Din ve Laiklik Konusunu Yeniden Düşünmek

Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Abant Paris Toplantısı, Fransa, Beşeri Bilimler Merkezi Başkanı Alain d'İribarne ve eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un açış konuşmasıyla başladı..

İki gün süren oturumlarda, Türkiye'den ve Fransa'dan 40'ı aşkın bildiri sunuldu.

Bunlar arasında Türkiye'den katılan seçkin bilim adamı aydın ve gazetecinin yanı sıra Fransa'nın yaşayan en ünlü düşünür ve sosyologlarından Edgar Morin, Alain Touraine; tarihçilerinden Alexandre Adler, Pierre Nora; İslam dünyası uzmanı Gilles Keppel ve Katolik Üniversitesi emekli öğretim üyesi Herve Legrand bulunmaktaydı.

"Laiklik, Cumhuriyet ve İslam" başlıklı üçüncü oturumda ben de, "Din ve laiklik konusunu yeniden düşünmek" başlıklı bir konuşma yaptım. Burada söz konusu konuşmadan kısa bazı bölümler aktarmak istiyorum:

Din: İnsanları hem bu dünyada, hem de öte dünyada mutluluğa ulaştırmayı amaçlayan kurallar bütünüdür. Dinin tarihi, insanlık tarihiyle birlikte başlamıştır. Laiklik ise bir din ya da din karşıtlığı olmadığı gibi, belirli bir dinin taraftarlığı da değildir.

Laik devlet; inançların önündeki engelleri kaldırır, din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alır, herkesin inançlarının gereklerini serbestçe yerine getirmesine imkân sağlar.

Katılımcı demokrasiyi benimseyen, baskıcı Teokratik, ya da Jakoben Laikçi yaklaşımlara karşı çıkan, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, ötekine saygı ve hoş görüyü esas alan, evrensel normlara uygun, ılımlı ve uyumlu laiklik anlayışının, temelde bütün dinlerle, özelde de İslam ile uzlaşmaması için, açıklanabilir bir neden bulmak güçtür.

***

Ancak burada hangi din ve hangi laiklik sorusu karşımıza çıkmaktadır. Zira radikal, doktriner, indirgemeci, Jakoben, Pozitivist, Ateist hatta totaliter laiklikten söz edildiği gibi; ılımlı, uyumlu, hoş görülü ve değişime açık liberal laiklikten de söz edilmektedir.

Aynı şekilde ılımlı, uyumlu, hoş görülü, diyaloğa ve gelişime açık bir din anlayışının yanı sıra; radikal, baskıcı, diyaloğu reddeden kavgacı ve mutaassıp bir din anlayışından da söz edebiliriz.

Bu nedenle aydınların büyük çoğunluğunun, genelde "din", özelde ise "İslam" ve "laiklik" konusunda kafalarının karışık olduğunu görüyoruz. Bu ise köklü bazı temel yanılgıların gelişmesine sebep olmaktadır.

***

Laiklik, şüphesiz ki doğrudan doğruya Batı'nın mensup olduğu dini, sosyal ve politik camianın ortaya çıkardığı bir olgudur. Buna karşılık İslam dünyasında başka bir olgudan söz etmek gerekir: Şöyle ki Emevîler devrinden bu güne kadar İslam dünyasında, dinin devleti egemenliği altına almasından daha çok, devletin ve dolayısıyla yönetimlerin dini egemenlikleri altına olmaları olgusuyla karşı karşıya bulunmaktayız.

Zira Emevilerle birlikte, demokratik bir öz taşıyan şûraya dayalı "cumhuriyethilafet" anlayışının yerini, kişisel veya ailevi otoritenin hakim olduğu monarşik "saltanat-hilafet" anlayışı almıştır. Bu anlayış kısa zamanda dini de içselleştirerek meşruiyet kazanmıştır. Bundan sonra yaklaşık 1300 yıllık İslam tarihi boyunca bu meşruiyet, hemen hemen hiç tartışma konusu yapılmamıştır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.