Prof. İbrahim Canan'ı Niçin 'Öldürdüm'?
İtiraf ediyorum: Merhum Prof. Dr. İbrahim Canan hocayı vefat ettirmeyip, 'öldüren' bendim! Yığınla tepki geldi ama "inat da bir murattır" deyip, geri adım atmadım. Tabi ki hayra kapı açacağına inandığım bir nedeni vardı:
Türkiye'de yayıncılık konusunda disiplinli, planlı, projeli ve pazarın zorluklarını bilerek aşma yolunda kararlı bir yayınevi görmek isteyenlerin, stratejilerini iyi analiz etmesi gereken bir kurum var. Kaynak Yayınları Grubu. Profesyonelliğin, aşk ve 'dava' ile nasıl mükemmel bir harman oluşturabileceğini, en somut bu yayın grubunda görebilirsiniz.
Mutlaka haberdar olmamızı istedikleri eserlerle zaman zaman ziyaretimize gelen, tanıtım kısmında görevli isimlerden sevgili İbrahim Aktaş ve Yunus'un çaba, emek ve özverilerine dikkat etmek bile, bu yayın kuruluşunun nasıl bir ruhla başarılara koştuğunu rahatlıkla anlatmaya yeterli. Ötesini izaha gerek yok.
Kimi zaman benim kendi yayınlarını onlardan önce para ödeyerek almış, okuyor olduğumu görünce şoka uğruyor ve "Niye bizden istemedin ağabey?" diye sitemde bulunuyorlar...
Getirdikleri yeni yayınlar hakkında mutlaka kısa ve öz bilgi verirler ve genellikle onların söyledikleri o kitabın tanıtım çerçevesini oluşturmaya yeter de artar bile.
İki ismin eserleri bu izahlardan istisnadır: Fethullah Gülen ve Prof. Dr. İbrahim Canan. Satır satır okuyacağımı bildiklerinden olsa gerek, "Bunları zaten siz iyi biliyorsunuz" diyerek, eserleri hakkında tek kelime etmeye bile gerek görmezlerdi.
Gerçekten de merhum Prof. Dr. İbrahim Canan'ın hangi konularda hassas olduğunu ve hassas olduğu konuları kılı kırk yararak, en kapsamlı şekilde ana hatları ile izah ettiğini kendisini tanıyanlar ve üslubunu sevenler iyi bilir.
Allah gani gani rahmet eylesin, Prof. Dr. İbrahim Canan'ın özellikle iki eserinin, günümüz Müslümanlarınca çok iyi okunup, anlaşılmasının önemli olduğunu düşünüyorum: Peygamberimizin (S.A.V) Tebliğ Metodları ve Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünnetinde Terbiye... Öte yandan, İslâm'da Zaman Tanzimi kitabının da (onlar kendilerini bilir) bazı dostlarımca özellikle okunması gerektiğini hararetle savunuyorum.
14 Ekim Çarşamba sabahı ajanstan önüme düşen ilk haberler arasında bir kaza bilgisi beni şoke etmeye yetti: Merhum Prof. Dr. İbrahim Canan'ı kaybettiğimizi duyurmak zorundaydım o sabah okurlara ilk haber olarak. Malasef kıymetli hocamızı elim bir şekilde hayata veda etmişti.
Acı haberi manşetten duyuran ilk site olduğumuza kuşkum yok. Ve haberi atarken halkın nezninde önemli olduğunu çok da fark etmediğim bir detay, ölüm haberinden daha çok üzmüştü bazılarını: "Prof. Dr. İbrahim Canan kaza sonucu öldü" başlığını atmıştım habere. Çünkü vefat etti yazsam taşıyordu başlık. Belki o an, vefat etti yerine öldü yazmak yerine kısaltmayı "Prof. Dr. Canan kaza sonucu öldü" şeklinde yapsaydım bu yazı ortaya çıkmadı.
Aslında bir yönü ile de öyle yapmam çok ama çok hayırlı oldu. En azından benim yazı kavramların nasıl putlaştırıldığını görmem açısından.
Allah biliyor ya, haber manşetten düştükten sonra pek çok başlık gibi yeniden elden geçirilecek ve muhtemelen "Prof. Dr. İbrahim Canan kaza sonucu vefat etti" ya da "Prof. Dr. İbrahim Canan'ı kaybettik" şekline dönüşecekti.
Ama dönüştürmedim. Yapılan tüm ricalara ve gelen tüm tepki telefonu ve maillere rağmen o başlığı "öldü" olarak bırakmayı tercih ettim.
Çünkü telefon açarak ve mail atarak isyan eden edeneydi. "Kardeşim siz Müslüman değil misiniz, hocamıza nasıl öldü dersiniz" diyen bile vardı
Bu durum beni çok üzmüştü. Ama daha çok rahatsız edeni vardı. Kimse neden "öldü" kelimesine bu denli öfke duyduğunu izah edemiyordu.
Oysa ben son derece hazırlıklıydım ve ayaküstü dersimi çalışmıştım. Peygamberimiz Hz. Muhammed'in bile ölümü tattığı bir dünyada "Prof. Dr. İbrahim Canan'a öldü" diyememenin mantığı neydi?
Bekledim ve olayın sıcaklığı geçince bu yazıda problemi izah etmeye karar verdim.
TDK'ya göre vefat, Arapça öldü kelimesinin tam karşılığı. Ferit Develioğlu'nun Osmanlıca Türkçe sözlüğü de kelimeyi bu şekilde tanımlıyor. Şemsettin Sami'nin Kamus-u Türki'sini açtığımız zaman da sonuç değişmiyor.
Kelimenin kökü vft ve ölüm anlamına geliyor.
Dolayısı ile bir insan için Arapça vefat etmiş ve Türkçe ölmüş olarak duyurulmasında bir fark yok. Hatta Türkçedeki ölü kelimesini bu açıdan âlim bir insan için kullanmayı hakaret ve vefasızlık olarak görmek büyük hata. Hatta bu yüzden, bilip bilmeden isyan çıkartmak bir anlamda terbiye sınırlarını zorlama...
Ama ısrarla telefon edip, mail yağdıranlar bundan bihaber.
Bu kadar bilgiye dahi vakıf olmayanların telefon açıp, "kardeşim bu ne terbiyesizlik?" demeye hakkı yok. Bunun adı cehalet.
Ve böyle bir mantıkla sergilenen tepki alenen putlaştırmadır ki Allah muhafaza. Bir yandan şirkten korunmaya çalışacaksınız, bir yandan cahillikle putlaştırma mantığının kölesi olacaksınız. Tam bir facia!
Haber 7, gayrımüslim bir ölü için bile vefat etti başlığını kullandığında ayağa kalkmıştı bir güruh bu cehalet yüzünden.
Bu kadarcık bilgiden bile muaf tepki sahipleri, atalarımızın, etimolojik kökene indiğimizde nasıl bir hassasiyetten dolayı "öldü", yerine "vefat etti" demeyi tercih ettiğini bilemezdi tabi.
Oysa, o kadar şiddetli tepki gösterenlerden hiç değilse birinin: (Kaderin cilvesine bakın ki geçtiğimiz bayramda sergilediği çiğlikten dolayı Müslümanların öfkesini taşıran Sevan Nişanyan bile bu konuda onlardan daha bilgili) büyük incelik ve nezaketle şu ince ayrıntıyı anlatmasını bekliyordum:
Vefat etmek, Arapça vft kökünden gelir ve ölüm anlamına gelir ama bu kelimenin, söze ve borca sadakat anlamlarına gelen vefa, kelimesi ile akrabalığı var. Bu akrabalıktan dolayı da bir kişi için "vefat etti" denildiği zaman onun "Allah'a olan can borcunu ödediği" ima edilir.
Malesef o çığ gibi tepki selinin arasında şu ince ayrıntıyı izah eden biri çıkmadı!
İtiraf edeyim ki sırf bu cehalet halkasına bir balta darbesi vurabilmek ve müminlerin farkında olmadan kavram ve kelimeleri nasıl putlaştırdığını gözler önüne serebilmek için merhum Prof. Dr. Canan Canan'ı vefat ettirmedim ve öldürdüm.
Fena da olmadı. Yalnız hayatı ile değil ölümü ile de hem çok önem verdiği eğitim konusunun ehemmiyetini göz önüne sermiş, hem peygamberi terbiyeyi hatırlatmış, hem de putlaştırma tehlikesine indirilen İbrahimi bir balta vazifesi görmüş oldu.
Tabi anlayabilene...
- tarihinde hazırlandı.