Temel Dinamikleri İle Aksiyon
Dine hizmette günümüzün şartlarına uygun olarak daima hamle ve aksiyon insanı olabilmenin sırrı nedir? Bunu sürekli kılabilmenin çareleri nelerdir?
Aksiyon, Fransızca'dan dilimize geçmiş bir kelime. Bunun yerine bazılarının da mülâhazalarına dayanarak hamle ve hareket tabirini de kullanabiliriz. Dinimiz için yapılan hizmetlerde, aksiyon veya hamle derken, mevcut olanı yeterli görmeme; himmetini âlî tutma, dünyaları cennete çevirme mevzuunda hiç durmama, yılmama, usanmama veya bu işi sonuna kadar götürme mânâlarını da mülâhaza edebiliriz. Bu işin sonu ise: –ki soruda bahsedilen sırrın cevabı budur– "Yakîn (ölüm) sana gelip çatıncaya kadar Rabbine ibadet et!" (Hicr sûresi, 15/99) âyetinin anlattığı ufuk noktayı yakalamaktır. Yani kulluğunu bütün samimiyet ve canlılığıyla yakîn gelip çatıncaya kadar götürebilmek. Evet, işte bunu o güne kadar götürme gerçek bir hamle ve aksiyondur. Gerek ferdî planda, gerekse içtimaî planda kul kendinden istenen vazife ve sorumlulukları can u gönülden düşünüyor ve eda etmeye de uğraşıyorsa, biraz önce ifade ettiğimiz gibi o, hamle ve aksiyonu doğru mânâda anlamış ve yaşamış demektir. Aksi hâlde, meseleyi tek buudu ile ele alıp ve yapageldikleri maddî hizmetlerle, Türkiye'yi dünyanın en mamur ülkesi hâline getirseler ve bir kısım istihraçlarda beyan edildiği gibi kılıçlarını Sultan Ahmed Camii'nin minarelerine assalar bile, iş yine kayıp gerisin geriye gidecektir. Hatta bir hamlede dünyayı kurtarsalar ve ardından da amellerine güvenmenin ağına düşseler, bunların yaptıklarının Hak nazarında hora geçmeyeceğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Sorunun ikinci kısmında "Bu mânâ ve ruhu sürekli kılabilmenin yolları?" deniyor. Evvelâ, bu mânâ ve ruhu devam ettirebilmek şunlara bağlıdır:
1. Ameliyat-ı fikriye. Evet, herhâlde bizim en büyük kusurumuz, her türlü tefekkürden, tetkikten uzak ve gafilane yaşayışımız olmalıdır. Dahası kendi içimizde murâkabeden (otokontrol) mahrum gönül-kubûr hayat geçirmemizdir.
2. Râbıta-i mevt. Yani daima ölümü düşünüp, onunla senli benli olma; her gün ama her gün, Azrail ile randevuya hazırlanma mânâsında râbıta-i mevt. Bunun için hastahaneler ziyaret edilmeli.. çeşitli hastalıklardan dolayı orada bulunanlarla içli dışlı olunmalı. Mezarlara gidilerek ve kendimizi kurumuş kemikler hâlinde tasavvur ederek dünyanın fena ve zevali hatırlanmalıdır. Ayrıca "İnsan ölür gider, geriye eseri kalır." mülâhazasıyla, arkada, bir eser bırakmak için durmadan çalışıp çabalamalı ve bu hayat, dolu dolu yaşanmalıdır. Bakın, İnsanlığın İftihar Tablosu'na; Refîk-i Âlâ'ya vuslatın yaklaştığı o hayat-ı seniyyelerinin sonunda bile, Bizans'a karşı bir ordu hazırlıyor, başına da, babası Mute'de şehit olan ve torunu gibi sevdiği Üsame'sini (Üsame b. Zeyd) getiriyor. Hastalığı ağırlaştığı o son anlarında, bayılıyor, ayılıyor ve her ayılışında da ordunun gidip gitmediğini soruyor. Rica ederim sekerât-ı mevtte olan, ölüm heyecan ve helecanlarını yaşayan bir insanın meşgul olacağı şey midir bu? Bir dava adamı için ondan da ileridir. O sultana bedel işte bir de çırak! Bu milletin içinden çıkmış o nadide dimağ; Murad Hüdavendigâr. O da göbek bağıyla bağlandığı İnsanlığın İftihar Tablosu'nun çizgisinde hayatını noktalıyor. Daha savaş meydanında ruhunu Rabbine teslim etmeden, Gazi Mihallerin, Gazi Evranosların: "Sultanım, hünkârım bir emriniz var mıdır?" diye son isteğinin ne olduğunu öğrenmek istemelerine karşılık, koca hünkâr tarihe altın harflerle yazılacak şu sözleri söylüyor: "Attan inmeyesüz, kılıcınızı kınına koymayasuz!" O, "Beni Bursa'ya götürüp gömün ve hıncımı, intikamımı alın…" vs. demiyor, aksine, söyledikleriyle uğrunda şehit olduğu dava adına aksiyon solukluyordu. İşte bu ufuk noktayı yakalama yollarından birisi de ölümü gülerek karşılama, düğüne, bayrama gidiyor gibi onu kabullenmedir.
3. Kolektif şuurun getirdiği varidattan ayrı kalmama. Zira bazen iç âlemimiz itibarıyla yıkılmış olabiliriz. Bu tahribatı onların o bereketli iklimi içinde bulunmakla tamir etmeliyiz. Bazen, içinde bulunduğumuz menfî atmosferde kendi gözümüz, kendi kulağımız, kendi elimiz, kendi ayağımız bize kâfi gelmeyebilir. İşte o zaman arkadaşların eliyle tutma, gözüyle görme, kulağıyla duymayı gerçekleştirerek kendi güç ve kuvvetimizin üstünde bir forma ulaşabiliriz.
4. Bizi her zaman metafizik gerilim içinde tutacak ve canlı kılacak kitaplar okumak. Evet, ilklerin o şanlı hayat-ı seniyyelerinden tutun da, bu yolda bizlere örnek olan daha nicelerin düşünce ufuklarını ancak onların hayatlarını okuyarak, anlayarak elde edebilir ve ülfetlerin, ünsiyetlerin boğucu atmosferinden, dünyanın cazibedar güzelliklerinden kurtulabiliriz.
5. Milletimize hizmet düşüncesinde canlı ve aktif kalabilmek için sorumluluk ruhuyla mutlaka bir vazife üstlenme. Evet, bu sayede insan, milletine hizmet etme niyetinde olan fertlerle sık sık bir araya gelir; yapılan işlerin neticesi, yapılacak olanların da mütalâa ve müzakeresiyle meşgul olur ve bir hafta boyu onunla yatar, onunla kalkar; bir lahza bile boş kalmadan hizmet soluklar. O böyle davranınca, Cenâb-ı Hak da onun aşkını, şevkini, diğer tabirle hamle ve aksiyonunu bereketlendirir. "Bana bir zira yaklaşana, bir kulaç yaklaşırım.. yürüyerek gelene koşarak gelirim." hadis-i kudsîsi de bu hakikatin ifadesi olsa gerek.
Hâsılı; boyunduruğun yere konduğu bir zamanda; böylesi güzel bir işe omuz veren yiğitler, evvelâ tefekkür ile sahip oldukları değerlerin farkına varacak.. râbıta-i mevt ile, dünyanın zeval ve fenâsını aşacak.. hatta fenâ ve zeval içinde gerçekten var olmanın yollarını başkalarına gösterecek.. millete hizmet yolunda omuz omuza beraber oldukları arkadaşları içinde gerçekten var olmanın yollarını başkalarına gösterecek.. onlarla tasada, kederde, sevinçte her zaman ve her yerde beraber olacak.. ve bu sayede birleriyle binlere ulaşacaklardır. Gerçek vefanın temsilcileri olan bu fütüvvet kahramanları, örnek aldığı, rehber ve rehnüma kabul ettiği büyükleriyle buluşmaya gidiyor gibi şevk u tarab içinde hizmete koşacaklardır. Ve muştusu asırlar önce verilen dünyalarının gerçekleşmesi için, hamle hamle üstüne daha nice kahramanlıklar sergileyeceklerdir.
Rabbim, nesillerimizi ihsanıyla, keremiyle, inayetiyle serfiraz eylesin! Gücümüzü aşan ve takatimizin üstünde çıktığımız bu yolda ve bu büyük mücadelede Kendi kuvvetiyle, havliyle bizi desteklesin! Bu işi bizimle ve bizden sonra gelen nesillerle devam ettirsin! Rabbim, dinini pâyidar kılmak suretiyle yerin üstündekini de, altındakini de sevindirsin, güldürsün ve hoşnut eylesin!
- tarihinde hazırlandı.