Biz Efendimiz'e Borçluyuz

Her fırsatta, Peygamber Efendimiz'e (aleyhissalatu vesselam) salât u selam getirmemiz ona karşı vefamızın gereğidir. Çünkü salât u selamlarla onu her anışımız, hem onun peygamberliğini bir tebrik, hem getirdiği saadet-i ebediye müjdesine karşı bir teşekkür ve hem de bildirdiği fermanlara itaatimizi ve biatımızı yenilememiz manasına gelmektedir.

Evet, Efendiler Efendisi'ne salât u selam okumakla, ahd-ü peymanımızı yenilemiş, ümmeti arasına bizi de dâhil etmesi isteği ile kendisine müracaat etmiş oluyoruz. "Seni andık, Seni düşündük; Allah Teala'ya Senin kadrini yüceltmesi için dua ve dilekte bulunduk." demiş ve "Dahîlek ya Resûlallah - Bizi de nurlu halkana al ey Allah'ın Resûlü!.." talebimizi tekrar ederek onun engin şefkat ve şefaatine sığınmış oluyoruz. Dolayısıyla, salât u selama Efendimiz'den daha çok biz muhtaç bulunuyoruz. Ona müracaatımızla mevcudiyetini, büyüklüğünü kabullenmiş ve küçüklüğümüzü, hiçliğimizi ilan etmiş; aczimiz ve fakrımızla beraber, şiddetli ve çok büyük bir günün endişesiyle melce ve mencâ olarak Resûl-i Ekrem'e dehâlet etmiş, arz-ı ihtiyaç ve arz-ı halde bulunmuş oluyoruz.

Bildiğiniz gibi, "salât", tebrik, dua, istiğfar, rahmet gibi anlamlara gelmektedir. Salât kelimesinin çoğulu "salavât" gelir. Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Allah ve O'nun melekleri Peygamber'e hep salât ederler. Ey mü'minler, siz de Ona salât (ve dua) edin ve samimiyetle selam verin." (Ahzab, 33/56) Bu âyeti kerimeyle, Peygamberimiz'e salât ve selamlar getirerek hürmetlerini arz etmek her Müslüman'ın yapması gerekli olan bir görevdir. Her Müslüman en azından "Allahümme salli alâ Muhammed - Allah'ım rahmet ve bereketin Efendimiz Hazreti Muhammed üzerine olsun." diyerek salât getirmek mecburiyetindedir.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Yanında benim adım anılıp da bana salât getirmeyen kişinin burnu sürtülsün, hakarete uğrasın." buyurmuştur. Bununla beraber, Peygamberimiz'in ismi her işitildiğinde veya anıldığında salât getirilip getirilmeyeceği hususunda; bazı âlimler, "Bir yerde, Hz. Peygamber'in adı ne kadar anılırsa anılsın bir defa salât edilmesi yeterlidir." derken, âlimlerin çoğunluğu ise, "Efendimiz'in mübarek adı her anıldığında salât u selam getirilmesi gereklidir." demiştir. Bazıları, insanın, ömründe bir kere salât u selam getirmesinin vâcib olduğunu söylerken, İmam Şâfi gibi kimseler de nâm-ı celil-i Muhammedî ne zaman anılırsa anılsın hemen salât u selamla O'na senâda bulunmak gerektiği kanaatindedirler.

Nitekim hadis ilmiyle uğraşanlar, hadisleri rivayet ederken, O'nun adı ne kadar çok anılırsa anılsın, her anılışında, "Sallallahu aleyhi ve sellem" diyerek hürmet ve vefalarını ifade etmişlerdir. Hatta bazı yerlerde, ezanda Efendimiz'in ism-i şerifi de anıldığı, "Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah" dendiği için, ezandan sonra da salât u selam okuna gelmiştir. Erzurum da bu yerlerden birisidir. Orada da, ezanı müteakip "es-Salâtu ve's-selamu aleyke ya Resûlallah, es-salâtu ve's-selamu aleyke ya Habîballah, es-salâtu ve's-selamu aleyke ya hateme'n-nebiyyîne" şeklinde salât okurlar. Aslında, ezan kelimelerinin içinde böyle bir salât u selam yoktur, fakat bir vefa borcu olarak söylerler.

O'nun caddesİnden başka yol yok

Evet, salât u selam meselesine bir vefa borcu nazarıyla bakmak lazım. Biz Efendimiz'e karşı borçluyuz. Allah, bazılarımız için ağır gelebilecek şekilde her an o borcu ödüyor olma şuuru içinde bulunmakla bizi mükellef kılmamış. Hayatımızın her saniyesinde O'nu hatırlıyor olma, O'na hiç durmadan salât u selam getirme teklifinde bulunmamış. Fakat biz zaten O'nun getirdiği dinin hükümlerine riayet ettiğimizde bir yönüyle O'na karşı medyuniyetimizi de sürekli ve fasılasız dile getirmiş oluyoruz.

Günde beş defa minarelerimizden olduğu gibi gönüllerimizden de yükselen ezanımızı düşünün.. her namaza yürüyüşümüzde,

"Gök nûra gark olur nice yüz bin minareden,
Şehbâl açınca rûh-u revân-ı Muhammedî;
Ervah cümleten görür "Allahu Ekber"i,
Aks eyleyince arşa lisân-ı Muhammedî." (Yahya Kemâl)

sözlerinin hakikatini seslendiriyor ve önce ezanla vefamızı ilan ediyoruz. Zât-ı Ulûhiyet'in yanında Efendimiz'in nâm-ı celîlini de anıyoruz. "Lâ ilahe illallah"ın, "Muhammedün Resûlullah"tan ayrılamayacağını, şehadetin ancak ikisini beraber söylemekle gerçekleşmiş olacağını gösteriyoruz. Üstad Hazretleri'nin de Mektubât'ta belirttiği gibi, kelime-i şehadetin iki kelâmının birbirinden ayrılamayacağını, onların birbirini tazammun ve isbat ettiğini, biri birisiz olmayacağını ifade ediyoruz. Evet, madem Peygamberimiz (aleyhissalâtü vesselâm) Hâtemü'l-Enbiya'dır, bütün enbiyanın vârisidir. Elbette O, bütün vusûl yollarının başındadır. O'nun cadde-i kübrâsından hariç hakikat ve necat yolu olamaz. Umum ehl-i marifetin ve tahkikin imamları, Sadi-i Şirazî gibi derler: "Ey Sâdî! Muhammed'i (sallallahu aleyhi ve sellem) örnek almadan bir kimsenin selâmet ve safâ yolunu bulması imkânsızdır."

Özetle

  • Salât u selamlarla Efendimiz'i her anışımız, hem peygamberliğini bir tebrik, hem getirdiği müjdeye bir teşekkür ve hem de bildirdiği fermanlara itaatimizi bildirme manasına gelmektedir.
  • Salât u selama Efendimiz'den daha çok biz muhtacız. Ona müracaatımızla büyüklüğünü kabullenerek, aczimiz ve fakrımızla beraber arz-ı halde bulunmuş oluyoruz.
  • Zât-ı Ulûhiyet'in yanında Efendimiz'i de anıyoruz. "Lâ ilahe illallah"ın, "Muhammedün Resûlullah"tan ayrılamayacağını, şehadetin ancak ikisini söylemekle gerçekleşeceğini gösteriyoruz.

Gözümüz, gönlümüz Seninle aydın...

Bazı kitaplarda rivayet edildiğine göre, ezanı işiten kimse, birinci "Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah" denilince: "Sallallahu aleyke ya Resûlallah = Allah sana salât etsin, ey Allah'ın Peygamberi!" der.

İkinci defa, "Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah" denilirken de "Karret aynî bike, ya Resûlallah = Gözüm seninle aydın oldu/olsun, ey Allah'ın Peygamberi!" der. Bunları söylerken de, başparmaklarının uçlarını öperek gözlerine sürer ki, bunun müstahab olduğu ifade edilir. Gözüm seninle aydın oldu... ne güzel bir söz. Hani, Türkçemizde "göz aydınlığı" tabirini kullanırız.. Çocuğu doğana, oğlu askerden gelene, evladını evlendirene... hep "gözünüz aydın olsun" deriz ya!. İşte "Karret aynî bike yâ Resûlallah" sözünün karşılığı da aynı manadır. Yani, onun nam-ı celilinin her ilan edilişinde âdetâ yeni bir viladete, yeni bir vuslata ve bambaşka bir şeb-i arûsa şahit oluyor gibi "Yâ Resûlallah, Seninle gözümüz aydın oldu" deriz: Sen geldin her şey karanlıktan kurtuldu, her varlık ışığa gark oldu. Sen geldin, gözlerimizin içi aydınlandı, kalbimiz aydınlandı, dünya aydınlandı, ukbaya giden yollar aydınlandı. Sen geldin, yürüdüğümüz yollar nurlandı, adımımızı atacağımız, ayağımızı basacağımız yerler aydınlandı.

Ezan bitince, bu defa da ezan duasıyla vefa borcumuzu eda etmeye çalışır, Efendimiz'e bir nevi salât u selam getirir ve O'nun Makam-ı Mahmûd'a nâil olması için dua ederiz. Sonra ikâmet getirilir, orada da bir kere daha nâm-ı celil-i Muhammedî'yi zikrederiz.

Evet, şuurlu ya da şuursuz, ama keyfiyeti nasıl olursa olsun bu vefa borcumuzu ve şükran hissimizi ezanla, ikametle, namazla, teşehhüd ve tahiyyatla.. bir şekilde ifade ediyoruz. Keşke, şeker-şerbeti kuvve-i zâika ile tattığımız ve tatlarını tam aldığımız gibi, bu kelimelerin hepsini de zihnî ve ruhî zâika sistemlerimizle duysak, her kelimenin tadını tam alabilsek.

Haftanın Duası

Rabb'imiz! Senin fikr ü zikrinden uzaklaştıracak ne kadar meşguliyet varsa onların hepsinden bizi uzak tut.. bu acz ü fakr içindeki kullarını hiç kimseye muhtaç olmayacağımız, başka hiçbir kapının önünde el açmak sefaletine düşmeyeceğimiz ölçüde fevkaladeden lütuflarınla zenginleştir; zenginleştir ya Rab, zira hakîkî veren yalnız Sen'sin, biz ise Sen'in kapının önünde bir "nigâh-ı âşina" bekleyip duran kapıkullarıyız.

Sözün Özü

Cenâb-ı Hakk'ın hoşnutluğu esas alındığı sürece, ister kendimize isterse başkalarına ait bir meselede hakkı ikame etmeye, hakkı tutup kaldırmaya matuf gayret ve çabalar içinde bulunma ibadet sayılır. Hatta hakkı ikame etme mevzuunda ortaya konulan stratejiler, planlar, meşveretler, yol ve yöntem belirleme istikametindeki fikir cehdleri de ibadet kategorisi içinde mütalâa edilebilir.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.