Mükâşefe-i Ayn ve Peygamber Efendimizin Miracı
Mükâşefe-i ayn, ilâhî nurların, sâlikin kalb ufkunu aşarak, onun bütün letaifini ihata etmek suretiyle bütünüyle duygularda hissedilip yaşanması mertebesidir.. tabir-i diğerle o, medlûlu deliller üstü duymanın, zevketmenin ünvanıdır. Seyr-i ruhanîsinin mebdei olması itibarıyla, bu mertebenin en büyük kahramanı olan Hz. Ruh-i Seyyidü'l-Enam (s.a.s), başta Miraç olmak üzere, hayat-ı seniyyelerinin zirvelerinde, -O'nun hayatı hep zirvelerde geçmiştir- sürekli mükâşefeden müşahedeye yürüyerek, her zaman esrâr-ı imanı duyup zevketmiş; cennet, cehennem, melekler, hattâ kader kalemlerinin cızırtılarına kadar ötelerle alâkalı en sırlı şeylere muttali olmuş, sonra da dönüp asliyet planındaki bu müşahedelerini, cüz'iyet ve zılliyet zeminindeki bendelerine armağan ederek geçip gittiği kapıları aralık bırakmış; dahası, yürüdüğü yolları, kalplerdeki marifet nurlarına göz kırpan reflektörler gibi ışığa açık işaretçilerle teminat altına almış ve gezip temâşâ ettiği makamlarda; "Mâzağa'l-basaru vemâ tağâ" (Necm, 17) fehvasınca gözü kaymadan, bakışı bulanmadan ve başı dönmeden dolaşmış, sonra da bu kevn ü fesadın dahasına tahammülü olmadığı bir noktada, yolu da yolculuğu da arkasındakilere emanet ederek "Allahümme’r-Refîke’l-A’lâ" deyip Rabbine yürümüştür. Arkadan gelen vefalı dostları da, bu mükâşefe yolunda, sebepleri ve neticeleriyle miras aldıkları bu ruhanî seyahat ve temâşâyı sürdürmüş; his, müşahede ve duygularında, yerinde keskin ve isabetli içtihadlarıyla, yerinde: "Yâ Sâriyetu'l-cebel el-cebel" (Ebû Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve 579) gibi boşalma ifade eden sözleriyle, yerinde: "Perde-i gayb açılsa yakinim ziyadeleşmez" (Aliyyülkâri, el-Esrârü'l-Merfûa 193) türünden sır vermeleriyle ve yerinde de: "Ümitvâr olunuz şu istikbal inkılabâtı içinde en yüksek ve gür sadâ İslâm'ın sadâsı olacaktır" (Bediüzzaman, Sünûhat-Tuluât-İşârât 44) gibi bişâretleriyle seslendirmiş ve mükâşefenin değişik televvünlerinden ne resimler ve ne mânâlar sunmuşlardır.!
- tarihinde hazırlandı.