Siyasî güç peşinde değiliz
Fethullah Gülen Hocaefendi, İngiliz Financial Times gazetesinde yayımlanan makalesinde; fişleme, tasfiye ve medyaya baskının demokratik kazanımlara gölge düşürdüğünü belirtti. Camia'nın siyasî güç veya bunun getireceği avantajların peşinde olmadığını vurguladı.
İngiliz Financial Times gazetesi, dün Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, Türkiye’deki gidişata dair eleştirilerine ve çözüm önerilerine yer verdiği bir makalesini yayımladı. “Türkiye’nin, demokrasisini muhafaza etmek için yeni bir anayasaya ihtiyacı var” başlıklı makalede Hocaefendi, Türkiye’nin dünyada zedelenen itibarını yeniden kazanmanın tek çaresinin demokrasiye bağlılığın yenilenmesi olduğunu belirtti. Hocaefendi’nin FT’deki makalesinin kısaltılmış hali şöyle: Güven ve istikrar, bir millet için her türlü terakkinin ve dünya itibarının temelini teşkil eder. Türkiye, son on yılda bu güveni büyük zorluklarla tesis etti. Maalesef son dönemde yürütme erkinin seçkinleri, bin bir zahmetle elde edilen bu güveni zayi etme yoluna girmişlerdir. Türk halkının demokratik mülahazalarla Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) verdiği desteğin yitirilmesi yanında Avrupa Birliği’ne girme fırsatı da tehlikeye girmiştir. Hükümetin adalet bakanına hakim ve savcı tayinlerinde ve soruşturmalarında ciddi yetkiler veren HSYK Yasası, internet özgürlüğünü kısıtlayan yasa ve MİT’e diktatör rejimlerinde görülen yetkiler veren yasa tasarısı, gerek AB gerekse başka Batılı merciler tarafından ciddi tenkit edildi.
Askerin yerini yürütme vesayeti aldı
Askerî darbelerin ve siyasî istikrarsızlığın pençesinde geçen onca senenin ardından AKP’nin askerî vesayeti sonlandırma çabaları gerekliydi ve nitekim bu çerçevede yapılan demokratik reformlar gerek AB, gerekse 2010 anayasa referandumunda görüldüğü üzere Türk halkının büyük çoğunluğunca destek gördü. Ancak, askerî vesayetin yerini şimdilerde yürütme vesayeti almış görünüyor. Bazı vatandaşların, siyasî veya dünya görüşlerinden ötürü fişlenmesi, devlet görevlilerinin siyasî çıkar mülahazalarıyla sürekli olarak yerlerinin değiştirilmesi ve medya, yargı ve sivil toplumun şimdiye kadar hiç olmadığı kadar baskı altına alınması, son 10 yılın demokratik kazanımlarının üzerine büyük bir gölge düşürdü.
Kamuoyunun hükümete olan güvenini tamir etmenin ve dünyada zedelenen itibarımızı yeniden kazanmanın tek çaresi evrensel insan hakları ve hürriyetlerini, hukukun üstünlüğünü ve hesap verebilirliği esas alan bir demokrasiye bağlılığın yenilenmesidir. Bu yenilenmenin temel taşı, siviller tarafından hazırlanan yeni ve demokratik bir anayasa olmalıdır. Demokrasi, İslam’ın idareyle alakalı prensipleriyle çatışmaz. Aslında, hayatın korunması ve din hürriyeti gibi İslam’ın ahlakî gayeleri, vatandaşların yönetime katıldığı demokrasilerde daha iyi şekilde gerçekleşir. Toplumdaki farklılıkları saygı ve hoşgörüyle karşılamak, dinî duygu ve düşünceye tezat teşkil etmez. Tam tersine, siyasî görüşleri, dinî inançları veya etnik kökeni ne olursa olsun, her insanı aziz tutmak, Allah’ın bütün insanlara bahşettiği hür iradeye de saygının ifadesidir. Fikir ve ifade hürriyeti, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Türkiye’nin şeffaflık ve medya özgürlüğü bakımından demokratik ülkelerin çok gerisinde kalması esef vericidir. İftira ve hakarete girmeyen eleştirileri hazımkârlıkla karşılamak, olgun ruhların şiarıdır.
Dini, ideoloji olarak görmek İslam’a aykırı
Dinin siyasî bir ideoloji olarak görülmesi –din adına siyasî güç peşinde olmak– İslam’ın ruhuna aykırıdır. Din ile siyaset karıştığında her ikisi de, ama en çok din zarar görür. Türk toplumunun, her kesiminin devlet kurumlarında temsil edilme hakkı vardır. Maalesef, Türkiye’de bazı devlet kurumları, uzun müddetle kendi vatandaşlarına ve memurlarına ideolojik mülahazalarla ayrımcı muamele yaptı. Demokratik kucaklayıcılık, insanların cezalandırılmak veya tehdit olarak algılanmaktan korkmadan şahsî görüşlerini ifade etmelerine imkân tanıyacaktır. Benim de aralarında olmaktan şeref duyduğum bu insanların (Camia’ya gönül verenler) 40 yıldan fazladır ellerindeki malî imkânlarını ve enerjilerini eğitime, diyaloğa ve insanî yardıma adamaları, siyasî makamlardan ve bununla alakalı pazarlıklardan şuurlu bir şekilde müstağni kalmaları ispat eder ki siyasî güç veya bunun getireceği avantajlar peşinde değildir.
Milletimiz memleket menfaatini öne çıkaracaktır
Bütün vatandaşlarımızın kendi serbest tercihleri yönünde demokratik anayasal haklarını kullanmaları tavsiyesi dışında, herhangi bir partinin desteklenmesi ya da engellenmesi gibi bir düşünce ve davranış içinde değilim ve bundan sonra da asla olmayacağım. Ben milletimizin basiret ve firasetine güveniyor; onların partiler üstü düşüneceğini, herhangi bir partiden ziyade millet ve memleket menfaatlerini öne çıkaracaklarını ümit ediyorum.
Hayatımın son 15 senesini manevî bir inziva halinde geçirdim. Türkiye’deki durum nasıl olursa olsun, hayatımın geri kalan kısmını aynı şekilde devam ettirme niyetindeyim. Fakat temennim odur ki, mevcut sıkıntılar bir fırsat bilinerek Türkiye demokrasisini, hürriyetleri ve hukuku daha ileriye götürsün. Temel demokratik ilkelere bağlılığımızı yenileyerek ülkede güven ve istikrarı yeniden ikame edebileceğimize ve böylelikle bölgeye ve dünyaya ilham kaynağı olmuş Türkiye misalini tekrar ikame edebileceğimize inancım tamdır.
- tarihinde hazırlandı.