Yeniden Başlarken
Yanlış hatırlamıyorsam 1994-1997 yılları arasında dönemin yayın yönetmeni Mustafa Başarı ve koordinatörü Adem Kalaç Bey'lerin ısrarlı teklifleri sonucu arkadaşım Enes Ergene ile beraber "Fıkıh Dünyası" adlı köşede sizlerle birlikte olmuştuk.
İslami duyarlılığı olan kişilerin, piyasada yer alan mevcut fıkıh kitaplarında cevapları bulunamayan sorularına cevaplar yazıyorduk. Hayat akıp giden bir nehir. Nehirde akan su ise, yatağına göre şekil alıyor. Biz de işte o nehrin içinde bir su damlacığı olarak hayatımızı sürdürürken, karşımıza çıkan yeni durumlara göre şekil aldık ve fıkıh yazılarına son verip, yine kendi alanımızda Türkiye gündemine oturmuş aktüel dinî konular üzerinde yazmaya başlamıştık. Sonra şartlar yine değişti ve bu defa yurtdışı hayatımız başladı. Gönül ve organik bağımızın devam ettiği gazetemizde bu kez, içinde yaşadığımız toplumu dinî perspektiften gözlemleyen yazılarla sizin karşınıza çıktık. Ve şimdi; şartlar gazetede ilk yazmaya başladığımız günlerde olduğu gibi, İslam hukuku eksenli yazıların tekrar yer almasını gerektirince, yayın yönetmenimiz Ekrem Dumanlı Bey'in teklifi ile bu çerçevede bir vazife üstlenmek vazifemiz ve vecibemiz oldu. Gayret ve çaba göstermek bizden, tevfik Allah'tan. Sizlerden beklediğimiz ise sadece başta dua ve sonra soracağınız soru, ulaştıracağınız müspet ve menfi tepkilerle bana yön vermeniz. Dilerim Allah'tan, ele aldığımız mevzularda murad-i İlahiyi yakalamak adına bir gazete köşesinde açılan bu platform, ihtiyaç ve beklentilere cevap verir.
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bir tespitiyle başlayalım isterseniz. Şöyle diyor Hocaefendi bir dergiye verdiği röportajında: "İslam, farklı zaman dilimleri ve değişik coğrafyalarda sakin insanoğlunun karşısına çıkacak problemlere çözüm üretebilmesi için Kitap ve sünnetin sınırlı naslarından sınırsız meselelere uzanmanın farklı bir unvanıdır. Efendimiz döneminde başlayıp, hususiyle de hicrî üçüncü ve dördüncü asırlarda, bu mübarek faaliyet, içtihat, re'y, istidlal, kıyas, istinbat unvanlarıyla hep işletilmiş, dinamik bir sistem olan İslam'ın yaşanmasına bağlı sürekli canlı tutulabilmiş ve çok bereketli olmuştur."
Pekâlâ ya sonra? İşte sorun burada başlıyor. Sonrasında siyasi, iktisadi, kültürel birçok sebebin oynadığı rolden dolayı, bu canlı ve bereketli süreç maalesef devam ettirilememiştir. Terminolojide geçen tabirle ifade edeyim, içtihat kapısının kapanmasına kadar uzamış ve taklit dönemi başlamıştır. Tabii fikrî cevvaliyetin durduğu bu dönemin uzantıları, sadece ilmî sahaya değil, hayatı kuşatan bütün değerlere sirayet etmiş ve hayatın hemen her alanında ciddi bir donukluk, durgunluk yaşanmıştır. Öyle ki bu, ibadetten ticaret ve siyasete, uluslararası ilişkilerden toplum ve aile içindeki insani münasebetlere uzanmış, Müslüman ve Müslümanlığı menfi anlamda etkileyen bir sürecin miladı olmuştur.
Tabii tahmin edileceği gibi bu süreç içeriden ve dışarıdan yüzlercesinin, binlercesinin dün ve bugün -inşaallah yarın olmaz- iç içe yaşadığımız genelde İslam, özelde ise İslam fıkhı eksenli olumsuz görüşlere sahip olmasına sebebiyet vermiştir. İnancına, ideolojisine, seviyesine ve idrak ufkuna göre yetkili-yetkisiz genelde 'ağzı olan herkes konuşmaya başlamıştır.' Kimilerine göre İslam fıkhı usul ve füruu ile çağ dışı kalmış bir hukuk sistemi, kimilerine göre de İslam dünyasının geri kalışının tek müsebbibi olarak ilan edilmiştir.
İşin özünü ve özetini yansıtan bu iddia ne kadar tutarlı ve ne kadar insaflıdır? Arka plan şartlarının İslam hukukunun gelişmesi için hiç müsait olmadığı bir zeminde, onun kendisinden beklenen fonksiyonu icra etmesi mümkün müdür? Hocaefendi'nin tespiti ile, "Bir sistemin inkişaf etmesi için gerçeklerle yüz yüze gelmesi lazım. Sen sistemi kurar, sonra onu dört duvar arasına koyar ve ardından günümüzdeki problemlere cevap vermiyor dersen, insafsızlık etmiş olursun." çoklarının nazardan dûr ettiği bir gerçek değil midir?
Bundan böyle her hafta perşembe günleri beraber olacağız bu köşede; bu soruların cevabını arayarak yazılarımızı devam ettireceğiz. Gayret bizden, tevfik Allah'tan.
- tarihinde hazırlandı.