Hacı Kemal ve Şahabeddin Hoca
Onun vaazlarını takip eder, hatta elindeki teyp ile konuşmalarını tespit ederdi. İkisi de sakallı idi. O tarihlerde İzmir'de pek sakallı insan görünmezdi. Bilhassa akşam karanlığında Kestane Pazarı Camii'ne gelen cemaat merdivenlerden çıkıp Hacı Kemal Erimez'le karşılaşınca Yaşar Hocaefendi zannederek, kendilerine çekidüzen vererek saygıyla selam verirlerdi. Kemal ağabey de vaziyeti idare ederek selamlarını alırdı. Biz öğrenciler bu duruma çok defa şâhit olmuşuzdur.
Merhum Hacı Kemal ağabey kendisini hayır ve hasenata adamış bir insandı. Din âlimlerine çok sevgisi ve saygısı vardı. Yaşar Hocaefendi de gerçekten çok güzel hitabı olan, heyecanlı, aşklı, şevkli bir vaizdi. Gayret–i diniyesine cesaretli ve tesirli vaaz ve nasihatleri ilave olunca halkın gönlünde taht kurmuştu. Onun için Hacı Kemal Erimez ondan hiç ayrılmaz, gezici vaiz olarak Ege Ovası'ndaki şehirlere gittiği zaman elinin teybi ile gider, bütün sözlerini tespit etmeye gayret ederdi. Çünkü onları daha sonra orada olmayan eş ve dostlarına banttan dinletirdi.
Kendisi Aydın İncirliova'da otururdu. Zengin bir ailedendi. Babası Osmanlı döneminde Beyrut'ta jandarma komutanlığı yapmıştı. Görevi sırasında Beyrut'un asil ailelerinden olan Subhiye Hanım'la evlenmişti. Kemal ağabeyin annesi olan bu hanımefendi fasih Arapça konuşan geniş İslami bilgilere sahip birisiydi...
İncirliova'da Çarşı Camii imamı ve hatibi Şahabeddin Varol Hoca, Hacı Kemal ağabeyin çok yakın dostu idi. Ben Hacı Kemal ağabeyden çok hatıra dinlemiştim. Onun için Şahabeddin Hoca'dan hatıraları anlatmasını istedik. Sağ olsun o da aklına geleni anlattı:
"Hacı Kemal ağabeyimiz İncirliova'da otururken her gün beraberdik, camide, evde, çarşıda, bahçede, ovada... Hatta Aydın'da imam hatip açılırken de bu beraberlik hep devam etti. 1967 yılında ikimiz hacca niyetlendik. Kıymetli annesi Beyrutlu idi. Kur'an–ı Kerim'den hangi sûreden bir âyet okusam hemen gerisini getirip, devamını okurdu. Meâlini de verirdi. Tefsirlere bakardım, uygun mana verdiğini anlardım. Okuduğunu anlayan, konuşmasını bilen çok anlayışlı kibar hanımefendiydi. Kemal ağabeyin babası ile Beyrut'ta küçük yaşta evlenmiş. Bunu bana bizzat kendisi söylemişti. Bizim hacca gideceğimizi duyunca 'Ben de gideceğim. Beyrut'a uğrayıp yakınlarımı ziyaret etmek istiyorum. Birçok eski hatıralarımı yenilemeyi arzu ediyorum. Bir daha ya nasip olur yada olmaz.' dedi. Lübnan'da ve hacda Arapçası ile bizlere de yardımcı olur diye sevinerek kabul ettik. O gidişimizde Subhiye Hanımefendi Sayda şehrine vardığımızda 'İşte Kemal'in babası ile ilk görüştüğümüz yer burası' diyerek bir yer de gösterdi." "Hacca Adana Şâkir Paşa Havaalanı'ndan hareket ettik. Önce Beyrut'a, oradan Şam'a, oradan da Cidde'ye sonra da Mekke'ye vardık. Beyrut'a vardığımızda ilk defa yurtdışına çıktığım için çok heyecanlıydım. Her şeyi merak edip soruyordum. Beyrut'ta Hotel Atlas'a yerleştik. Kemal ağabeyle Subhiye Hanım akrabalarına gittiler. Otelde sabahleyin kahvaltıya erken indim. Masaya oturdum. Dört kişilik kahvaltı diye dört yumurta, dört bardak çay, dört simit, on beş zeytin getirdiler. Ben bunların hepsini sildim süpürdüm. Bizimle olan Mustafa Birlik, hanımı Fatma Birlik ve Mustafa Bayman da inip kahvaltı istediler. Arap görevli 'Erbaa taam, vâhid nefer, halas taam, mâfiş.. Yani dört kişilik kahvaltı getirmiştim, tek başına hepsini bu adam yedi bitirdi.' dedi. Etrafımızda kahvaltı yapanlar da bana bakıp gülüyorlardı. Çok sıkılmıştım. Ertesi sabah Subhiye Hanım'ın dayısı bizim otelde kalmamıza razı olmamış, 'Onlar da eve gelecekler. Ben misafir istiyorum.' diyerek birkaç taksi ile bizi otelden almaya geldi. Dokuz gün bizi misafir ettiler. Yemeklerden sonra bahçeden küfelerle muz getiriyorlardı. Bir bahçe muzu bilhassa Hacı Kemal ağabeyle ikimiz yedik, bitirdik. Çok güzel ağırladılar. " "Bir gün evde otururken Birleşik Arap Cumhuriyetleri Başkanı Cemal Abdülnasır'ın duvarda asılı fotoğrafından dolayı münakaşa çıktı. Resim çok güzel süslenmişti. Ben Subhiye Hanım'ın onu sevmediğini biliyordum. Fakat resme bakıp 'Kuveys... Ahsen.'dedim. Ev halkı alkışladı. Seviyorlardı; fakat Subhiye Hanım muhalefet etti. Münakaşa oldu. Akşama kadar birbirleriyle konuşmadılar. Yaptığıma üzülmüştüm; ama iş işten geçmişti." "Haccımızı ifâ ettikten sonra Beyrut'a yine uğradık. Hasan dayı evinin bahçe kapısını çelenklerle süslemiş, kocaman bir tak yaptırarak üzerine de 'Haccün Makbul... Haccun Mebrur...' diye yazdırmıştı. Ben o evden hacca gidenler oldu da onun için yazdırdı zannetmiştim. 'Siz geldiniz ya onun için yazdırdım.' dedi. Bütün komşuları, kiracıları da bizi ziyaret edip tebrik ettiler." "Daha sonra Türkiye'ye gelen Hasan dayı ve ailesine de biz Pamukkale, Kuşadası, İzmir, Bodrum ve Marmaris gibi yerleri gezdirdik.."
- tarihinde hazırlandı.