Tecdid ve Devreleri
Tecdid ne demektir? Tecdidin reformdan farkı nedir?
Tecdid; dinî dinamik ve kriterleri iyi tesbit edip, bunları yerinde kullanarak, asla uygun ve onu bozmadan sistemi restore etme, başlangıç noktasındaki safvete ulaştırma ve saykıllama hareketidir.
Müceddidin vazifesi, tamamen bozulmuş ve aslını kaybetmiş bir şeyi yeniden şekillendirme değildir. Zira, tamamen bozulup aslından uzaklaşmış bir sistemi alıp yeniden günün şartlarına göre şekillendirmeye tecdid' denmez. Buna dense dense, reform denir.
Evet tecdid; eksik ve gediklerin iyi tesbit edilip, sistemin hakiki mahiyetine göre ve dinin tekevvünündeki dinamikler kullanılarak restorasyonunun yapılması, eski çizgi üzerine yeniden saykıl vurulması ve ona yeniden bir canlılık kazandırılması keyfiyeti ise, reform; aslı-faslı bozulmuş bir sistem doktrinini yeniden şekillendirme demektir. Ne yaptığının şuurunda olan bir müceddid, ciddi master plânlarla, ne yapacaksa onları sıraya koyar, plânlar ve tecdidin geçireceği devreleri birer birer belirler. Sonra da öncelik sırasına göre yapacağı şeyleri bir bir tatbik etmeye başlar.
Mesela, önümüzdeki çağ ve çağlara hükmedecek bir müceddid şöyle der: Tecdidin bir imân faslı vardır. İmân devresini hayat devresi takip eder. Yani belli bir yerde imân adına hizmetin ayakları yere basınca, bundan sonra yapılacak iş, onu hayatın bütün ünitelerine taşımaktır. Zira o, artık anne karnında gelişme sürecini sürdüren embriyolojik safhada bir cenin değil, çok buudlu bir canlı olmuştur. Yani bir ölçüde onda da sindirim başlamış ve bedenin en ücra yerlerine kadar dolaşım faaliyete geçmiş demektir.
Evet artık o toplum, tırnak uçlarına kadar etiyle kemiğiyle beslenmeye alınmış bir sistemdir. Bu yönüyle de o her zaman, bir hayâtî organizmaya benzetilebilir. Şimdi, hayat böyle fethedilince, yapılacak şey, dünya çapında o büyük değişimin son merhalesinin gerçekleştirilmesidir.
Bütün bu hususlara, sıkça okuduğumuz dinî eserlerde pek çok işaret vardır. Yalnız bunların olmasını 'oturup bir evde kitap okuyalım, millete bir kısım izahlarda bulunalım' yaklaşımıyla beklerseniz, netice adına elde edeceğiniz şeyler bellidir.. evet bunlar için 'olacak' denmiştir; öyleyse mutlak bir yolu da olmalıdır.
Tıpkı Kitap ve Sünnet'in, geleceğe matuf gaybî olarak bir kısım haberler verip, sonra da sizden, o rüyaların gerçekleştirilmesini beklediği gibi, her biri birer rüyâ gibi size sunulan bu mes'elenin gerçekleştirilmesi de, öncekilerin gayreti ölçüsünde bir himmete muhtaçtır. Yani bileceksiniz ki; imân devresi başladığında, başta o vardı, hayat devresini hayata hakim kılmak için, dem-damar olup, sonra da demin damarlarda çağladığı gibi çağlayıp, vücudun en ücra yerlerine kadar akması ve gıda taşıması gerekmektedir. İşte ancak, böyle yapıldığı takdirde vücudun her yerindeki tahrip onarılmış ve hayat adına verilmesi gerekenler verilmiş olacaktır.
Peki, bütün bunlar nasıl olacaktır?
İşte siz, dünden-bugüne tevarüs ettiğimiz bütün duygu ve düşünceleri çağın şartlarına göre sistemleştirerek, bütün hayatın içine pompalamak suretiyle onun her yere ulaşmasını sağlayacaksınız.. ve bunun ulaşmadığı bir yer kalmayacaktır. Zira onun ulaşmadığı yerlerde her zaman, kangren ve ölümler söz konusudur.
Değişik ünitelerden mürekkeb her uzuv, gelişimini tamamladıktan sonra o, sevaplardan mürekkeb bir parça haline gelecektir. Diğer yerlerde de sevaptan mürekkeb parçalar olacak ve bu parçalardan meydana gelen bütün de, her yanıyla mahz-ı sevap olacaktır. Yoksa eczası, günahlardan mürekkeb parçalardan, sıhhatli bir bünye meydana gelmeyeceği açıktır. Bu itibarla da, halihazırdaki Mısır'dan, Suriye'den, Pakistan'dan, Sudan'dan, Somali'den, Türkiye'den sıhhatli bir İslâmî bünye beklemek ham hayallik olur. Evet evvelâ, bu ülkelerde hayatın bütün ünitelerinin sıhhate kavuşması şarttır. Şayet, bazı yerlerde bir tıkanma varsa, tıpkı by-pass yapıyor gibi, ulaşımın, dolaşımın olmadığı bu yerlere ulaşarak oralarda da ulaşım ve dolaşım sağlanmalıdır ki, beklenmedik enfarktüsler ve ölümler olmasın.
Bunlar, çok iyi bilinen ve şuurluca üzerinde durulan mes'elelerdir: İmân, hayat ve akyol...
Bazen de siz, hiç farkına varmadan -otoban gibi- sizi hedefinize ulaştıracak bir yola girmişsinizdir de, neticede bir de bakmışsınız ki, varmak isteyeceğiniz noktaya gidip ulaşmışsınız. Mesela; çevrelerine verebilecekleri mesajı vermiş olan kimseleri, aynı mesajı başkalarına da ulaştırmaları için zaman zaman sistem içinde alt-üst eder ve yerlerini değiştirirsiniz; böylece hem yeni istîdatlara zemin hazırlamış, hem de netice adına 'sevk-i İlâhî'ye mazhariyetin meyvelerini toplamış olursunuz. Sonunda da, hiç farkına varmadan bugüne kadar öğrendiğiniz, hatta onunla bütünleştiğiniz düşünce sisteminizi dünyanın dörtbir yanına ihraç etmiş olursunuz.. ve yine farkına varmadan kendinizi âdetâ bahar yamaçlarında bulur, bahar çiçeklerini koklar ve bu baharın kemâle ermesini hızlandıracak işlerde bulunur, nihayet günler bahara kayarken de, kalkar bu kayışı kolaylaştırmanın yollarını araştırırsınız. Yani, bir dönemde; karada yürütülen gemilerin altına zeytinyağı döküp yürüttükleri gibi, siz de bir hizmet-i fevkalâde ile âdetâ aynı şeyleri yapar ve hedefe ulaşmayı kolaylaştırırsınız.
Allah'a binlerce hamd ü senalar olsun ki, şimdilerde bu hizmet, herkesin derdi olmuş ve âdetâ tâ Çin'e-Maçin'e kadar, dünyanın her yerindeki insanların elinden tutma yarışı başlamıştır. Zaten kapıyı az araladıktan sonra, geriye dönmeyi riddet sayanlar için başka yol da söz konusu değildir. Evet kapıdan içeriye adım atmışsanız, dönmeyi onurunuza yediremeyecek, 'dönülecekse, başkaları dönsün, benim dönmem ayıp olur' diyeceksiniz. Dar köprüde karşılaşma gibi, 'biri geriye gidecekse sen git, ben yoluma devam edeceğim' kararlılığı içinde olacaksınız.
Bununla beraber, şartlar başka türlü de zuhur edebilir. Sizin atalarınız, bu mücadeleyi daha ağır şartlar altında sürdürdü. O mücadelenin aynısı veya biraz hafifi sizin için de mukadder olabilir.
Bu devrelerin birbirinden tamamen ayrı düşünülmesi de yanlış olur. Zira belli ölçüde bunlar birbiri içine giren daireler gibi iç içedirler. Meselâ imân devresi, halen devam etmektedir. 20-30 sene önce imân adına burada yaşananlar, şimdi Orta Asya'da tekrarlanıyor. Burada da, yeni ünitelere açılma ve yenilenme, metafizik gerilimi artırma şeklinde mevcudiyetini sürdürüyor. Demek ki, imân dönemi hâlâ devam ediyor. Ve ebedlere kadar da devam edecektir. Ama ayrı ayrı paketler halinde değil, iç içe yapraklar gibi, birbirinden ayrılmadan devam edecektir. İmân mes'elesini, onu geliştirip yaygınlaştıran müesseselerde ihmal ediverseniz, 5-10 sene sonra, yeniden geldiğiniz yere dönersiniz. Onun için birileri zirvelere yürüse bile, biz, hep kendi müesseselerimizde, o saflardan saf ve duru hizmetin yanında olacağız. O zaman; işte bütün bir hayat mektep olup her yana nur saçacak, medrese olup kemâle yönelecek, kışla olup disiplin soluklayacak, tekye ve zaviye olup mükemmel insan olma yollarını işleyecek ve millet beş başı mamur istikbale yürüyecektir.
- tarihinde hazırlandı.