Tarikat ve Cemaat
Tarikat ve tasavvuf, tarihî ve kültürel gerçekliklerdir. Bizim tarihimiz ve bugünkü toplum gerçeğimiz eğer yakından ve doğru olarak anlaşılacaksa, bu iki kavramın dominant değer ve etkileri görmezlikten gelinemez.
Birey ve toplum hayatında dinin çok çeşitli tezahürleri var. Dinin tek boyutta ve sadece insanın özel ve manevî hayatında -salt vicdanî bir mesele olarak- belli bir etkiye sahip olup toplumsal ve kamusal hiçbir etkiye sahip olmaması gerektiği düşüncesi, modernlik sonrası telakkinin dinle ilgili yanlış ve eksik bir ürünüdür. Zaman zaman bu düşünce bir algı sorunu olmaktan çıkar, saldırgan ve tahripkâr bir iktidar gücüne dönüşür.
Bu anlamda tasavvuf, dinin sadece manevî hayatta değil, bunun yanında ferdî ve beşerî/sosyal hayatta da tezahür etmesidir. İnsanlar dinî hayatlarını yaşamaya çalışırken, sadece soyut inançlarla yetinmezler; bunun zaman içinde kültürünü, kurumlarını geliştirirler; dinin çok yönlü versiyonlarını vücuda getirirler. Ete kemiğe bürünememiş bir inanç veya düşüncenin yaşama ve kendini kalıcı kılma şansı yoktur. Nihayetinde din, insanlar için ve insanların uhrevî hayatları yanında dünyevî hayatları için vardır ve insanlar hayatın çok değişik biçimlerinde dinlerinin ana referanslarına ve onlardan talep ettiği şeye göre yaşamak, dolayısıyla Allah'ın rızasını kazanmak isterler.
Dün olduğu gibi bugün de tarikat ve tasavvufa veya daha genel bir ifade ile geniş cemaat hayatına büyük bir ihtiyaç var. Çünkü büyük şehir hayatında insanların cemaat hayatı yaşaması, orta küme bir kimlik şemsiyesi altında toplanması ancak bu sayede ve halen etkileri süren tarihsel kurumlar aracılığıyla mümkün olabilmektedir. Nitekim tarikat ve cemaat yapıları sosyal göç sonucunda sanki bir avuç toprağın zerrecikleri gibi dört bir yana savrulan insanları bir araya getiriyor, mekânda yönünü şaşırmış insan kitlelerine istikamet kazandırıyor bir sosyal çevreye ait kılıyor; kısaca toplumu harmanlıyorlar. Sosyal göçün önümüze çıkardığı en önemli sorunlardan biri, modern kent bağlamındaki yeni tür toplumsallaşma sürecidir. Elbette modern cemaat yapıları ile silsilelerinde birer halka olan geçmiş tarikat yapıları arasında çok büyük farklılıklar var; ancak yine de geleneğin önemli unsurları bu modern ve iradi cemaat yapılarında belirgin bir rol oynamıştır. Modern formatları içinde tarikat ve cemaatları ortaya çıkaran modern kentin zorlayıcı etkileri, teşekkül etmelerinde rol oynayan ise köklü gelenektir.
Denebilir ki, eğer tasavvufun tarikat dolayımında bize sunduğu cemaat olma ve cemaatleşme imkanları olmasaydı, Türkiye çok daha karmaşık ve sorunlu olurdu. Batılı ülkelere göre suç oranlarının bu düşük seviyede olmasını, en güçlü örgütler aracılığıyla sürdürülen terör hareketlerinin marjinal seviyede kalmasını dahi biz cemaat terbiyesine, cemaat ahlakına, cemaatin kendi mensubuna sunduğu anlam haritasına, kısaca cemaat hayatına borçluyuz.
Ayrıca belirtmeye gerek yok ki, bütün cemaat yapılarını doğrudan tasavvufa ve tasavvufî tarikat yapılarına ya da siyasî amaçlı örgütlere indirgemek mümkün değildir. Nitekim öyle büyük, organize olmuş ve çok yönlü etkinlik gösteren cemaatler var ki, ne bu cemaat yapılarına tarikat denebilir, ne de liderlerine tarikat şeyhi sıfatı verilebilir. Esasında bu anlamda şu veya bu tanımlama çok önemli değildir. Önemli olan, her şeyin bir alt üst hali içinde olduğu, bireyin devasa metropollerde atomize olup aidiyet duygusunu kaybetmekle karşı karşıya bulunduğu bir durumda -ki tam da 'modern durum' budur- meşruiyetini manevî bağlılık ve ahlakî sorumluluk temelinden alan cemaatlerin toplumu harmanlayıp insanları toplamaları ve toparlayabilme başarısını gösterebilmeleridir.
Bireyi modern ve merkezi iktidar yapılarına karşı korunaklı kılan araç ve alanların olmaması, Batılı demokrasilerin en önemli zaaf noktasını teşkil eder. Modern durumda ortaya çıkan cemaat yapıları, bize birey ile merkezî iktidar arasında geniş bir "sivil alan"a işaret etmektedir. Bireyin ve ailenin "Özel Alan"ı yanında daha alt="*" küme kimliklerin ifadesi olan "Sivil Alan"ın doğru tanımlanması durumunda hem "Siyasal Alan" tabii ve demokratik sınırlarına çekilecek, hem de demokrasilerin kültürel ve toplumsal çoğulculuk sorunlarının toplandığı yeni "kamusallık" ve "Kamusal Alan"a yeni bir anlam ve misyon yüklenebilecektir.
- tarihinde hazırlandı.