Ülkeye Hizmetle İhanet Arasında
Şu anda, kamuoyunda komünizmi Türklüğün en büyük düşmanı olarak gördüğü bilinen MHP'nin de önemli bir unsurunu teşkil ettiği devletin fiilî itibar iadesi içine girdiği Nazım Hikmet, Türkiye'de yetişmiş yüzlerce, hattâ binlerce şairden sadece bir tanesidir ve Türklüğü de vatandaşlıktan ibarettir. Nazım'ın, bizzat Atatürk devrinde 1928 yılında 15 yıl hapse mahkûm olmuş; 1931 ve 1933'te yine mahkûmiyet giymiş, genel aftan yararlanarak hapisten çıkmış, 1938'de eserleri yasaklanmış ve orduyu isyana tahrik suçuyla 28 yıl hapse mahkûm edilmiş, hapisten çıkışını müteakip komünist Rusya'ya kaçmış, burada toprağı öperek, kendisini -haşa Stalin'in yarattığını ilan etmiş olmanın dışında bütün bunlar ülkeye hizmet ise- Türkiye'ye hangi hizmeti yaptığını bilmiyoruz. Buna karşılık, Fethullah Gülen hocaefendi, yıllarca devlet memurluğu yapmış, hayatında ülke, devlet, ordu aleyhinde söz etmemiş ve ettirmemiş, hayatının hiçbir ânını kendi adına değil, ülkesi adına yaşamış, ülkede âtıl bulunan önemli bir potansiyelin ülke hizmeti için harekete geçmesine çalışmış, ülkeye hizmet noktasında serdettiği fikirlerinden etkilenen memleket evlatlarının büyük bir fedakârlıkla gerçekleştirdiği eğitim seferberliği, Türkiye içinde ve dışında ülkenin yüzünü ağartan neredeyse tek başarı sahasını teşkil etmiş ve bütün bunlar, tamamen mer'î kanunlar çerçevesinde gerçekleşmiş ve ne Hocaefendi, ne de kamuoyunda adları onunla birlikte hatırlanan müesseselerin hiçbiri, hem de ayda bir gerçekleştirilen (burada, MEB başta olmak üzere, bütün ilgili ve yetkililerin dikkatini çekmek istiyorum: Başka hangi müesseselere bu şekilde ayda bir baskın teftişler düzenliyorsunuz ve bu teftişler, kanuni teftişler midir?) baskın teftişlere rağmen, hiçbir mahkumiyet almamış.
Ama, Hocaefendi, bütün bu hizmetlerinde neye dikkat etmiş? Ülke insanı ve gençliği birtakım zararlı cereyanlara kapılıp, kendini harcamasın ve ülkeye de zarar vermesin. Bir zaman sağ ve sol anarşiye kurban giden binlerce gencimizin düştüğü duruma kimse düşmesin ve binlerce aile kavrulmasın; ülkeyi 20 yıla yakın uğraştıran ve gayr-ı resmi 500 milyar dolara mal olduğu açıklanan terör belâsı, bu ülkenin kaderi olmasın; ülke insanı ve gençliği, kendilerini intihara götüren satanizm gibi, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı gibi felâketlere sürüklenmesin; sözde iç tatmin adına ortaya atılan meditasyon gibi mistik akımlara kapılmasın; ülke, bizzat siyasileri, idarecileri, bürokratları ve görevli memurları tarafından soyulup, soyguncular, talancılar, yolsuzluk şampiyonlarının arenası haline gelmesin diye, insanımıza dinî duygu verilmesini salıklamış. Ve şimdi, Suat hocamızın çok yerinde bir tespitle ifade buyurdukları gibi, Nazım ödüllendirilirken, ülkeyi 20 yıla yakın kasıp kavuran terör şebekesinin başına bir ada, doktorlar ve bakıcılar tahsis edilirken, Hocaefendi kurban ve linç edilmeye çalışılıyor; hem de, terör şebekesinin başını kurtarma adına dikkatler ona çekiliyor ve bu husus o zaman medyaya yansıdığı gibi, bizzat terör şebekesinin başının avukatları tarafından da ifade ediliyor. Ve bütün bunları, herkesten daha çok Atatürk'ü ve Atatürkçülüğü bayraklaştıranlar yapıyor.
Elbette olup biten hiçbir şey gizli kalmayacaktır. Nasıl dünkü firavunlar ve nemrutlar gibi, bir zaman burunlarından kıl aldırmayan cebabire tarihin çöp sepetinde asırların lânetine maruzsa, elbette yarının tarihi ve yarınki nesiller de, bugünden yarına intikal edenler karşısında hükmünü verecektir. Daha doğrusu, bugün sağduyu sahibi kamuoyunun ve yanılmaz-yanıltmaz hakikatin çoktan vermiş bulunduğu hükmü tescil ve teyit edecektir.
- tarihinde hazırlandı.