Basın özgürlüğü suça kılıf yapılmasın
Türkiye, Ergenekon tipi derin yapılar ve darbecilerle hukuk önünde yüzleştikçe, birileri "surda gedik açma" sevdasıyla sürekli bahane üretiyor.
Her operasyon dalgasında "itibarsızlaştırma" çabası, yargıyı "yıpratma ve tarafmış" gibi gösterme gayretleri öne çıkıyor.
"Muhalif gazeteciler tutuklanarak susturuluyor" kampanyası da bu girişimlerden farklı durmuyor.
İfade hürriyetinin gerçek manada ihlal edildiği davalarda susanlar, "ötekileştirdikleri" gazeteciler için linç kampanyalarına alkış tutanlar, şimdi "gazeteciler tutuklanıyor" diyerek Türkiye'yi uluslararası alanda zora sokmaya çalışıyorlar.Hedef belli.
Terör örgütleri, darbeciler ve derin yapılar tarafından "psikolojik harekât" için kullanılan isimleri kurtarmak!
Bir kısmı aynı rolü geçmişte oynadığı için "soruşturma kendilerine de uzanabilir" kaygısıyla, bir kısmı da "yoldaşlık bağıyla" bunu yapıyor.
Sanki gazeteciler meslek dışı suç işleyemezmiş gibi...
İngiltere neden eleştirilmiyor?
Siz hiç "İngiltere'de basın özgürlüğü ihlal ediliyor. Gazeteciler tutuklanıyor" diye kendini paralayan İngiliz gazeteci gördünüz mü?
Oysa 168 yıllık News of World gazetesi geçtiğimiz yıl, tazminat kararları ve açılan ceza davaları nedeniyle kapısına kilit vurdu.
Eski ve yeni yayın yönetmenleriyle, 8 önde gelen editörü tutuklandı.
Ünlü medya devi Murdoch'a ait olan gazetenin birçok elemanı da tutuksuz yargılanıyor.
Suçları, "basın özgürlüğünü özel hayatları ihlal etmekte kullanmak, telefonları dinletmek, polise rüşvet vermek..."
İngiliz basın örgütleri ve akademisyenleri, milyonun üzerinde satış rakamlarına ulaşan gazete için, "mesleki çürüme", "basın özgürlüğünü suça alet etmek" gibi tartışmalar yürütüyor.
Kimse de çıkıp, "11 önde gelen gazeteci tutuklandı. Aralarında Cameron'un basın sözcüsü de var. Özgür basın susturuluyor" demiyor.
Her nedense, iş Türkiye'ye gelince durum değişiyor.
Başbakan püf noktasını açıkladı
İşin sırrını Başbakan Erdoğan salı günkü grup toplantısında ifade etti.
"Tutuklu gazetecileri bahane edip Avrupa'da (ve ABD'de) Türkiye'yi (ve hükümeti) karalayan gazeteciler ve siyasetçiler var."
Sırf bu amaç için yurtdışı gezilerine çıkan gazeteciler olduğu bile söyleniyor.
Başbakan dile getirmemiş ama yabancı gazetelerin Türkiye temsilcisi bazı ulusalcı Türk gazetecileri de bu listeye eklemek lazım.
Yazılarını okuduğunuzda "Çarpıtma ancak bu kadar olabilir" diyorsunuz.
"İsrail'de tutuklu gazeteci yok" yalanını bile söylemekte beis görmüyorlar.
Bu tür yazılardan birisine gazeteci Etyen Mahçupyan dayanamayıp dün Today's Zaman'da cevap vermiş.
Ece Temelkuran'ın Guardian'da yayınlanan "Türk gazeteciler çok korkuyorlar ama bu korkuya karşı savaşmalıyız" başlıklı yazısına Mahçupyan'ın çarpıcı değerlendirmeleri şöyle:
Mahçupyan'ın Temelkuran'a cevabı
"Temelkuran'ın Habertürk gazetesinden çıkarılması, meğerse hükümetin Hrant'ın öldürülmesine kadar geri giden baskı stratejisinin sonucuymuş. Anlaşılan aslında Hrant'ın üzerine gidilmesinin ve katledilmesinin ardındaki esas irade hükümete aitmiş.
Ergenekon'u bir 'iddia' olarak sunarak aslında söz konusu 'kaos yaratma ve darbe zemini oluşturma' iddiasının gerçek dışı olduğunu ima etmeye çalışıyor.
Kısacası Temelkuran aslında bilinen ulusalcı önermenin içinden konuşuyor ve ideolojik olarak Ergenekon dünyasından pek de uzak olmadığını bizlere hatırlatıyor.
Temelkuran, Hrant'ın ölümünün perde arkasının sanki sadece bu iki gazeteci (Nedim Şener ve Ahmet Şık) tarafından araştırıldığını ima ediyor. Bunun yanlışlığı bir yana, Şener'in kitabı polisteki bilgileri açığa çıkarma açısından yararlı olmakla birlikte, siyaseten askeri kollamayı da hedefliyor izlenimi vermekte.
Şık'ın kitabının ise bu konuyla hiçbir ilgisi olmadığı gibi Gülen hareketinin devlete nüfuz etmiş olduğunu kanıtlamak üzere kaleme alınmış.
Ayrıca Şener yazmış olduğu değil, Hanefi Avcı adına yazılmış olan bir başka kitapla ilgili olarak suçlanıyor.
Sorun şu ki; her iki kişinin de yazarlık eylemleri Ergenekon çevrelerinin çıkarına uygun gözüküyor ve gerçeği henüz bilmiyoruz."
Biraz uzunca bu alıntı, içeriden karalama kampanyasının boyutlarının nerelere vardığını sıcak bir tartışma olarak özetliyor.
Ergenekon'un öldürttüğü Dink'i Ergenekon sanıklarını kurtarmak için kullanmaya çalışmak ya da AK Parti düşmanlığını Türkiye nefretine dönüştürmek...
Medya 'yumuşak karın' olmamalı
İfade özgürlüğü ve basın hürriyetini savunmak başka şey, onları suça kılıf haline getirmek başka şeydir.
Şayet terör örgütlerine rahat faaliyet gösterebilecekleri böyle bir "yumuşak karın" oluşturulursa, onlar da medyayı istismar eder ve o kimlik altında faaliyet yürütürler.
Amerika'da El Kaide adına hiçbir gazeteci veya yazar propaganda yapabilir mi? El Kaide'nin talimatıyla ve takviyesinde kitap yazabilir mi? Eylem talimatlarını taşıyabilir mi?
Basın hür olmalı ama "psikolojik harekât" üssü de olmamalı.
Bunun nelere mal olduğunu demokrasi tarihimizde sıkça gördük.
"Gazeteci hiç darbeye alet olur mu" diyorsanız, sizlere tavsiyem Hasan Cemal'in "Kimse Kızmasın Ben Kendimi Yazdım" kitabını okumanız.
Basın faaliyetiyle ilgisiz suçları basın özgürlüğü kapsamında savunmak, ülkeye de, mesleğin itibarına da, medyaya da zarar veriyor.
- tarihinde hazırlandı.