Biz Var Türkçe Konuşmak!

Ankara ilginç bir organizasyona ev sahipliği yaptı: Yabancılar için Türkçe yarışması. Ana dilimizi Yeşilçam'ın turist karakterleri tarzında konuşmaya başladığımız günlere denk gelmesi, etkinliği anlamlı kılıyor. Televizyon isimlerinden işyeri tabelalarına, günlük iletişimdeki hitap tarzlarına kadar dışladığımız lisanımızı; tenleri, dilleri ve dinleri farklı insanlardan dinlemek içimizi burktu.

Dün Ali Çolak'ın yazdığı, 'Türkçe'nin dünya dili haline gelmesi' hayalimizin ilk müjdecilerini hoşamedi ettik. Ama 'Kaldırımlar şiirini okuyan Aleksander gibi ülkemizden kaç lise talebesi çıkarabiliriz?' sorusu boynumuzu büktü.

Söz milliyetçilikten açıldığında mangalda kül bırakmayanlarımız bile Türkçe'ye sahip çıkmıyor. Her şeyin olduğu gibi dilin de bayramı var. Büyüklerimiz toplanıp 'günün anlam ve önemi' üzerine konuşmalar yapıyor. Lakin, turist Türkçesine gidişi yavaşlatamıyoruz.

Mesela Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 26 Eylül 2003 tarihli kutlamalarda görüşlerini şöyle dile getirmiş: "Büyük Türk devriminin içinde özel ve yaşamsal rolü olan dil devrimi, ulusallaşma sürecinin çok önemli yapıtaşlarından biri olmuştur. Türkçe'mizin yeni sözcükler türetilmesini olanaklı kılan yapısı işlevsel kılınmalıdır. "

'Yaşayan Türkçe'mizin son kalelerinden Prof. Faruk Timurtaş hocanın sözü diye hatırlıyorum: "Türkçe'yi sala koyup sele verdiler." Öztürkçeleştirme furyasının yıktığı savunma duvarlarından sızan yabancı kelimeler, bugün sokaklarımızı, zihinlerimizi işgal ediyor. Çok uzağa gitmeye gerek yok, 10 yıl önceki gazeteler bile yeni nesil tarafından kolayca anlaşılamıyor. Çocuklarımıza Yahya Kemal'i, 'Melali anlamayan nesle aşina değiliz' diyen Ahmet Haşim'i tercümelerinden (!) okutmak zorunda kalacağız. Zaten bestesi yüzünden kelimeleri parça parça edilmiş İstiklal Marşı'mız, anlamsız bir tören âdetine dönüşmek üzere."

Bu durumda önümüzde iki yol var. Birincisi ve kolay olanı: Karanlığa küfretmek. Slogan atılması gerektiğinde hançerelerimizi yırtarcasına bağırmak, dil bayramlarında Türkçe'nin güzellikleri üzerine nutuklar atmak. İş icraata gelince araziye uymak. Hatta çok faal olup ataletimizi halleriyle yüzümüze vuranları karalamak.

İkinci ve zor olan ise Türkçe'yi hem Anadolu'da yeniden konuşulur hale getirmek, hem de dünya dili hayalini gerçekleştirmek üzere yola koyulmak. Dün Ankara'da, zora talip olanların bahçesinde yetişen çiçeklerden bir demet sunuldu. Gerçek Türkçe sevdalıları, bu rengarenk buketi doyasıya kokladı; saadet gözyaşlarıyla suladı, onları. Ve onlardan güç alarak dağıldılar dünyanın dört bir yanına.

Dün Ankara'da, Japonya'dan Kenya'ya, Baltık ülkelerinden Balkanlara, Filipinler'den Avrupa'ya gitmedik yer bırakmayan eğitim gönüllülerini karalamaya çalışanlara en güzel cevap verildi. Türk kolejlerinde İngilizce'nin de okutuluyor olmasını dillerine dolayanların bir kısmının problemi, uzanamadığı ciğerle. Diğer kısım ise zaten Türkiye'nin iyiliğini istemeyen art niyetliler. Hangi ülke sadece Türkçe okutmanıza izin verir, hangi veli çocuğunun hiç duymadığı bir lisanla öğrenim görmesini ister? Rahat koltuklarda ahkâm kesmek kolay, gidip Kenya'da, Ukrayna'da aileleri ikna edin görelim.

Hiç gazetelerdeki eleman ilanlarını okuyor musunuz? Yabancı dil bilmek, ülkemizde bile işe alınmanın asgari şartı haline gelmişken hâlâ neden bahsediyoruz? Neyse, bazılarına en güzel cevap, susmak ve bildiğini yapmaya devam etmektir.

Onlar var Türkçe davası gütmek!

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.