İbadet Çocuk Zihninde Yeşeriyor

Salih evlat ve temiz bir nesil, emanetini kucağına almak isteyen anne-babanın dilinden Rabb'e uzanan belki de en güçlü istek. Dilekler gerçekleştiğinde gün gelir evin minik misafiri paşalık makamına çıkar. Gak dese su, guk dese yemeği hazırdır önünde. Maddî isteklerini bir şekilde dile getiren çocuk manevî ihtiyaçlarının karşılanması için de talepte bulunur. Lâkin anlayabilene...

İlk yıllarda dilleri ifade edemese de, minik yürekleri her şeyi anlıyor. Güven, rahat ve huzuru yine bu süre zarfında ebeveynlerinin yanında arıyorlar. Büyüklerin sözlerinden tavırlarına her hali taklit ediliyor. Daha bu yıllarda çocukların hem dünyalarının hem de ahiretlerinin şekillendiğini ise birçoğumuz gözden kaçırıyor. "Ben bu seksen senelik ömrümde, seksen bin zâtlardan ders aldığım halde, kasem (yemin) ediyorum ki; en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi merhum vâlidemden aldığım telkinât (telkinler) ve manevî derslerdir ki; o dersler fıtratımda (yaradılışımda), âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sâir (diğer) derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini, aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum." Bediüzzaman Said Nursi'nin bu ifadeleri bir yaşındayken verilen telkinlerin bile ne kadar ehemmiyetli olduğunu gösteriyor. Varın çocuğun büyüyene kadarki her döneminde ebeveynin fonksiyonunu siz düşünün.

Küçük dimağlar ve kalplerin yanında okunan Kur'an-ı Kerim, secdeye konan başlar, duaya açılan eller, yaşaran gözler, orucun sükûneti, infak edebilme cömertliği, sofradaki şükür hali onların manevi dünyalarının oluşmasında ileride kocaman ağaçlar olabilecek tohum hükmünde. İşte bu noktada İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yrd. Doç. Dr. Musa Kazım Gülçür, "Kelime-i tayyibe şecere-i tayyibe gibidir. Kökü yerin derinliklerinde, dalları semadadır." ayetini hatırlatıyor bize. Öyle ki güzel telkin ve eğitim, kökleri sağlam, dalları çok yükseklerde olan ağaçların yetişmesine vesile oluyor. Yine Mukaddes Kitap'ta belki de aynı yönteme binaen "Hz. Meryem'i çok güzel bir bitki gibi yetiştirdik." deniyor.

Çocukların kıyafetinden yemeğine, arkadaşlarından okuluna kadar hemen her alanına müdahale etme yetkisini kendimizde bulurken imanî mevzular ile ibadetlerin yerine getirilmesi söz konusu olduğunda özgürlükten dem vurabiliyoruz. Çocuğu sıkmama düşüncesi tamamen boş bırakma sonucunu netice verebiliyor. Sorumluluk yerini vurdumduymazlığa bırakıyor.

Kanun Bile Ebeveyni Sorumlu Tutuyor

Anne-babanın din eğitimindeki sorumluluğu Medenî Kanun'da da geçiyor. Yasanın 341. maddesi, çocuğun dini eğitim hakkının anne ve babaya ait olduğunu ifade ediyor. Eğer ebeveynler arasında din eğitimi konusunda bir anlaşmazlık çıkarsa bu sorumluluğu üçüncü bir kişiye devredemiyor, çünkü bu talep hukuken geçersiz. Hakim söz konusu durumda bu hakkı anne-babadan birine devrediyor. Yrd. Doç. Dr. Gülçür, aynı maddenin yorumunda ebeveynin çocuğu kanunen dinsiz yetiştirmesi ya da olumsuz telkinlerde bulunmasının da doğru olmadığını söylüyor. Yasada dahi durumun hassasiyeti gözler önüne serilirken "Zaten biz yapıyoruz o da görür, zamanı geldiğinde de yapar." düşüncesi işin öneminin anlaşılmadığının göstergesi.

İlk yıllarda ebeveynin ibadetlerindeki özeni müşahede eden çocuk, dinî vecibeleri geçiştirilen, aradan çıkarılan bir iş olarak görmez. Büyüdükçe bu atmosferin heyecanına kendisi de ortak olur. Ebeveynin her hareketini örnek aldığı iki yaşından sonraki dönem imânî sorumlulukları sevdirme zamanıdır. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) sırf torunlarını ürkütmeme adına teşehüdde oturup secdeden kalkmamış mesela. Vahiy geldiğini zanneden sahabeye ise torunlarının rahatını bozmak istemediğini söylemiş. Kısacası, bir bakış, bir gülücük, belki başını okşama kısaca ebeveynin taklidi takdir etmesi minikleri teşvik ediyor. Yine onları şevklendirme adına birtakım ödüller de etkili. Fakat para ve benzeri hediyeler vererek, ücret karşılığı ibadet yapma psikolojisini oluşturmamak için dengeli olmak lazım.

Çocuk 5-6 yaşına geldiyse taklit etmeyi yavaş yavaş terk eder. Kendi başına somut işler yapabilir. Asırlar öncesinin eğitimcisi Gazali, "7 yaş, çocuğun temyiz (ayırt etme) yaşıdır." der.

Aynı sebepten olsa gerek bahsedilen dönemde okula başlanır. İlk yıllardan itibaren sürekli zikredilen Allah fikrini, cennet, cehennem, peygamber, melek mefhumlarını, imanın rükünlerini zihin dünyasına yerleştiren çocuk, artık manevi konuları bilen biri haline gelir. Bu süreçte onunla ilgilenen her büyük sanattan sanatçıya, eserden müessire, hep Cenâb-ı Hakk'a giden bir yol izler. Aile, bu konuda gözlemci olarak çok daha aktif rol oynama şansına sahip. Belgeseller ve tabiat, örneklendirme yapılabileceğimiz zengin malzemelerle dolu.

Nasıl ki kartal, yavrusunun kanadını kaldırması için bir-iki ay uğraşıyor. İnsanın da evladının dini eğitiminde yaşına uygun ve aşamalı hareket edip sabırlı olması gerekiyor. Önceleri dini bilinci yerleştirme konusunda rahat davranıp ergenlik döneminde çocuğa birden yüklenmek ne kadar yanlışsa küçük yaşlarda kaldıramayacağı şekilde ibadete zorlamak da o denli hatalı. Zira her iki durumda da çocuğun dinden soğuması gibi bir tehlike ortaya çıkabiliyor. Bu da onun -hafazanallah- hem dünyasına hem ahretine mal olabiliyor. Halbuki din eğitiminin büluğ çağından önce aşamalı şekilde verilmesi, iki tarafın da huzurunu sağlıyor. Örneğin okul döneminde her sınıfta bir vakit namaz artırmak çocuğu zamanla beş vakit namaza kılmaya alıştırır.

Ergenlik dönemine, çocuğun ikinci doğuşu diyebiliriz. Bu kez sadece çevresini değil kendini de tanımaya ve kimliğini oluşturmaya başlar. Bu dönemin en büyük farkı ise deneyimleri yaşarken çektiği sıkıntıları bizzat yaşayıp unutmaması. Ama malesef bireysellik ve özgürlükten dem vuran bazı ebeveynler, çocuğun en muhtaç olduğu çağda rehberlik yapacağı yerde onları bilinmezlik okyanusuna bırakabiliyor. "Sen istediğini yap evladım, ben pişmanlık duymayacağım" gibi tavırlar çocuğu, ileride anne-babasını saymayan, toplumda da asi bir bireye dönüştürebiliyor. Maalesef korkulan da çoğunlukla başa geliyor.

Allah'a İtaat mi, Evlat Şefkati mi?

Khaled Husseini'nin 'Uçurtma Avcısı' romanında baba ile oğul arasında geçen diyalog ebeveynin yaşama gayesini anlatma adına oldukça manidar. Baba, ölümcül bir hastalığa yakalanır. Bunu öğrenen oğlu ise 'sen gidince ben ne yapacağım' cümlesini döker acziyetini serercesine. Baba, "Ben bütün ömrüm boyunca sen bu cümleyi söylemeyesin diye uğraştım." der. Evet, anne-baba evladının her anlamda güçlü olmasını ister ve bekler. Abdest, sadece bir ayette geçtiği halde tüm hayatımızı dizayn ediyor. Bir vaktimizi bile onsuz kılamıyoruz. Çocuk eğitimi ve ebeveyn ilişkisi ise Kur'an-ı Kerim'de 100 ayetten fazla geçiyor. Buna rağmen Yrd. Doç. Dr. Gülçür'e göre din eğitimi verilirken Allah'a itaat dairesinde evlada gösterilen şefkatin dengesi bazen tutturulamayabiliyor. "Okula gidiyorsun, orucunu tutmasan da olur." cümleleri, evlat şefkatinin, Allah rızasının önüne geçtiğini gösteriyor. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin annesinin tavrı, denge adına güzel bir misal. Hocaefendi, 12-13 yaşlarındayken bir gün yatsı namazını kılmadan yatınca annesi "Namazını kıl, sonra yat." ikazında bulunur. Ancak o, yorgun olduğunu, gece kalkıp kılacağını söyleyerek çok da oralı olmuyor. Bunun üzerine validesi, "Eğer namaz kılmadan yatarsan sabah senin cenazeni göreyim." diyor. Hocaefendi bu sözü duyunca kalkıp hemen namazını kılıyor.

Çocuğunun ahiretine şekil veren ebeveyn, aslında kendi istikbaline de yön veriyor. Çünkü insanın amel defteri öldükten sonra bile salih evladın işlediği sevaplar sayesinde tamamen kapanmıyor. Her hali dua olan mü'min, kavlî dualarını da ahvaline destekçi kılmalı elbette. Evlada duayı eksik etmeme adına Efendimiz'in şu hadisi de oldukça teşvik edici: "Üç dua vardır ki Cenab-ı Hak'la arasında perde yoktur. Mazlumun duası, yolcunun duası ve anne-babanın evladına yaptığı dua." Rabb'imizin Ahkâf Sûresi'nde bize öğrettiği duayla bitirelim söylemek istediklerimizi. "Bana ve anne, babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnut olacağın salih amel işlememi ilham et. Benim neslimden gelenleri de salih kimseler kıl." (Elif Kaya)

"Hayli büyük kimselerin dizinin dibinde oturdum. Onların coşkun ve heyecanlı sohbetlerini dinledim. Ama diyebilirim ki ninemin o terbiye edici davranışlarından aldığım dersi hiçbirinden alamadım. Bana öyle geliyor ki, ben Müslümanlığımı geneli itibarıyla ona, baba ve annemin o içten hallerine borçluyum." (M. Fethullah Gülen)

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.