Köle ve cariye hukuku üzerine
Soru: Köle ve cariye hukuku bugün de geçerliliğini muhafaza eder mi?
Öncelikle sorudaki bir hususu düzeltmek istiyorum. Hukuk, sabit bir kısım kanunlar mecmuasından ibarettir. Hususiyle dinin sahibi tarafından vaz’ edilen hukuku değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. Binaenaleyh zaman ve mekân üstü âlemlerden gelmiş olan bir hukukun geçerliliğini korumaması asla söz konusu değildir. Bu hukukun öyle bir özelliği vardır ki onu, zaman bile asla aşındıramaz. Eğer hukuk dediğimiz kanunlar mecmuası, bütün zaman ve mekânlara hükmeden bir Zât’ın emriyse, o her zaman geçerliliğini korur ve muhafaza eder. Bu hukuk, tatbikî olarak olmasa da bir yönüyle hikmetli bir mânâ, ayrı bir güzellik ve pörsümez bir hakikat olarak geçerliliğini yine de devam ettirir.
Günümüzde köle ve cariye hukukunun geçerliliğini muhafaza edip etmemesi bahis mevzuu edilince evvelâ şunu söylemek icap eder ki, bu iki müesseseye ait hukuk vaz’ edilirken İslâm bu mevzuda tek başına değildi. Bu konu daha önceleri soru ve cevaplarda başka vesilelerle arz edildiğinden[1] ben meselenin o tarafına girmeyeceğim. Fakat şu kadarını belirtmekte de fayda mülâhaza ediyorum: Dünyanın çeşitli yörelerinde devam ede gelen muharebelerde savaşın taraflarının esir ettiği kimseleri o harbe iştirak eden gânimîn ve mücahidler arasında kendilerine göre (geliştirdikleri sistemlerle) taksim ediyorlardı. Böylece kölelik ve cariyelik de devam ediyordu. Yani İslâm tek başına bu müesseseyi kaldırsaydı, o zaman Çin’de, İran’da ve Roma İmparatorluğu içinde bu tür uygulamalar yine devam edecekti ve İslâm’ın bu mevzudaki hükmü âlemşümul tatbik bulmayacaktı. Kaldı ki İslâm bu kapıyı açıp diyeceğini dedikten sonra mutlak hakikate ulaşma hususunu beşerin bu mevzudaki anlaşmasına bırakmıştır. Zaman, bu meselenin tefsirini yaptıktan sonra insanlar bir gün artık tamamen köle almayı-vermeyi ve satmayı bıraktığını ifade ederlerse o zaman müşterek bir anlaşma olabilir ve bu müessese de bütün bütün ortadan kalkabilir ve nitekim bir yönüyle kalkmıştır da.
Günümüzde bir kısım harp esirleri zulüm görse ve zincirlere vurulsalar da başka bir memleket veya milletten olan insanları kölelik sistemi içinde çalıştırma gibi bir durum söz konusu değildir. Evet, bugün böyle bir kölelik müessesesi söz konusu değildir. Bu itibarla da bugün pratikte kölelik müessesesinin olmadığını söylemek mümkündür. Eğer bu durumu “geçerlilik” ile ifade etmek gerekirse pratikte bu meselenin geçerli olmadığını söyleyebiliriz.
Bütün bunlarla beraber günümüz dünyasında olan bazı hâdiselere bakıldığında ne yazık ki kölelik müessesesinin bin beteri olayların yaşandığı da bir gerçektir. Bugün bazı kimseler esir kamplarındaki insan ve kölelerden çok daha fazla zulüm görmekte, onlardan daha çok gadre uğramakta ve haksızlığa maruz kalmaktadır. Yine pek çok insan düşüncelerinden ötürü zincirlere vurulmakta, aylarca, hatta yıllarca ihtilattan men edilmekte, tecrid-i mutlaklar yaşamakta ve âdeta bir esirden daha çok eza ve cefaya maruz bırakılmaktadır.
Bu hususta şunu söylemek de mümkündür. Osmanlı İmparatorluğu’nun hükümfermâ olduğu bütün zamanlarda, bir şekilde eza ve cefa gördüğü iddia edilen ne kadar köle varsa –hiç mübalağa yapmadan söylüyorum– şu yirminci asırda, sadece bir senesi içinde, dünyanın çeşitli yerlerinde on kat insan on kat daha fazla mezellete maruz kalarak o eza ve cefayı görmektedir. Günümüzde küçük, muhalif bir düşüncesinden ötürü bütün hayat hakkından mahrum edilen öyle insanlar vardır ki, hiçbir köle o ölçüde hayat hakkından mahrum edilmemiştir. Aynı zamanda İslâm’da bir köle, köle olurken, efendisinin gözüne girerse daima ona hürriyete giden bir kapının açılması muhakkak ve mukadderdi ki, tarih bunun binlerce misaline şahitlik etmektedir. Hatta bir cariyenin, gözde olunca hemen kadınefendi oluverme ve hürriyetine kavuşma durumu söz konusuydu. Kendisi bu işte muvaffak olamamışsa, çok defa çocuğuyla kadınefendi olarak hürriyetine kavuşurdu. Fakat bunun yanında düşüncelerinden ötürü hayatının elli senesini zindanlarda geçiren kimseler vardır ki, bu asırdan başka bir çağda görmek mümkün değildir. Evet, (kölelik müessesesinin yaygınlığı ve sayısı açısından bakıldığında) yirminci asrın her senesinde, Emevi, Abbasi ve Osmanlı’nın hâkimiyet dönemlerinde olan esirlere denk gelecek bir kölelik ve mezellet söz konusudur. Ne acıdır ki, bunların çoğu da düşüncelerinden ötürü esir edilmiş insanlardır.
Bu meseleyi biraz daha ileri götürerek şunu ifade etmekte yarar var. Bazı memleketlerde bir sene içinde hayat hakkını ve hürriyetini kaybeden insanların sayısı, geçmiş bin senelik bir devredeki esirlerden daha çoktur. Bu insanlar bin senelik esirlerin gördüğü gadir ve zulümden çok daha fazla gadre uğramaktadırlar. Çağın firavunlarının yönettiği bu memleketlerin birinde, geçen senelerde yetmiş bin tane çiçeği burnunda civanmert delikanlı, sokaklarda kan-irin deryası içinde boğuldu ve –hâşâ onları tenzîh ederim– âdeta leş hâline getirildi. Evet, günümüzde, geçmiş bütün devirlerde işlenen zulmün ve gadrin hepsi çok kısa bir sürede icra edilmiştir/edilmektedir. Kölelik ve cariyelik müesseselerine bu açıdan da bakmak gerekmektedir.
Bir de meseleye bütün bu mülâhazaların daha ötesinde enfüsî bir mânâda bakmak gerekir ki, insanın bir şahsa esir olması, haddizatında hevâ-i nefsine esir olmasından, pek çok günah işlemesinden, her gün şeytanın bir arzusuna uyup bin mezellete maruz kalmasından çok daha hafiftir. İnsanın bir adama kul olması, bin şeytana kul olmasından daha iyidir. Çünkü kölenin esir olduğu şahıs onun kulluk yapmasına mâni olmamaktadır. O, izzeti ile çalışmakta ve geçinmektedir. Korku, tama, şehvet, rüşvet ve riba gibi bin tane şeye esir olanlar, o kölelerden bin defa acınacak bir haledir. Keşke bu insanlar eski devirlerde yaşayıp boyunlarında pranga köle olsaydılar da ribanın, rüşvetin, makamın, tamânın, hırsın, hubb-u câhın ve şöhretin esiri olmasalardı… Zira bunlar daha utandırıcı bir esaret içindedirler.
Hâsılı, günümüze bakıldığında hep bu tür esaretlerin devam ettiğini görmekteyiz. Bu esaretler de insanın insanlığını idrak etmesi, kendi ruhuyla bütünleşmesi ve ruhunun kanatlanması ile ortadan kalkacaktır. Başka bir deyişle, gerçek imanın, imanda idrakin ve idrakte iradenin ortaya çıkacağı ana kadar bu esaret devam edecektir.
- tarihinde hazırlandı.