Fethullah Gülen'i Dinlerken...
Fethullah Gülen bir üslup ustası; hem anlatımı, hem kalemi, hem de hali ve tavrıyla bir üslupşinas; söylediklerini harfi harfine yaşayan ve şevkle yaşatan bir üslup erbabı...
"www.herkul.org" sitesi "bamteli"nde, Fethullah Gülen'in Amerika'da yakın dostlarıyla yaptığı sohbeti yayınlıyor. Kendi sesinden verilen bu sohbetlerde birbirinden önemli konular işleniyor.
Bir sohbetinde "üslup" üzerinde duruyor ve meseleyi enine boyuna örneklerle içli bir biçimde anlatıyor.
"Bir üslubumuz vardır bizim, temelden bu yana" cümlesiyle konuya başlarken, "Bu üslup, evvela inancımızın gereği, sonra insanlığa saygımızın gereği, hususiyle mü'minlere saygımızın gereği, şahsımız adına hareket etmiyor olmamızın gereği..." "Konuştuğumuz her sözün, her hareketimizin, her hamlemizin başkalarını da alakadar etmesinin gereği olarak kendimize göre, bizde bir üslup gelişir. Zamanla tabiatımız haline gelir, karakter gibi onu görürüz."
Böyle olmayınca, yani insan tabiatının bir yanı, bir derinliği değilse, üslubun ancak bir yere kadar gelip dayanacağını belirttikten sonra, "o zaman da hem kendiniz adına, o güne kadar yaptığınız şeyleri yakarsınız, hem de sizin gibi davranan insanlar hakkında çok ciddi bir su-i zan kapısı aralarsınız." "Ve gelecek adına sizin durumunuza bakanlarda da endişe meydana getirirsiniz" tespitini yapıyor ve bir hırsızla masum bir insanın durumunu örnek veriyor.
Gece vakti, çarşı içinde dükkânların kilitlerini inceleyen hırsız, birara oradan geçerken kepenklerden birine bakan masum bir adama hemen, "Bu da bizden" diyor ve o adamı kendinden biliyor.
Bu örneğin devamında Fethullah Gülen meseleyi bağlarken diyor ki:
"Davranışlarınız böyle insafsızca bir yoruma tabi tutuluyor. Yani siz hırsızın yanından geçiyorsunuz, kendisi gibi sizi de uğursuz görüyor. Ve siz, işte böyle bir endişenin hesabını veriyorsunuz; hesabı olmaması gereken bir endişenin..."
Daha sonra meseleyi kader boyutuna da taşıyor ve şu samimi ifadeleri seslendiriyor:
"Ben kendi kaderimi yaşamakla beraber sizin kaderinizi de yaşıyorum. Veya sizin kaderiniz hesabına da yaşıyorum. Aynı zamanda gelecek nesillerin kaderi hesabına da yaşıyorum. Yaşama mecburiyetindeyim. Çünkü vahdet-i mesele (meselenin birliği) açısından iş o kadar bütünleşmiş ki, her bir yanlış umumu ilzam edecek mahiyettedir.
Etkili bir üslup olan "Sükûtun Çığlıkları" tarzına da temasla konuyu şöyle açıyor:
'Sükûtun Çığlıkları' dediğimiz mesele de biraz o espri etrafında örgülenmiştir. Yani sükutunuzu, iç çığlıklarınızı ortaya dökerken 'hani bir şeyler diyebilirdim, şuna da bir şey diyebilirdim.' Ortaya bir şey koyuyorsunuz. Ortaya koyduğunuz şey, uyanık her vicdanda mâşeri vicdanda, 'hakikaten, bunun karşısında kükremek lazım, fakat bu benim içimin çığlığı, ben bunu demiyorum esasında..." "Orada kükreyebilirdim, orada ben de başkaları gibi hırlayabilirdim, fakat ses tellerime Allah hırlama kabiliyeti vermemiş. Alem ısırıyor, ama ısırmak için bana diş vermemiş. Alem pençe atıp parçalıyor, bana pençe vermemiş; bana başkalarına uzanmak için el vermiş. Bana nimetlerinden istifade edecek ölçüde diş vermiş. Bana bir farklı bakış vermiş..." "Dolayısıyla bana herşeyin göründüğü gibi, ben o görüntünün tesirinde kalıp, yorum ortaya koyacak değilim. Yorumumu alacak, kendi vicdanımda yoğuracak, şekillendirecek, yumuşatacak, macun haline getirecek, öyle ortaya koyacağım." "Dolayısıyla, diyeceğim, düşüneceğim, yapacağım, ortaya koyacağım, kendim ifade edeceğim şeyde bile âlemden farklı bir üslubum olacak, düşünce tarzım olacak...
"Bu çok nazik bir şey. Her halin, her davranışın en canhıraş durumlarda bile gayet mûnis, sulh yanlısı, her zaman imtizaca açık bir insan ortaya koyacaksın. Baştan bunu tekellüfle yapacaksın biraz, fakat sonra tabiatın haline gelecek, ibadet tabiat haline geldiği gibi...
"İşte karakterim bu, inancım bu, bir Müslüman olarak tavrım bu, Senin anladığın Muhammed" ruh bu...
"Böyle olunca, işte o zaman da cıyak cıyak bağırmıyorsun da, belki çığlıklarını içinde seslendiriyorsun.
"Halden anlayanlar anlasınlar. Sükutun çığlıkları da böyle bir feryattı."
- tarihinde hazırlandı.