Tarihî Açılma Devreleri

İnsanlık tarihindeki yönlendirici çıkışlarla günümüzde irfan ordusunun gerçekleştirdiği çıkış arasında bir fark var mıdır?

İnsanlık, tarih boyunca nice ilhad ve küfür hareketlerinin sebebiyet verdiği karanlık devreler geçirmiştir. Buhran dönemleri adını verebileceğimiz bu devreler, Kur'ân-ı Kerim'de Karanlık karanlık üstüne..' tabiriyle ifade edilip, ürpertici bir tablo halinde gözler önüne serilir.

Fakat, karanlıkların üst üste yaşandığı bu devreler, Sühreverdî'nin ifadesiyle aynı zamanda aydınlığın yakın olduğu dönemlere rastlar. Bu mânâdaki şu söz ona isnat edilir: 'Karar kararabildiğin kadar; çünkü kararmanın son noktası ışımanın başlangıcıdır.' İşte Hz. Nuh, Hz. Hûd, Hz. Şuayb, Hz. Musa, Hz. İbrahim (a.s)'in risaletleri..! Bunlar ufukların kararıp her şeyin kaos içinde yuvarlandığı dönemlerde zuhur etmiş.. ve her birinde bir öncekine eşit ışık patlamaları yaşanmıştır. Efendimiz'in dönemi ise, bunlar arasında daha farklı bir konum arz eder. Zira O, bütün insanlığın peygamberi olması yönüyle kendi risaletinin evrenselliğine denk bir patlama meydana getirmiş ve asırlarca sonra gelecek insanlar için gaye-i hayal sayılabilecek ideal ufuklar çizmiştir. Tarık b. Ziyad, Ukbe b. Nafi, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve daha nice komutanlar hep kendileri için çizilen bu hedefler peşinde koşmuş; koşmuş ve insanlığın bitmek bilmeyen acılarını, ızdıraplarını dindirmek için cihan sulhünü temin etmeye çalışmışlardır.

Aynı dava çizgisi üzerinde ikinci bir patlama ise, Osmanlılar döneminde meydana gelmiştir. Küçük bir grup halinde Söğüt'ün bağrına yerleşen bu insanlar, hiçbir beklentiye girmeden İ'la-yı kelimetullah davasına sahip çıkmış ve İslâm'ın va'dettiği cihan sulhünü temin için, öncelikle kendi kardeşleriyle kavgayı bırakıp, hurra hurra diyen insanların dünyalarına yönelmiş ve asırlarca devam edecek olan kıtalar arası bir barışı gerçekleştirmişlerdir.

Ne var ki böyle bir dava bir insanın, bir devletin ömrüne sığmayacak enginliğe sahiptir. Nitekim dahili ve harici birçok faktörün üst üste gelmesiyle Osmanlı da ömr-ü tabiîsini tamamlamış ve tarihe malzeme olmuştur.

Şimdilerde dünyamız, aynı ideal doğrultusunda üçüncü bir patlama beklemektedir. Evet Allah (c.c)'ın öncekilere bahşetmiş olduğu bu mesajın yeniden bütün dünyaya sunulması bir kere daha söz konusudur. Bana öyle geliyor ki, Osmanlı'nın bidayetindeki açılmaya denk üçüncü bir aydınlanma faslı daha başlamış ve bunu değerlendirme fırsatı da günümüz karasevdalılarına bahşedilmiştir.

Evet, yıllarca yaşanılan maceralı bir kovuşturmadan sonra kader, yolumuza su serpmiş, semada kaderimizin remzi olan o mübarek yıldız, hilalin iki sivri ucu arasına tekrar girmiş.. ve Cenâb-ı Hakk'ın 'yürü' demesiyle bu milletin idbarı yeniden ikbale dönmüş gibidir. Asya steplerinde ilk zuhur etmesinden itibaren günümüze kadar şimdilerde olduğu ölçüde bu millet, hiçbir zaman dünyanın dört bir yanına bu denli hızlı yayılmamıştır. Veya onun bu ölçüde dünya ile içli dışlı olması ender vuku bulmuştur. Bu da milletimizin ruhunda sürekli bir cevherin var olduğunu göstermektedir. Bütün bu gelişmelerin daha da artması için, içte ve dışta derlenip toparlanmaya, halkımızın himmet duygularının uyarılmasına, yeni rehber ve yeni muallimlerin aşk ve şevkle yeniden yollara revan olmasına ihtiyaç vardır. Türk insanının çağını idrak adına yürüdüğü şu dönemde, bu durum çok büyük bir önem arz etmektedir. Zira çözülüşlerin çözülüşleri takip ettiği bir zaman aralığında bulunuyoruz. Ve herkes bu yıkılışları kendi hesabına değerlendirme gayreti içinde. Tarihin büyük mirasçıları ellerindeki yapıcı, uzlaştırıcı iksirlerle yıkılışa geçen toplumların halaskârları olma, onların elinden tutma mecburiyetindedir.

İnancım o ki, milletimiz şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da 'himmetü'r-rical, taklau'l-cibal; erkeklerin himmeti, dağları yerlerinden söküp atar' anlayışıyla hareket edecek ve bütün insanlığın sulh ve sükûnu adına hakemlik katkısında bulunacaktır.

Bu uğurda şu ana kadar yapılan fedâkârlıkları görmezden gelerek, yer yer 'bu değirmenin suyu nereden?' diyen insanlar çıkmıştır. Hâlbuki onlar da biliyor ki, 'bu değirmenin suyu' Allah'ın izniyle yoklukta varlık cilvesi gösteren milletimizin ruhundan fışkırmaktadır. Zaten bu, şu ana kadar bu milletin çizmiş olduğu tek destan da değildir. Zevsler, Apollolar, Heraklitler.. yalanın engin üstûreleri içinde yaşayadursunlar; bu millet asırlardan beri hayata nice destanlar geçirmiştir. Şimdi de, üç asırdır rüyaları görülen bir 'gaye-i hayal'i, öncekilere denk bir şekilde tekrar gerçekleştirme cehdini göstermektedir Allah'ın izniyle. Böyle bir rüyayı gerçekleştirmede hiç kimsenin de dünya adına herhangi bir beklentisi yoktur. Değil dünya adına bir beklentinin olması; bu mefkure uğruna uhrevî füyuzat hislerini dahi feda etmeye amâde olduklarını, onlar defaatle ifade etmişlerdir. Seyyid Nigarî'nin ifadesiyle: Girdik reh-i sevdaya cünûnuz bize namus lazım değil.. deyip yola koyulmuş, hatta bu mevzuda, hiç kimsenin kulak ardı edemeyeceği velayete dahi, hahiş duymamışlardır. Mevlânâ anlayışıyla, aşkı da, şevki de Muhammedî tasmayı boyunlarına takmakla elde etmeye karar kılmışlardır...

Hâsılı; zannediyorum her yönüyle yeni yeni bahar patlamalarının yaşandığı şu dönemde, bu ihlâs, bu hasbilik ve bu diğergamlık anlayışıyla hareket edildiği takdirde, millet olarak zirveleri tekrar yakalamamız hiç de zor olmayacaktır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.