Bir Önsöz

Fethullah Hoca'nın yeni yayınlanan "İnsanın Özündeki Sevgi" adlı kitabına Toktamış Ateş'in bir önsöz yazması mesele oldu. Gazeteler haber değeri olan bir konu gibi verdiler. Bazı televizyon kanalları Toktamış Ateş'i ekrana çıkarıp hangi düşüncelerle Fethullah Hoca'nın kitabına önsöz yazdığını sordular.

Toktamış Ateş, Kemalist çizgide bir öğretim üyesi ve Cumhuriyet gazetesinde de yazıları yayınlanıyor. Fethullah Hoca ise gerek İslami ilimlere vukufiyeti ve hassasiyeti, gerekse öncülük ettiği faaliyetlerle herkesin yakından tanıdığı bir insan. Burada söz konusu olan, iki farklı dünya görüşüne mensup iki insanın bir kitapta buluşmuş olmasıdır.

Mesele tabii ki bir önsöz konusundan ibaret değildir. Bunun "kitap-önsöz ilişkisi"nin ötesinde işaret ettiği bir anlamı var; özellikle içinden geçmekte olduğumuz bu zaman diliminde söz konusu kitap bir eğilimin, zihni bir tutumun sembolü durumunda; bu yüzden üzerinde durulmayı hak ediyor.

Toktamış Ateş, yayınlanmadan önce kitabın müsveddelerini okumuş. Hoca'nın fikirlerine katıldığını söylüyor. Daha önce de benzer girişimleri olmuş, mesela Abdurrahman Dilipak'la birlikte program yapmıştı. "Birbirimize sevgi ve saygı ile yaklaşmamız lazım." diyor ve şunları ekliyor: "Çok eleştiri alacağımı biliyorum; ama bu türden riskleri göze almak zorundayız. Türkiye'de tehlikeli bir gidiş var. Farklı dünya görüşlerine sahip olsak bile, düşüncelerimizi koruyarak nasıl bir arada yaşamamız gerekir, buna bakmalı."

Ateş'in iki tespiti doğrudur: İlki, tehlikeli bir gidiş var. Birileri tekrar kutuplaşma yaratıp bundan çatışma alanları açmak için harekete geçmiş bulunuyor. Diğeri, kimse bir başkasının dünya görüşünü ve yaşama tarzını zor kullanarak değiştirme yoluna sapmamalı. Çünkü aksi yönde bir teşebbüs de kutuplaşma ve çatışmanın sebebidir. Bu sözleri bir Kemalist'in söylemesi çok önemli.

Kitabın sembolik anlamıyla ilgili söylenebilecek en önemli şey şudur: Bu kitap İslam ve Kemalizm'in bir noktada buluştuğunun işareti olabilir mi? Böyle bir buluşma bir eğilime dönüşebilir, genel bir kabul görebilir mi? Hiç kuşkusuz böyle bir şeyden bahsetmek son derece güç, duruma göre bunu imkansız görenler var.

Esasında kavramları yerli yerinde kullanmak lazım. İslam bir dindir ve bu dinin müntesipleri, kendi tefsirlerine, anlama biçimlerine ve dinden istinbat ettikleri bütüne göre kendi içlerinde farklılık arz etmektedirler. Elbette bu, dinde kesin, açık, ebedi ve evrensel hakikat ve hükümlerin olmadığı anlamına gelmiyor. Ama dinde tefsir ve farklı içtihat daima önemli olmuştur. Aynı şekilde Kemalizm de, Mustafa Kemal'in yaptıklarından ve söylediklerinden istihraç edilmiş bir ideolojidir. Ne kavrama, tefsir ve içtihat alanına göre Müslümanların tefsirleri İslam hakikatinin ta kendisidir ne de bir ideoloji olarak Kemalizm, Mustafa Kemal'in bütün düşüncelerinin ve hedeflerinin eksiksiz ifadesidir. Bu türden tartışmaları yapmanın, "benim Müslümanlığım", "senin Kemalizm'in" gibi polemiklere girmenin bir yararı yok.

Üzerinde durulması gereken husus, zihni bir tutumdur. Yani başkalarına ne kadar tahammülkarız, onun ifade özgürlüğüne ve yaşama hakkına saygılıyız? Aramızda ortak sorunlar baş gösterdiğinde hangi ahlâki çerçevede bir araya gelip ortak sorumluluklar yüklenebiliriz? Bunu kalıcı zihni bir tutum haline getirebilir miyiz? Fırsatların lehimize kol gezdiği zamanlarda dahi oportünizme sapmadan birbirimizin temel hak ve özgürlüğünün savunucusu olabilir miyiz? Bu ve benzeri sorular Türkiye'nin entelektüel çevrelerinde ve cehaletin diz boyu sergilendiği medyada hiçbir zaman itibar görmüyor. Bu açıdan Toktamış Ateş'in yaptığı tebrike şayandır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.