Hocaefendi: Anlatan İnsan
Türkiye'de entelektüel kesim hakkında en geniş araştırma olan Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi'nde Hocaefendi hakkında şu bilgiler yer alıyor:
"Âlim, fikir adamı, şair… 27 Nisan 1938, Korucuk / Hasankale / Erzurum doğumlu. Edirne'de bir süre imam-hatiplik yaptıktan (1959–61) sonra askere gitti. Askerlik görevini Mamak ve İskenderun'da (1961-63) tamamlayarak Edirne'deki görevine döndü. Burada iki yıl daha hizmet verdikten sonra Kırklareli'ne vaiz olarak gitti. 1966'dan sonra İzmir il vaizliği, Ege Bölgesi gezici vaizliği yanı sıra Kestanepazarı Camii'nde gönüllü hocalık yaparak verdiği derslerle irşad faaliyeti yürüttü. (1966–71) 1971 Yılı 12 Mart muhtırasından sonra bir süre İzmir'de tutuklu kaldı. Vaiz olarak hizmetlerini Edremit (1972–75), Manisa (1975–77) ve İzmir Bornova'da (1977–1980) sürdürerek 12 Eylül dönemine geldi. 12 Eylül 1980'den sonra da takibata uğradı. Hayatının bu dönemi sürekli zorluklar içinde geçti. 1986 yılında İzmir DGM'de hakkındaki soruşturmalardan dolayı takipsizlik kararı verildi. 28 Şubat sürecinde üzerindeki baskılar artarak devam etti. Sağlık sorunları ilerleyince tedavi için New York'a gitti. İlk yazısı 1961 yılında Hürsöz (Erzurum) Gazetesi'nde yayımlandı. Yazı ve şiirleri sonraki yıllarda Hürsöz, Gurbet, Sızıntı, Yeni Ümit, Zaman, The Fountain vd. gazete ve dergilerde yer aldı. Kitapları, TV sohbetleri ve gazetelerde kendisiyle yapılan mülakatlarla düşünce hayatını derinden etkiledi. 2000 yılında Eğitim ve Kültüre hizmetleri nedeniyle Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü aldı."
"İnsan"ı İdrak Zorluğu
Şüphesiz, fıtratında Allah tarafından melekutiyete açık mekanizmalar konmuş olan "insan"ı anlamak; tarif ve tavsif edebilmek kâmil manada mümkün değildir. Tabiattaki camid nesneleri anlamak gibi olmaz.
Ayrıca bir insan ferdi hakkındaki bilgilerimiz –ehlinden gelen nakiller müstesna– sadece görünen âlem itibariyle olacağı da aşikâr.
Ruhun kendine göre bir kısım açılımları olduğunu ve asıl dünyada saik gücün Allah'ın inayetiyle ruh olduğunu kabul edersek –ki bu âlemdeki eserlerin hakikatının dokunduğu tezgah melekut âlemidir ruhun hayat derecesine açık yaşayan bir insanın görünümleri de o derece televvünlü olacaktır.
Hocaefendi'yi Anlamak Zorluğu
Anlaşılmak istenen, "Hayatımda hadiseler preslene preslene istif edilmiş. Ne ararsan var içinde. Birkaç insan ömrü içine girmiş" sözleriyle kendini tarif eden ve şahsiyetinin değişik yönleriyle (vaiz, başyazar, vd. ) birçok dairenin kesişim noktasında bulunan bir zat olunca bu daha da zor olmaktadır. Şüphesiz Hocaefendi'yi anlamada yakınında bulunanların manevî hayatına dair şahitlikleri, yaşadığı dönemlerin siyasi çalkantıları, kendisinin söz konusu olaylar karşısında aldığı tavırlar gibi noktalar önem taşır. Biz daha çok sohbetleri, röportajları ve hayatı hakkında anlattıklarından yola çıkarak onu anlama ve anlatma tecrübesinde bulunmak istiyoruz.
(Bu arada biyografik çalışmalarda Üstad Hazretlerinin kendisi hakkında saydığı üç şahsiyetten ilk ikisini ele alış tarzının yol gösterici olacağı söylenebilir: "Birincisi: Kur'ân-ı Hakîmin hazine-i âlisinin dellâlı cihetindeki muvakkat, sırf Kur'ân'a ait bir şahsiyetim var. O dellâllığın iktiza ettiği pek yüksek ahlâk var ki, o ahlâk benim değil; ben sahip değilim. Belki o makamın ve o vazifenin iktiza ettiği seciyelerdir. Bende bu neviden ne görseniz benim değil; onunla bana bakmayınız, o makamındır.
İkinci şahsiyet: Ubudiyet vaktinde, dergâh-ı İlâhiyeye müteveccih olduğum vakit, Cenâb-ı Hakkın ihsanıyla bir şahsiyet veriliyor ki, o şahsiyet bazı âsârı gösteriyor. O âsâr, mânâ-yı ubudiyetin esası olan "kusurunu bilmek, fakr ve aczini anlamak, tezellül ile dergâh-ı İlâhiyeye iltica etmek" noktalarından geliyor ki, o şahsiyetle, kendimi herkesten ziyade bedbaht, âciz, fakir ve kusurlu görüyorum. Bütün dünya beni medh ü senâ etse beni inandıramaz ki ben iyiyim ve sahib-i kemâlim.")
Muhterem Fethullah Gülen de daha önceki ifadelerine bakarak tahmin edebiliriz ki galib ihtimalle kendisini tasavvuf kültürümüzden muktebes bir tabirle "hiç" olarak tavsif edecektir. Ehli muttali olsa da biz, aklımızla ve melekûta kapalı hissiyatımızla hiçbir şeyin "hakikat-ı nefs'ül emriyesi"ni bilemeyiz. Ancak görünen âlemdeki bir takım tekevvünlere bakarak bazı hükümlere varıyoruz. Allah'ın insanlar ve melekler nezdinde vüdd vaz'etme ihtimalini her zaman düşünüyoruz. Kendimiz hakkında da diliyor ve dileniyoruz. (Bunun için ne yapıyoruz sorusunun cevabı ise zor verilir.)
Bu bakımdan Hocaefendi'nin ve onun tavsiyeleri yolunda hareket edenlerin sosyolojik olarak Türkiye ve dünyadaki izlerine iman ve Kur'an hizmetinin neticesinde (ki hizmet-i imaniyeye sevk eden de Allah'tır) Allah'ın fazlıyla, lüfuyla, ihsanıyla verdiği semereler olarak bakabiliriz. Allah bir incir çekirdeğinden kocaman incir ağacını halk ettiği gibi bir şahsı da bazı tekevvünlerin merkezinde istihdam edebilir.
Bu hakikatleri öğrenmede vesilemiz olan Hocaefendi, tahmin ediyoruz ki, bu tekevvünler karşısında her zaman olduğu gibi Allah'a yönelecek ve "Her şey Sen'den Sen Ganîsin, Rabbim Sana döndüm yüzüm" diyecektir.
Anlatan İnsan
Hocaefendi'nin hayatının genel çizgileri İslam tarihinde gördüğümüz ulemanın, mücedditlerin imamlarınkiyle benzerlik gösterir. Onu her şeyden öncelikli olarak insanları hidayete davet eden bir çağ mürşidi olarak tanımlayabiliriz.
Türk toplumu ve dünyada insanlar en genel haliyle onu bir davetçi (mübelliğ) olarak gördüklerini söyleyebiliriz. 80'li yıllarda soru-cevap konferans ve vaazları içine alan teyp kasetleri, 90'lı yıllarda videokasetleri, daha sonraki televizyonlarda görüntülü vaazların yayınlanması, şimdilerde internetten sesli, yazılı ve görüntülü sohbetleri hep onun Allah'ı, Allah rızasına ve O'nun Habibim dediği Rasulüne davet çizgisinde bir anlatma faaliyeti içinde olduğunu gösteriyor. Nurlardan aldığımız dersle onun şahsiyetinin hizmet eksenli olan yönü budur. Tabi ki "anlattıklarını yaşama" konusundaki gayretleri ve ruh hallerini de şahit olunabildiği nisbette yakınında bulunanlar anlatabilirler.
Farklı Yaklaşım İmkânları
Bu itibarla ona "âlimler peygamberlerin varisleridir" penceresinden, sosyolojinin verileriyle bakılacak olursa "Fethullah Gülen ve cemaatini anlamadan Türkiye'yi anlamak mümkün değildir" noktasından, uluslararası ilişkiler bağlamında "bir barış gönüllüsü" olması açısından, şahsi hayatına baktığımızda "nev-i şahsına münhasır bir sufi" tarifinden, sohbetlerinden, yazarlığından, İslamî ilimlerdeki salahiyetinden, bunca yıl anlattığı ve anlatılanlar neşredildiği halde konuştuğu halde İslami kriterler açısından sürekli takdir edilmesinden, şahsî dostluk ve vefasından, insanlara gerçekten çok değer vermesinden, kendine has ahlâkî hususiyetlerinden, tahammülfersa baskılara karşı tepkilerinde sabır ve metanet gösterip gönül koymamasından, Hicretinden, vatan ve millet sevgisinden ve daha birçok özelliğinden bahsedilebilir.
Usta gazeteci Ahmet Turan Alkan Hocefendi'yi şu ifadelerle anlatır:
"Onun için insanlara Hakkı tavsiye eden kötülüklerden kaçınmalarını öğütleyen biri demek mümkün; iki cihanda ünvanların en değerlisi ve mânidarı da herhalde bu olsa gerektir." … "Sözü, kıtalara dağılan gönül dostları tarafından okunan, yaşanan bir insan... Sırtında yumurta küfesi taşıyan, ya da üzerine ümitler yoğunlaşmış bir bebeğe yüklü bir anne... Sözünü süzen, hayatını süzen ve çağlayanlar gibi coşkun his dünyasını süzen..."
Şunu demek istiyorum; Hocaefendi'nin, avamıyla havassıyla kitlelerce bilinen en önemli özelliği "anlatan" ve yakınlarınca şahit olunan özelliği ise –ayrı bir araştırmanın konusu– anlattıklarını yaşayan bir zat oluşudur. Kendisi de Allah rızasını kazanma yolunda O'nu anlatmayı tek gaye olarak belirlemiştir:
"İslam benim hayali ve mefkûrem."
"Dinimi anlatmaktan başka hiçbir sevdam yok. Başkaca bir şey düşünmüyorum. Ve kendime ondan başka bir şey düşünmeyi haram ediyorum. Benim için bu iş cennetten öte bir mânâ ifade ediyor… Dün dört defa şok yedim. Bu gün ise üç... Böyle bile olsa hizmeti cennete tercih etmeye azmettim. Bu çektiğim sıkıntıların daha da dayanılmazına o ulvi gayem için katlanmaya hazırım."
"…Hedefimiz Allah'ın rızası; bu hedefe giden en kestirme yol da, O'nu gönüllere sevdirmedir."
"İman hizmetiyle ilgili en küçük bir vazifede bulunmayı bütün cihan saltanatına değişmem. Bir insanın ihtidası için ben günde 50 defa ölmeye hazırım."
"Hizmet-i imaniye ve Kur'aniye olmasa bu dünyanın hiçbir tadı da yoktur."
"Allah'ı başkalarına anlatma hususunda cinnet derecesinde duyulacak heyecanın, O'nun dinini tebliğ ve izharına hayatı vakfetmenin kişiye kazandıracağını senede 12 defa Kabe'yi ziyaret kazandırmaz."
- tarihinde hazırlandı.
