Özal: Bu okullar Orta Asya'nın geleceği
Merhum Özal, Türk okullarını Anadolu'nun dünyaya açılan kapısı olarak görüyordu. Balkan ve Orta Asya ziyaretinde her ülkede liderlere şu telkinde bulundu: Bu okullar ülkenizin geleceği, onlara sahip çıkın.
Mayısın ikinci haftasıdır. İlk kafile, hac yolculuğuna başlıyordur. Saddam Hüseyin'in 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgalinden yaklaşık üç ay önce tüm dünyada gözler Ortadoğu'ya çevrilmiştir. Bu sırada İstanbul, İzmir, Ankara ve Adapazarı'ndan 37 kişilik bir ekip yola çıkar. Onların istikameti Sovyetler Birliği bünyesindeki Türk cumhuriyetleridir. 28 Mayıs'ta başlayan yolculuk Gürcistan, Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan'ın ardından 17 Haziran'da İstanbul'da noktalanır. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin teşvikiyle harekete geçen işadamı ve eğitimcilerin bu yolculuğu, daha sonra Orta Asya'da dev bir eğitim çınarı haline gelecek Türk Okulları için atılan ilk adımdır.
Bu ziyaretten sonra dostluklar kurulur, karşılıklı ziyaretler gerçekleştirilir. Yüzlerce öğrenci eğitim almak için Türkiye'ye gelir. Ancak Eylül 1992'de Moskova'daki Türk Büyükelçiliği öğrenci vizesi vermeyince sıkıntılar başlar. Bunun üzerine Azerbaycan'daki Zeynelabidin Tagıyev Vakfı yetkilileri, "Madem öğrencileri Türkiye'ye gönderemiyoruz. O zaman gelin burada okul açın, siz öğretmenlerinizi getirin." teklifinde bulunur. Bu öneriyle eğitim hizmetleri Orta Asya'ya taşınır.
Mehmet Akif Koleji'nde gözler yaşarıyor: Asıl hasletimiz fedakârlık
Orta Asya'daki eğitim hareketi Özal'ı da heyecanlandırır. En başından itibaren bu okullara destek verir. Bürokratik engellerin kaldırılması için çaba gösterir. Şubat 1993'te Balkanlara, nisanda da Orta Asya'ya yaptığı gezisinde, öncelikli gündem maddesi haline getirdiği Türk Okulları için adeta 'referans' olur. Bu iki ziyarete de katılan dönemin Zaman Gazetesi Yayın Koordinatörü Halit Esendir, "Özal, Balkanlar ve Orta Asya gezisinde liderlerin hemen tamamına ülkelerinde açılan Türk Okulları ile ilgili tavsiyelerde bulundu." diyor. Ona göre Özal, Yugoslavya'nın dağılması ve Orta Asya cumhuriyetlerinin birbiri ardına bağımsızlığını kazanmasından sonra Türkiye'nin bu bölgelerde daha etkin olması gerektiğini idrak eden az sayıdaki liderden biriydi. Buralarda Türkiye'nin çok güzel işler yapabileceğini biliyordu.
Özal, ölümünden yaklaşık iki ay önce Arnavutluk'un başkenti Tiran'daki Mehmet Akif Ersoy Koleji'ni ziyaret eder. Ancak, öncesinde kolej yöneticilerine ulaştırılan bir haber herkesi üzüntüye boğar. Özal'ın cuma namazı ve okul ziyareti güvenlik gerekçesiyle iptal edilmiştir çünkü. Okul yöneticileri gazeteci Esendir'den yardım ister. Özal'la bir otelde yapılan gece yarısı görüşmesi eğitimcilerin yüreğine su serper: "Dışişleri'nin programı değiştirmesine bakmayın. Yarın cumaya gideceğim. Siz de camide olun, çıkınca okula geçeceğim. Ona göre hazırlık yapın."
Ertesi gün 120 öğrenci, öğretmenler ve bazı veliler okul bahçesinde karşılar Türk heyetini. Öğrenciler Arnavutluk Milli Marşı ile İstiklal Marşı'nı okur. Gözler yaşarır. Özal dört katlı okulu gezmek istediğini söyler. Yemekhanede aşçı önlüğü giymiş bir bayan, "Hoş geldiniz sayın cumhurbaşkanım." deyince şaşırır. "Sen kimsin?" sorusuna, "Ben okul müdürü Mehmet Bey'in eşiyim, iki aydır talebelerin yemeklerini hazırlıyorum." cevabını alınca şaşkınlığı iki kat artar. Heyettekilere dönerek, "İşte fedakârlık. Bakın bizim esas hasletimiz bu. Okul müdürünün eşi talebelere yemek yapıyor." diyen Özal'ın o gün orada bıraktığı duygusal atmosfer hiç silinmez.
Aynı tablonun bir benzeri Nisan 1993'te gerçekleştirilen Orta Asya gezisinde de yaşanır. İlk durak Kırgızistan'dır. Havaalanında Bişkek Erkek Lisesi öğrencileri Özal'ı Türk ve Kırgız bayraklarıyla karşılar. Gazeteci Halit Esendir, Kırgız Cumhurbaşkanı Askar Akayev'le görüşmesinde Özal'ın Türk Okulları ile ilgili söylediği şu sözleri aktarıyor: "Bunlar iyi insanlardır. Gençlerinizi iyi yetiştirirler. Onlara güvenin ve yardımcı olun." Özal, sonraki durak olan Kazakistan'da da Nursultan Nazarbayev'e okullardan sitayişle bahseder. Özbekistan'ın başkenti Taşkent'te bulunan Özbek-Türk Erkek Lisesi'ni İslam Kerimov ile birlikte ziyaret eder. Okulun bilgi işlem ünitesinin, test sorularının cevaplarını optik okuyucularla değerlendirmesini öğrenir, laboratuar ve sınıfları gezer. Kerimov'un elinden tutarak öğrencileri ve okulu 'bir çocuk sevinciyle' dolaşır. En keyif aldığı an ise öğrencilere Türkçe ve İngilizce sorular yöneltip cevaplar aldığı andır.
Türkmenistan ziyaretinde ismi verilen Aşkabad'daki Turgut Özal Türk-Türkmen Lisesi'ni ziyaret eder. Cumhurbaşkanı Türkmenbaşı'na okulları över. Sonra birlikte Selçuklu sultanlarının kabirlerinin bulunduğu Merv şehrine geçilir. Son durak Bakü Havaalanı'nda da aynı manzara beklemektedir Özal'ı. Ellerinde çiçekler ve bayraklarla yine öğrenciler karşılar onu. O da yoğun ve yorucu programına rağmen her gittiği şehirde en az bir okulu ziyaret eder. Liderlere okulları anlatır, öğrencilere ve halka moral verir. Gezinin en yakın şahitlerinden biri de dönemin Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) üyesi Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan'dır.
- Gezi heyetinde siz de eğitimci olarak vardınız. Neler yaşandı?
Herkese mesaj veren çok faydalı bir geziydi. Gitmeden önce, geziye katılacak bürokratlarla Çankaya'da Özal'ın başkanlığında toplantılar yapıldı. "Arkadaşlar gece yarısı da olsa beni uyandırın ve konuyu mutlaka bana anlatın. Gezi verimli geçsin." dediğini hatırlıyorum. Yola çıkmadan önce yeni açılan Türk kolejlerini programına aldırtmıştı. Kendisi ısrarla koydurmasına rağmen bazı yerlerde programdan çıkarılmış. Gezi başladığında şunu söyledi: "Ben bunların hepsine gideceğim. Okullara destek olan, oralarda iş yapan işadamları da gidebilir." Okulları ziyaret etti, o ülkelerin devlet başkanlarına, "Eğitim çok önemli. Bu arkadaşlar da bu eğitimi çok güzel yapıyor. Bu gençler de sizin geleceğiniz." telkininde bulundu.
- Bire bir diyalog var mı?
Okulları tek tek anlattı liderlere. Yeni yatırım yapan Türk işadamlarına, "Ne istiyorsunuz?" diye sordu. Her gittiğimiz yerde DEİK vasıtasıyla toplantılar yapıldı. Beş cumhuriyette de problemler anında orada masaya yatırıldı ve çözüldü. Orta Asya'daki yatırımların ve okulların köklü hale gelmesinde büyük gayret sarf etti rahmetli Özal. Esas temelleri Özal'la birlikte atıldı, pratiklerine de orada başladı.
Kendimi Türkiye'deymişim gibi hissettim
- Öğrencilerle keyifli anlar yaşıyor...
Taşkent'te koleji ziyarete gittiğimizde Kerimov'a, "Bu gençler Özbekistan'ın geleceği." dedi. Sonra cumhurbaşkanının elinden tutarak tek tek sınıflara girdi. O çocuklarla Türkçe, İngilizce konuştu. "Geleceğin dünyası çok dil bilmeyle mümkün, ancak bu şekilde inşa edilebilir. Özbekistan da dünya arenasına bu şekilde taşınabilir. Ve bu gençler de bundan dolayı çok büyük misyonlar eda edecekler. Gelecekte buna ihtiyaç var." dedi. Son derece mutluydu. Sanki kendimi Türkiye'deymiş gibi hissettim, hakikaten güzel eğitim verilmiş diye memnuniyetini dile getirdi.
- Malatyalı hemşerileri onu Buhara'da karşılayınca ayrı bir sevinç yaşıyor.
Buhara'ya iki uçakla geçtik. Malatyalı işadamları karşıladı uçaktan inerken. Efendim buranın sponsoru da biziz dediler. Rahmetli o zaman İslam Kerimov'a dedi ki, bak bunlar benim doğduğum şehirden gelen işadamları. Buraya da onlar bakıyorlarmış. Halkın arasına da giriyordu. Cumhurbaşkanlarını elinden tutup halklarıyla buluşturdu. Halkın arasına girip daha sıcak ilişki kurmak, konuşmak gerekir, diyordu.
- Ziyaretlerde Özal'ın okullara ve eğitime katkısı ne oldu?
Özal'ın şöyle bir düşüncesi vardı. Bir taraftan kendi kültürüne bağlı kalmak, diğer taraftan da dünya nereye gidiyor onu bilmek. Yani kendi kültürü ile modernliği birleştirmek. Eğitime bakış tarzı da öyleydi. Mesela Türkiye'den değişik dereceler almış çocuklar (Yamanlar, Samanyolu gibi) Çankaya'ya götürüldüğünde onlara şunu dedi: "Arkadaşlar ben Türkiye'de petrolün bulunmasını önemsemiyorum. Bu ülkenin zararına bile olabilir. Petrolümüz var deyip insanlar tembelliğe düşebilir. Bunun yanında çalışan kafalar, düşünen, eleştirebilen kafalar çok önemli." Eleştirel akla sahip gençlerin yetiştirilmesi gerektiğini düşünüyordu. Türk okullarında bu şekilde eğitim verildiğini görünce son derece mutlu oldu. Dedi ki, bu çocuklar hakikaten bu ülkelerin geleceği. Onu Türkiye'ye döndükten sonra vefatına kadarki sürede çevresine de anlatmış. Hatta Korkut Özal'a bu okullar o kadar mükemmel olmuş ki, moralim düzeldi, demiş.
Özal da Gülen de Türkiye'yi dünyaya açtı
- Özal Türkiye'yi dünyaya açtı. Fethullah Gülen Hocaefendi de yurtdışını teşvik etti hep. Özal ile Gülen'in vizyon olarak çakıştığı noktalar nelerdi?
Bu iki kıymetli büyüğümüzün şöyle bir paralelliği var. Rusya dağılırken, kürsüden Fethullah Gülen Hocaefendi, "Acilen buralara gitsek. Buralarda bizim kardeşlerimiz var. Gidin iş bulun orada, geleceğin en büyük işadamları siz olursunuz. Ama bunu maalesef size bir ekonomi profesörü söylemiyor, cami kürsüsünden bir hoca söylüyor. Tabii ne kadar ciddiye alırsınız beni, ama bunlar çok önemli." demişti. Bu sözleri duyup birçok insan gitti, dünyanın dört bir yanına. Özal cephesinde de durum farklı değildi. Gerek başbakanlığı, gerek cumhurbaşkanlığı döneminde işadamları başta olmak üzere hemen her kesimden insanları uçağa doldurup götürüyordu o ülkelere. Oralarda güzellikler varsa, onları gösteriyordu. "Bakın biz niye bunu yapmayalım." diyordu. Eğer biz daha güzel şeyler yapıyorsak o insanlara da bunları gösteriyordu. Yani bir taraftan oralardaki güzellikleri alalım, bir taraftan da verelim istiyordu. Hocaefendi'nin söylemleri, pratiğe geçirdikleriyle rahmetli Özal'ın uçak dolusu insanı her gittiği yere götürmesi, onları Türkiye'ye çağırması özü itibariyle aynıydı. Böylece Türkiye dünyaya açıldı. Dışarıda neler olup bittiğini görür oldu.
Özal dönüşte Gülen'le görüşmek istiyor
- Gezinin sonunda Gülen ile görüşme arzusunu dile getiriyor Özal...
Onu bize söyledi Azerbaycan'da. "Ben çok güzellikler gördüm. Döner dönmez Hocaefendi ile bir görüşelim. Bu isteğim iletilse." dedi. Oradan arandı, cumhurbaşkanımız görüşme taleplerini iletiyor diye. Telefonda biraz durakladı Hocaefendi. Sonra "Hele bir dönün. Allah kerim." dedi. Ben bir mânâ veremedim. Durumu kendisine arz ettim, "Efendim, inşallah dönünce bir şekilde görüşülecek." dedim. Özal'ın ömrü vefa etmedi. Hocaefendi, aylarca ağladı. Özal'la ilgili şunları söylediğini hatırlıyorum: "Tek başına bir senaryo yazdı. Tek kişilik, tek perdelik bir oyun oynadı ve bu dünyadan çıktı gitti. Her yönüyle samimi bir insandı. Devrini bilen, kültürünü bilen bir insandı. Bizim bu şekilde insanlara, liderlere ihtiyacımız var, sadece Türkiye'de değil, dünyada da."
Özal: Hocaefendi yine bildi
Prof. Şerif Ali Tekalan, Özal'ın milletvekili adaylığı öncesi ve sonrasında, Fethullah Gülen Hocaefendi İzmir'de kalırken Kemeraltı Camii'ndeki cuma vaazlarına geldiğini anlatıyor. 1977'de İzmir adaylığı sırasında Bornova'da konuşma yapan Özal, bu dönemde Bozyaka'da Gülen'i ziyarete gelmiş. Tekalan, Özal'ın Gülen'e bakışı ve ilişkileri nasıldı sorusuna ilginç bir cevap veriyor: "Türkiye'nin, dünyanın problemleriyle ilgili durumları söylediğimizde Özal, Hocaefendi'nin görüşlerini hayretle ve takdirle karşılardı. Mesela Bush ile Clinton'ın seçimi meselesi vardı. Clinton ismini ilk kez duyuyoruz. Hocaefendi aynen şunu dedi: "Özal arkadaşı olduğu için Bush'u çok seviyor. Fakat Bush'un pek fazla şansı yok. Şu anda Clinton kazanacak gibi." Ben de bunu Özal ile paylaşmıştım. Özal da gülerek, "Sanki Bush daha şanslı görünüyor." demişti. Seçimi Bill Clinton kazanınca bu kez Özal hayretle şöyle dedi: "Hocaefendi yine haklı çıktı. Çok enteresan, nereden biliyor bunları, nasıl değerlendiriyor, nasıl öğrenmiş!"
- tarihinde hazırlandı.