Küreselleşmenin Karanlık Yüzü
Abant, günün her saatinde farklı bir yüzüyle karşınıza çıkan harika gölü ve yeşilin bütün tonlarına bürünen ormanlarıyla tam da şu yaz sıcaklarında kaçılacak cennetten bir köşesi yurdumuzun. Beden ve ruhun dinlenmesi ve zindeleşmesi için ideal bir belde. (Aslında bütün Bolu için de aynı şeyleri söylemek mümkün.)
Abant, bir başka özelliğiyle de öne çıktı son senelerde. 1998'de "İslam ve Laiklik" başlıklı toplantıyla Türkiye'de o zamana kadar başarılamamış bir işi başaran Abant Platformu, müteakip senelerde de ülkemizin temel problemlerine eğildi ve çözüm yolları aradı. Abant'ın bu yılki konusu ise küreselleşmeydi. Fakirin de aralarında bulunduğu yaklaşık 60 akademisyen, kültür adamı ve gazeteci, 2 gün boyunca küreselleşmenin farklı yönlerine eğilip bir sonuç bildirisiyle ulaştıkları noktaları kamuoyuna açıkladılar.
Hiç şüphesiz küreselleşme, çeşitli boyutları olan bir süreç. Umutları kadar korkuları da getiriyor beraberinde. Ümit Meriç hanımefendinin de dediği gibi, tasavvuftaki "havf" ve "reca" arasında asılı bırakıyor bizi.
Cep telefonlarıyla dünyayı avucumuza bağlıyor; ama bizi yine bu aletle giderek daha kopmaz bağlarla gözetlenebilir ve denetlenebilir bir "birim" haline getiriyor mesela. Uydu antenlerle dünyayı izleyebiliyoruz ama aynı uydular, öyle çarpık bir imaj sağanağı başlatıyor ki üzerimize, "dünyanın belli bir şekilde sunuluş tarzı"yla yıkanıyor beynimiz.
Böylece küreselleşme, tarafsızlık ve berraklığını yitiriyor. "Belli" bir yaklaşım ve ideolojinin küreselleşmesi olarak yeni bir "karanlık" anlam kazanıyor. Bizim karakollarda atılan bir dayak vakası insan haklarını ihlal anlamına geliyor; ama Amerika veya İsrail'e kimse diş geçiremiyor.
Küreselleşmenin bugünkü hız ve yoğunluğunun, Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle başladığı genelde gözden kaçırılıyor. Neden? Çünkü sermaye, bilgi ve insanın akışkanlığına dayalı bir süreç olan küreselleşme, sınır tanımıyordu ve Avrasya'nın büyük bir bölümünü kontrol ederek "küresel bir imparatorluk"un önünde bir engel olarak duruyordu Sovyetler Birliği. Onun 1991'deki çöküşü, küreselleşmeyi arzulayan güçlerin önünü tamamen açmış oldu. Ne var ki bu defa, homojen bir dünyanın önündeki engelin İslamiyet olduğu yönünde sesler yükselmeye başladı Batı'da.
Bernard Lewis'in "Müslüman Öfkesinin Kökleri" adlı makalesinin 1990'da, Huntington'ın "Medeniyetler Çatışması" tezini savunduğu yazının ise 1993'te çıkmış olması bu bakımdan son derece anlamlı. Nitekim Benjamin Barber'ın Cihad ile Macdonalds'ı karşı karşıya getiren ve bu savaştan ikincisinin galip çıkacağını ileri süren kitabı da 1995'te çıkacaktı.
Şunu demeye getiriyorum: Amerika ve Avrupa'da, 11 Eylül ve sonrasındaki gelişmeleri besleyen öfkeli hava, Sovyetler Birliği'nin çöküşünü müteakip ortaya çıkmış ve küreselleşmenin önündeki son engelin İslam ülkeleri ve "geri kalmış" Müslümanlar olduğu kanaati Batı kamuoyunun beyninin kıvrımlarına işlenmiştir. Dolayısıyla bugün Amerika ve Avrupa'da olanlar (Hollanda'da Müslümanların "fişlenmesi" mesela) 1991–sonrası gelişmelerin bir uzantısı olarak görülmeli ve küreselleşmenin "dünyayı kendi rengine boyaması projesi"nin bir parçası olarak anlaşılmalıdır.
Küreselleşmenin renginden bahsettim ama sahi nedir küreselleşmenin "rengi"? O gerçekte nötr, tarafsız bir süreç olarak sunulmuyor mu bize?
Gerçi Kissinger bir vakitler küreselleşmenin esas olarak Amerikan modelinin küresel çapta benimsenmesi olduğunu söylemişti; ama tek küresel aktör değildir Amerika. Belki sır biraz daha derinlerde, kültürde yatıyor. "Globalizasyon" değildir burada söz konusu olan, diyordu Jacques Derrida, "Globalatinizasyon"dur, yani Latin medeniyetinin yerküre ölçeğine yaygınlaşmasıdır.
Bu yılki Abant Platformu sonuç bildirgesine fazla yansımayan; fakat fakirin de üyesi bulunduğu Kültür Komisyonu'nda ısrarla vurgulanan husus, küreselleşmenin içi boş bir süreç olmadığı, küremizi bir ağ gibi saran şeyin, gerçekte Batı menşeli bir dünyaya bakış biçimi olduğuydu.
Bu yılki Abant toplantısı, yine cesaretle günümüzün bu çok tartışılan konusuna ilişkin farklı düşüncelerin filizlendiği bir platform oldu.
- tarihinde hazırlandı.
