Mehmet Y. Yılmaz'ın "Fethullah Gülen'le 11 Gün" İsimli Kitaba Yazdığı Önsöz
Fethullah Gülen ismini ilk kez ne zaman duyduğumu hatırlamıyorum.
Ama gerek yönettiğim ve gerekse okuyucusu olduğum gazetelerde onunla ilgili o kadar çok değişik haber ve yorum yayınlandı ki bunca yılın gazetecisi olarak hangisine inanacağımı bulmakta da güçlük çekiyorum.
Mehmet Gündem, Milliyet'te yayınlanmak üzere Fethullah Gülen ile bir söyleşi yapmayı önerdiğinde ilk aklıma gelen şey bu oldu.
Fethullah Gülen kimdir?
Sıradan bir din adamı mı? İddia edildiği gibi bütün devlet organizmasını sarmış bir ahtapotun beyni mi? Bütün dünya medeniyetler çatışmasını tartışırken gözümüzün önünde durmakta olan bir "uzlaştırıcı" mı? Bir din filozofu mu? Kurulmasına fikir önderliği yaptığı yurtdışındaki okullar nedeniyle bir tür misyoner mi?
Bu ve benzeri bir sürü soru.
Bu soruların sayısını o kadar çok artırabilirim ki sadece sorulardan oluşan bir kitap yayınlamak bile mümkün olabilir.
Mehmet Gündem'in projesini biraz da bu soruların çokluğu nedeniyle destekledim.
Mademki sorulması gereken bu kadar çok soru var, neden bunları kendisine sormuyoruz diye düşündüm.
Açık sözlü olmak gerekirse endişem de yok değildi.
Fethullah Gülen'in bazı soruların sorulmasını istemeyebileceği, bazı soruları yanıtlamaktan kaçınabileceği düşüncesindeydim.
Ve böyle eksik kalmış bir söyleşinin Gülen hakkında okuyucuları bilgilendirmekten çok yeni tartışmaların başlamasına vesile olmasını da istemiyordum.
Mehmet Gündem'e bu endişelerimi söyledim ve Gülen ile konuşup, açık sözlü bir söyleşi yapıp yapamayacağını sormasını istedim.
Aldığımız yanıt olumluydu: Her soruyu sorabilirsiniz!
Bunun üzerine ben de kendi üzerime düşeni yerine getireceğime söz verdim: Söyledikleri, virgülüne dokunmadan, eksiksiz olarak yayınlanacak. Kaç gün sürerse sürsün!
Nitekim böyle oldu.
Mehmet Gündem'in Fethullah Gülen ile 11 gün süren birlikteliğinde sorduğu bütün soruları ve bütün yanıtları yayınlamak tam 22 gün sürdü.
Bir gazeteci olarak söyleşiyi okuduğumda içimin rahat olduğunu söylemeliyim.
Sorulması gerekenler soruldu, yanıtlar yayınlandı.
Okuyucular bu söyleşiyi okuduklarında kendi fikirlerine sahip olabilirler, kendi değerlendirmelerini yapabilirler. Gazete okuyucularının bu olgunlukta olduğuna inanırım.
Bir gazetenin asıl görevinin topluma bir ayna tutmak olduğunu düşünürüm.
Topluma düz bir ayna tutmak. Ve bu aynadan yansıyan her ne ise okuyucuya onu aktarmak.
Zaman zaman o aynadan yansıyan şeyler hoşumuza gitmese bile orada durmak ve aynayı tutmaya devam etmek…
Türk gazeteciliğinin geleneksel anlayışından biraz uzak olduğunun farkındayım, bu düşüncemin.
Bizde gazetecilik geleneği, bir fikri yaymak, bir düşüncenin propagandasını yapmak şeklinde oluşmuş…
Gazete sahiplerinin aynı zamanda gazetelerin genel yayın müdürü ve başyazarı oldukları dönemin etkileri bugün de sürüyor.
Bu yüzden gazetelerin verdikleri ya da vermedikleri haberler, değişik konularda alınmış tutumlar olarak algılanıyor ve böyle değerlendiriliyor.
Bu nedenle Fethullah Gülen ile yapılmış bir söyleşinin 22 gün süreyle Milliyet'te bir tam sayfa yer bulmasını farklı değerlendirenler de oldu.
İşi benim de sonunda "Fethullahçı" olduğuma karar vermeye kadar vardıranlar da olmadı değil.
Bunların hiçbirini önemsemedim.
Bizim işimiz topluma bir ayna tutmak.
Fethullah Gülen, son yılların en çok konuşulan, tartışılan bir siması olarak bizim kendisine tuttuğumuz aynaya kendi görüşlerini ve tutumunu yansıttı.
Bunu açık yüreklilikle yaptığı için kendisine teşekkür ettim.
Mehmet Gündem'in, Milliyet'te yayınlanan söyleşisi, şimdi elinizde tuttuğunuz bu kitapta yer alıyor.
Gazeteci olarak Mehmet Gündem görevini yaptı.
Sorulması gerekenleri sordu, yanıtlarını aldı.
Artık karar okuyucunundur.
En doğru kararı her zaman onlar verir…
- tarihinde hazırlandı.