak bir kişiyi bulup, irşat ve tebliğ vazifesini o kişiye yaptırmalıdır.
- tarihinde hazırlandı.