Türkçenin Dünya Dili Haline Getirilmesi
'Türkçeyi gelecekte dünya dili haline getirmeye mecburuz' şeklinde ifade ettiğiniz bir düşünceniz var. Bunu biraz açar mısınız?
Türkiye'nin yeni bir Türk dünyası ile tanışıp kaynaşması; Avrupa, Amerika, Avustralya'da yetişen Türk nesillerinin mevcudiyeti, Türkçenin bir dünya dili haline geleceğinin emareleri sayılır. Ayrıca dilin, kültürle yakın münasebetlerinin olduğu, hattâ onun bir buudunu teşkil ettiği düşünülecek olursa, Türkçenin dokuz asırdan beri bir arada yaşamış bir topluluğun ortak dili olduğu avantajı da sözkonusu. Evet Türkçe, Selçuklular'dan beri bu topraklar üzerindeki -her ne kadar o dönemde devletin resmî dili olmasa da- halk tarafından konuşulagelen bir dildir. Bu bakımdan bizim, Orta Asya'daki milletlerle aramızdaki ortak değerlerin gün yüzüne çıkartılıp, beklenen o engin kültür zenginliğinin sağlanması ve 70 yıl süren kopuk ilişkilerin aşılarak Türkçenin geliştirilmesi geleceğimiz adına çok önemlidir.
Diğer taraftan, Batı ile entegrasyonun sağlanması, meselâ teknolojinin gelişmesi ile elde edilen yeniliklerden haberdar olma, yani bilgi ve teknoloji transferi ile çağın bütün vâridâtının benimsenmesi de yine Türkçenin ortak dil olmasına bağlıdır.
Hz. Musa (as), Eyke'de Şuayb (as) gibi bir söz sultanı ile tanışınca, kendi kendine Rabbişrahlî sadrî ve yessirlî emrî. Vahlül ukdeten min lisânî. Yefkahû kavlî/Rabbim, benim göğsümü aç. Bana işimi kolaylaştır, dilimden düğümü çöz ki, sözümü anlasınlar.' (Tâhâ/25-28) demişti. Burada dikkatimizi çeken husus; kalbin inşiraha mazhar olması ve maksadın rahatlıkla ifade edilebilmesi için, dilin maksadı ifadede hiçbir şeye takılmaması gerektiğidir. Evet bir peygamber olan Hz. Musa'nın, mesajını sunabilmesi için böyle bir istekte bulunması çok yerinde bir harekettir. Hz. Musa'da bir istek halinde ortaya çıkan bu hususun, Efendimiz'de, Allah'ın bir lütfu olarak; 'Elemneşrah leke sadrak/Biz senin kalbine inşirah vermedik mi?' (İnşirah/1) âyetiyle, mevhibe ve minnet ufkunda tecellisine şahit oluruz. Yani Hz. Musa'nın (as) Rabbinden istediği şey, Efendimiz'e bir nimet olarak verilmiş ve O'nun şükran duyguları coşturulmuştur.
Yine Efendimiz, 'Beyanda sihir vardır' (Buhârî, Tıbb/51; Nikah/47) diyerek, gelecekte her şeyin gücünü, beyandaki edadan alacağını haber vermiştir. Ayrıca, Hz. Adem'e (as) ta'lim edilen esmâ, Efendimiz'de tafsil edilmiştir. Efendimiz (sav) ahir zaman peygamberi olduğuna göre, bu da bir mânâda ahir zamanda ilmin öne çıkacağına işarettir. Evet, çağımızda her şey ilme bağlıdır ve artık bizler bir ilim çağı yaşıyoruz. Ancak, bunun insanlığa sunulması meselesine gelince, o, gücünü beyandaki edadan alacaktır.
Günümüzde, koskocaman bir Türk dünyası olarak bütün bu fonksiyonları eda edebilmek için, yarım yamalak bir Farsça, bir Arapça veya İngilizce ile bir şeyler yapma ve hedefe ulaşmamız oldukça zordur.
Bu itibarla, Türkçenin böylesi önem arzetmesi, başta edebiyatçılar olmak üzere, herkese ciddi sorumluluklar yüklemektedir. Bu açıdan sadece mevcudu öğrenip-öğretmekle kalmayıp; büyük istidatlar yetiştirerek onlara ciddi sorumluluklar yüklememiz ve dilimizin gelecekte çok ileri bir seviyede temsil edilmesini sağlamamız gerekmektedir. Bunun için de, bir taraftan dilin kendi kurallarına uygun kelime üretirken, diğer taraftan da asırlardan beri kullanıla kullanıla dilimize mâlolmuş kelimelerin muhafazasının zaruretine inanıyorum. Evet, millete mâlolmuş bu kelimeler artık bizimdir ve dil zenginliğimizin bir buududur. Meselâ, medreselerimizde okutulan eski kitaplara baktığımızda, o dönemde kullanılan dilin, maksadı ifadede -günümüzde olduğu gibi (!)- istidradî birtakım açıklamalara ihtiyaç duymayacak ölçüde bir derinliğe ve zenginliğe sahip olduğunu görürüz. O halde, günümüzün gençleri bu dili anlamıyor diye bu zenginliğin bir kenara atılması kat'iyen doğru olamaz.
Günümüzde, her zamankinden daha geniş imkânlara sahip bulunuyoruz. Bugün, Türkçeye hakim insanlar, konferans, seminer, panel ve sempozyumlarla meselenin önemini vurgulayabileceği gibi, gazete, TV, dergi gibi yazılı ve görsel medya, bu önemli neticeye ulaşmada vasıta olarak kullanılabilir. Milletimizin kendini bütün dünyaya anlatabilmesi, yeniden ispat-ı vücut edebilmesi, bir açıdan Türkçenin 'dünya dili' haline getirilmesine bağlıdır.
Son olarak sübjektif bir değerlendirmemi de arzetmek istiyorum: Benim eskiden beri Türkçeye karşı ayrı bir sevgim, hatta özlemim vardır. Meselâ bana Arapça -ki Kur'ân dilidir- ile Türkçe arasında, her iki dilde de aynı ölçüde yazı yazma kabiliyeti verilseydi, ben Türkçeyi seçer ve Sultanu'ş-şuara Bâki'nin şâirâne ifadesini, Şeyh Galib'in mânâdaki derinliğini, Mehmed Akif'in samimiyetini satırlarım arasında cem etmek isterdim, ama heyhât!...
Hasılı, geleceğe emin adımlarla yürüyen Türkiye ve Orta Asya dünyası, Türkçeyi mutlaka dünya dili haline getirme mecburiyetindedir.
- tarihinde hazırlandı.