Nefret söylemi ve Türk okulları

Hakaret ve aşağılama ihtiva etmeyen iyi niyetli ilmî tenkit ve yanlışları ortaya koyma, ilmî tahlil, kendi doğrularını ve görüşlerini usulünce açıklama ve tebliğ ile karıştırılmadığı ve bunları sınırlamadığı takdirde nefret söyleminin suç olmasına İslâm’ın yapacağı bir itiraz olmak şöyle dursun, İslâm’ın bu konudaki tavrı ve getirdiği hükümler, günümüzde nefret söyleminin onun suç olduğu ülkelerde dahi kabûl edilen muhtevasından daha ileridir.

Meselâ, Kur’ân, hakkında kesin ilim sahibi olunmayan bir konuda zanna ve önyargıya dayalı hüküm verip yargıda bulunmayı; suizan, tecessüs (başkalarının günahlarını araştırma) ve fâş etmeyi; gıybet ve iftirayı yasaklar, hattâ iftirayı cezalandırır. Sözün daima en güzelini söylemeyi ve en güzel tarzda konuşup tartışmayı; kırıcı ve incitici olmamayı; hikmet ve güzel öğütle tebliği; Firavunlara hitap ederken dahi yumuşak konuşmayı; kişilere hoşlandıkları isimlerle seslenip, onları hoşlanmadıkları lâkaplarla çağırmamayı; her zaman muhataplarla üzerinde buluşulabilecek ortak bir nokta bulmayı; nifak gibi en bayağı halleri dahi yüze vurmamayı; başkalarının ilâhlaştırıp taptıkları putlar bile olsa bunlar aleyhinde kötü söz söylememeyi; başkalarının hatalarıyla meşgul olmayıp, kendi doğrularını anlatmayı; fertler planında kötülüğe iyilikle mukabele etmeyi ve kötülüğü en güzel tarzda savmayı, af ve müsamaha yolunu tercih etmeyi; tefrikaya sebep olmaktan ve maruz kalınan bir musibetten sonra ona sebep olanları suçlamaktan kaçınmayı; cedel, yani münakaşadan uzak durmayı emreder. Menfî şahısları ismen anmaz ve şahısları değil, sıfatları, tavırları, sözleri ve fiilleri hedef alır. İşlenen bir suçtan dolayı ceza uygulanırken artı incitici tek bir kelime söyleme veya davranışta bulunmayı yasaklar ve bunu cezayı uygulamada haddi aşma ve ikinci bir ceza verme olarak görüp, men eder. Kur’ân, sesi yükseltmeyi dahi hoş görmez ve bunu “Seslerin en sevimsizi, eşeğin sesidir.” diyerek kınar. Kur’ân, ancak zulme uğrayanın sesini yükseltmesine izin verir ki, bu da, zulmü mahkeme önüne taşıyıp, açıkça ifade edebilmek demektir. Kur’ân’da bazı kelimeler ve ifadelerin nefret söylemi gibi algılanması, üzerinde iyi bir çalışma yapılması gereken bir konu olarak, onların zaman içinde başka dillerde uğradığı manâ ve muhteva kaybı ve kazandığı Kur’ân’a aykırı yeni anlamlar ve muhtevalar sebebiyledir.

Müslüman, muhabbet temelli davranır. Dolayısıyla düşmanlık onda mecazî olup, meselâ harbî olmayan inkârcılara ve günahkârlara karşı şefkat, acıma ve onların ıslahı için çalışma şeklinde tezahür eder. Bugün, nefret söyleminden uzak durma ve düşmanlıklara sebep olan farklılıkları eritip bir arada insanca yaşayabilme adına Türk okulları, fevkalâde bir örnek teşkil ediyor. Sözkonusu okulları açanların büyük çoğunluğuyla Müslüman olduklarının bilinmesine rağmen, tarihte görülmedik şekilde, farklı din/inanç, farklı ırk, farklı renk, farklı dil, farklı gelenek, farklı âdetler, farklı siyasî sistemler arasında 140’tan fazla ülkede kabul görme, üzerinde çok ciddî çalışılması gereken bir meseledir. Hem tarihimizde defalarca savaştığımız Çarlık Rusya’sının başşehrinde, hem Komünist Rusya’nın başşehrinde dahi Türk okullarının olması tetkike değmiyor mu? Kanaatimce bu okulların kabul görmesinin altında yatan en önemli faktör, onların ortaya koyduğu, aslî, herkes tarafından paylaşılan ve kalblerin sultanlığını sağlayan değerleriyle, yani İslâm’ın ahlâk kaidelerinden ibaret insanlık ortak paydasıdır. Hz. Ali Efendimiz’in “İnsanlar, ya dinde ya da insanlıkta kardeşlerinizdir.” sözünün pratiğe geçirilmesidir.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.