Sırlar bir gün açığa çıkar
Kur’an ferman ediyor: “Her insanın amelini boynuna doladık; kıyamet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkarırız.” (İsra, 17/13)
Herkesin arkasına takılan ve sahibinden ayrılmayan bir kitabı vardır. Hiç kimse, hayır ve şer her şeyi içinde muhafaza eden bu kitaptan kurtulamaz. Herkesin kitabı gerdanlık gibi boynuna takılmıştır. Âlem-i şehadette yapılan şeyler aynıyla gerdanlık olamayacağına göre, yaptığımız her iş, her amel âlem-i misâle ait keyfiyetiyle boynumuza takılacaktır. Keyfiyeti bizim için meçhul ama varlığında zerrece şüphe yok. ‘Sırların açığa çıkacağı gün’ (Târık, 86/9) bu defterdekiler ortaya dökülecektir.
Kabirde ameller temessül eder. Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem), “Namaz nur, sadaka bürhandır” (Müslim) buyuruyor. Namaz bir nur, sadaka ise bir burhan halinde temessül eder. İki bahadır civanmert gibi insanı muhafazaya çalışırlar.
Bir başka hadislerinde de yine bu manaya işaretle şöyle buyururlar: “Cenaze mezara konduğu zaman kendisini teşyi’ edenlerin daha ayak sesleri kesilmemiştir ki, melekler gelir kendisine soru sorarlar. Tam o dakikada nûrânî bir şey gelir onun başucuna oturur. Bu onun namazıdır. Bir başka nûrânî şey ayakucuna oturur. Bu onun sair hayrat ve hasenatıdır. Bir başka nûrânî şey onun sağ tarafına oturur. Bu onun orucudur. Bir başka nûrânî şey sol tarafına oturur bu da onun zekâtıdır. Bunlar, sağdan ve soldan kabrin onun kemiklerini sıkmasına (canını yakmasına), sıkıntılar hâsıl etmesine karşı onu korurlar.” (Abdürrezzak)
Amel sandığı kabir
‘Kabir amellerin çeyiz sandığıdır.’ Bir gelinin çeyizlerini içine koyduğu sandık gibi, ebedî vatanımız ve baba yurdumuza gittiğimiz zaman, namazımızı, orucumuzu, zekâtımızı, hayrat ve hasenatımızı orada temessül etmiş olarak bulacağız.
Ehlullahtan rivayet edilen menkıbeler vardır. Onlardan birisi şöyle der: “Mezara beni koydukları zaman cehennemin dehşet saçan keyfiyeti karşıma dikildi. Üzerime geliyordu. Birden, birkaç tane ekmek adeta siper oldu ve beni korumaya başladılar. Ben bunların keyfiyetini sordum. Dediler ki, bunlar sen hayatta iken fakirlere tasadduk ettiğin ekmeklerdir.”
Ahmed b. Hanbel, Müsned’inde “Mahşer’de insan, yaptığı hasenat ve hayratla korunacaktır’ diyor. Bir zayıf hadis de bize şöyle bir husustan bahsediyor: “Cehennem, dalga dalga köpürüp coştuğu bir anda, insanlar dehşet içinde ondan kaçarken, İki Cihan Serveri, ümmeti için çırpınıp durmakta ve kurtarmak için bir çare aramaktadır.. (Nasıl aramaz ki O, daha doğduğu anda bile ‘Ümmetî Ümmetî’ diye inlemiştir.) Tam o esnada karşısında Cibril belirir. Cibril ki O’nun en yakın dostudur. Elinde bir bardak sıvı tutmaktadır. Bardak yarısına kadar su doludur. Allah Resulü, “Cibril’e elindekinin ne olduğunu sorar. Cibril ‘Ümmetinin gözyaşlarıdır’ cevabını verir ve sözlerini şöyle devam ettirir: ‘Bugün cehennemi bundan başka hiçbir şey söndüremez.” (Tefsir-i Münîr)
Dünyada damla damla akıtılan gözyaşları, ahirette cehennemi söndürecek en müessir iksir olacaktır. Zaten sahih bir hadislerinde de Efendimiz şöyle buyurmuyor mu: “İki göz vardır ki, cehennem ateşini görmez. Birisi: Allah korkusuyla ağlayan göz. İkincisi: Düşman karşısında nöbet tutan nöbettarın gözü.” (Tirmizi)
Birisi dâhilî düşman olan nefsine karşı, diğeri de ırz, namus, vatan ve bunlardan da mukaddes dinine saldırmak için fırsat kollayan hâricî düşmana karşı. İşte bu iki grup insanın gözleri, cehennem ateşi görmeyecektir.
Arş-ı A’zam’daki sesler
Bundan da anlaşılıyor ki, mü’minin her bir ameli, ahiret menzillerinin her birinde ayrı ayrı temessül edecek; kimi yerde o, mümini bela ve musibetlere karşı koruyacak kimi yerde de onun karşısına Cennet nimetlerinden biri olarak çıkacaktır.
Allah Resulü buyurdular ki: “Arş-ı A’zam’ın etrafında daima arı sesi gibi sesler duyulur. Sizin tesbih, tehlil, tekbir ve tahmidleriniz, vızıltılar halinde Allah’ın arşının etrafında tıpkı oğul veren arı şeklinde vızıltılar çıkartır. Ve bunların tek dilekleri de sahiplerinin affedilmesidir.” Resûl-i Ekrem bu ifadelerinden sonra soruyor: “Rabb’inizin yanında böyle şefaatçilerinizin bulunmasını istemez misiniz?” (Müsned)
Mallarınız temessül edecek, Allah’ın nezd-i Ulûhiyetinde kıymet ifade eder değerleriyle hakkınızda şefaatçi olacaklar. Zekâtını, sadakasını, öşrünü vermediğiniz mallarınız ise yılanlar, çıyanlar halinde temessül ederek yine misal âleminden levhalar halinde nazarınıza arz edilecek ve size eza ve cefa yapacaklar.
Bir hadis-i şerifte bu husus teyid edilmekte ve şöyle denmektedir: “Mü’min, malının zekâtından vermesi gereken şeyi vermediği takdirde, bu mal ahirette onun karşısında, yaşlılığından ve dehşetinden başının tüyü dökülmüş dehşetli bir yılan halinde temessül edecektir.” (Tirmizi) Buhari, Müslim şu ilaveyi yapıyorlar: “Onun iki tane de dişi vardır. Kişiyi ağzından veya avurdundan ısırırlar.”
Hülasa; âlem, bizim içinde bulunduğumuz âlemden ve varlık da bu âlemde mevcut varlıklardan ibaret değildir. Belki bu âlemin verasında başka âlemler ve o âlemlere mahsus da varlıklar bulunmaktadır.
Rüyalar üzerine
Rüyamda görüyorum ki, İzmir Eşrefpaşa mıntıkasındayım. Babam ve yanında bir başka kuvvetli ruh, boynuma sarılıyor, ağlıyor; ağlıyor ve beni bırakıp gidiyorlar. Az sonra ben, Bornova’da konuşma yapmak üzere arabaya binip giderken, onların boynuma sarılıp ağladıkları aynı yerde birisi gelip şiddetle arabamıza çarptı. Evet, şimdi aynen böyle vaki olan bir hadiseyi nasıl izah edersiniz? Demek ki, şu şehadet âlemi ile alakası kesilen ruhlar, biraz daha serbest, biraz daha kayıtsız, biraz daha bizim bulunduğumuz mekânın buudlarının dışında eşya ve hadiselere nüfûz etme imkânına sahipler. Cenab-ı Hakk’ın emri ve izniyle, istedikleri yerde bulunuyor ve istedikleri kimselere, istedikleri işaretleri veriyorlar. Biraz hayallerine inen, biraz geçmişini kontrol eden ve biraz dinlediklerini değerlendiren hemen herkes, zannediyorum benim bu dediklerimi tasdik edecek ve aynı şeyleri söyleyecektir.
Biz rüyaları, ahiret âleminden, berzah âleminden ve kabir âleminden, şehadet âlemi sahiline gelen birer sızıntı halinde görürüz. Ancak rüyalar, daha önce de söylediğimiz gibi ‘misal âlemi’ne bağlıdırlar. ‘Âyân-ı sâbite’ dediğimiz hakikatler, bize daha yakın olan berzah ve misal âlemine akseder. Biz de, rüyalar vasıtasıyla o âleme akseden sembolleri müşahede ederiz. Ahiret yurdu adına vereceğimiz kararlara materyal olması açısından, misal âleminin bilinmesi çok önemlidir. Zira misal âlemi bize ahiret âlemini bağlayan bir bağdır. Gözlerimiz kapalıdır ama biz yine de bir şeyler görürüz. Kulağımız kapalıdır ama bir şeyler duyarız. Aynı şekilde ellerimiz tutar, ayaklarımız yürür. Bazen üzerimizden seneler geçer bazen asırlar öncesine misafir olur bazen de rüyalar vasıtasıyla tâ asırlar sonrasına seyahat ederiz.
Sık sık girip ikliminde dolaştığımız rüyalarda, yer yer korkar ve endişe duyarız, zaman zaman içimiz inşirahla dolar; velhasıl hayata ait her şeyi rüyada yaşarız. Hatta şehadet âleminde görmemiz mümkün olmayan menzilleri, manzaraları hep rüyalarda müşahede ederiz. Rüyalarla bir kere daha anlarız ki, bu âlemle berzah, berzahla da diğer âlemler arasında ince bir perde var, öyle ki dikkatle ve düşünerek bakıldığında bir sonraki âlem görülebilir.
Rüyalar, bize misal âlemi hakkında fikir verdiği gibi aynı zamanda, meleklerin, rûhânîlerin, salih amel ve güzel davranışların temessülü hakkında da bir şeyler anlatmaktadır..
Haftanın Duası
Rabb’imiz! Senin fikr ü zikrinden uzaklaştıracak ne kadar meşguliyet varsa onların hepsinden bizi uzak tut.. Bu acz ü fakr içindeki kullarını, hiç kimseye muhtaç olmayacağımız, başka hiçbir kapının önünde el açmak sefaletine düşmeyeceğimiz ölçüde fevkaladeden lütuflarınla zenginleştir; zenginleştir Ya Rab, zira hakîkî veren yalnız Sensin, biz ise Senin kapının önünde bir “nigâh-ı âşina” bekleyip duran kapıkullarıyız.
Sözün Özü
İbadet duygusu insanda Cenab-ı Hakk’ı bilmeye terettüp eden bir keyfiyettir. Yani insan, bir tarafta bu muhteşem kâinatı yaratan Zât’a delâlet edecek nizam ve intizam arz eden baş döndürücü tabloları görür; görür ve sonra da bu fevkalade nizamı vaz’ eden nizam sahibi Nâzım’a intikal eder. İşte böyle, dikkat ve ibretle kâinata bakabilen kişi, hiçbir şeyi gayesiz, nizamsız göremez ve dolayısıyla kendisinin de bu nizama göre hareket etmesi gerektiğini anlar.
- tarihinde hazırlandı.