Oyun için yaratılmadık!

Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, "Gençlerinizin en hayırlısı, (sefahetten uzak durmakta ve temkinli davranmakta) ihtiyarlara benzeyendir. Yaşlılarınızın en fenası ise, (başını gaflete sokmakta ve nefsinin arzularına uymakta heva-perest) gençler gibi yaşayandır." buyurmuştur.

Bu itibarla, ister kadın ister erkek en hayırlı genç, bir ayağı kabirde yaşlı bir insan edasıyla sürekli ölümü ve ölüm ötesini düşünen, âhiretine azık tedarik etmek için çalışıp didinen, gençlik heveslerine esir olmayan ve gaflette boğulmayan gençtir. O, nefsaniliğin en azgın olduğu dönemlerde bile, öteler iştiyakıyla coşup cismanî arzularını gemleyebilmiş, kulluğu tabiatının bir derinliği haline getirmiş ve kendisini Hakk'ın yoluna vermiş bir adanmış ruhtur.

Yaşı açısından daha küçücük bir çocuk iken, Allah Teâlâ'nın hususî lütuflarına mazhar olan ve kendisine hikmet verilen Hazreti Yahya (aleyhisselam) bu yiğitler için en güzel örneklerden birisidir. Rivayete göre; yaşıtı olan çocuklar, "Yahya, gel, sen de bize katıl; beraberce oynayalım!" dedikleri zaman, "Ben, oyun için yaratılmadım." diyen Aziz Nebî, oynamak çocukların şiarı olmasına rağmen, kendisi daha o yaşta yaratılışın gayesini kavramış, dünyevî meşgalelerden mümkün olduğunca uzaklaşmış ve yaratılış hikmetine uygun bir gidişatı tercih etmiştir.

İşte, en hayırlı genç, Hazreti Yahya gibi, daha hayatının ilkbaharında, kulluğunun farkına varıp dünya misafirhanesini ebedî saadetin kapısını açmak için bir vesile olarak değerlendiren delikanlıdır. İman gücüyle şahlanıp iradesinin hakkını vererek nefsanî arzularını sınırlayabilen, her gün birkaç defa kendini hesaba çekerek davranışlarını kontrol altına alabilen, silkinip gönül dünyasında dirilerek gerçekten var olduğunu ortaya koyabilen, en ulvî hislerle mamur ettiği gönlünü fizik ötesi âlemlere de açık hale getiren ve bu kemale ermişlikle fütüvvet ruhunu temsil eden kahramandır.

Evet, bir gencin yaşlılara benzemesi, kanının en deli aktığı ve beşerî garîzelerinin kendisini sürekli dünyaya çağırdığı bir dönemde dahi âhiret yolcusu olduğunu unutmaması, başında şafak emareleri belirmiş, saçı-sakalı ağarmış bir ihtiyar gibi bir ayağı ötedeymişçesine yaşaması, şeytanın bin bir oyununa rağmen olgun bir gönül adamı edasıyla hayatını dine, imana, Kur'an'a, hizmete adaması ve her zaman ihsan şuuruyla hareket ederek bütün cismanî isteklerine, şehevî arzularına başkaldırması, günahlara karşı isyan bayrağı açması demektir.

Hakk'ın sevgilisi tevbekâr genç

Böyle bir genç hiç mi sürçmez, hiç mi düşmez, hiç mi günaha girmez?

Tabii ki, en hayırlı genç de kimi zaman kayıp düşebilir. Zaman zaman tökezlemek, ara sıra sürçmek, yer yer devrilmek ve bazen şeytana aldanıp bir günah çukuruna düşmek nebîler haricinde her insan için söz konusudur. Ne var ki, iyiliğe kilitlenmiş bir yiğit, daha günaha kapaklandığı ilk anda seccadesine koşar, cürmüne hiç hayat hakkı tanımaz, onu hemen tevbe ile boğar ve en kısa sürede namaz, oruç, hac, sadaka, iman hizmetine müteallik meşguliyetler gibi salih ameller vesilesiyle günah kirlerinden arınır.

Gençlikteki ibadetlerin Hak katında daha sevimli olduğunu belirten Hazreti Sadık u Masdûk Efendimiz, "Tevbe güzeldir, fakat gençlerde olursa daha güzeldir; Allah tevbe eden genci sever." buyurmuştur. Bu zaviyeden, hayırlı genç Mevlâ-yı Müteâl'in rızasına ermek için kendisini ibadet ü taate veren ve ezkaza bir günaha girdiğinde hemen helak olacakmış gibi kalbi tir tir titreyen, ilk fırsatta bir arınma kurnasına koşup isyan lekelerinden kalbini temizleyen bahadırdır.

Şimdiye kadar, ızdırap içinde kıvrım kıvrım kıvrandığına şahit olunan nice gençler vardır ki, gözleri harama iliştiğinden dolayı, inleye inleye gidip sadaka vermişler, hemen seccadelerine koşup Hak karşısında iki büklüm olmuşlar ve gönüllerini karartmasından korktukları günah izlerini gözyaşlarıyla yıkamışlardır. İşte, bir anlık gaflet sebebiyle gözüne ilişen bir haramdan dolayı beli bükülen ve "Eyvah, ben mahvoldum; Allah'ın bunca nimetlerine mazhar olmuşken günah yakışır mıydı bana, ne olacak şimdi halim?" diyen ve tevbe, inâbe, evbe basamaklarıyla hakiki kulluk ufkuna yükselen delikanlı, olgun bir ihtiyar gibi davranan ve şeytanî hücumlara karşı kalbini koruyup canlı tutan en hayırlı gençtir.

Haddizatında, insan, manevî yaşantısını diri tuttuğu nispette günahlardan nefret eder ve onlara karşı içinde tiksinti duyar. Gönül hayatı itibarıyla bütün bütün mefluç olmamış bir kul, her günahı ruhunu yaralayan ve vicdanını kanatan bir iblis kurşunu sayar; işlediği bir günahtan dolayı binlerce nedametle dolar ve günlerce ızdırapla yatıp kalkar. Zaten, bir insan, içine düştüğü günahlar sebebiyle neredeyse hasta olacak kadar ızdırap çekmiyorsa, alışılageldiği üzere o da diliyle yüzlerce kez "Tevbe ya Rabbi!" dese bile, onun yaptığı tevbe değil, sadece bir merasim ve yararsız birkaç söz söylemekten ibaret kalır. Tevbe, vicdanı kasıp kavuran pişmanlık hissi ve bu nedametin insanı iki büklüm etmesidir. Pişmanlığı ve af talebini dil ile söylemeye gelince, o sadece böyle iki büklüm olmuşluğa kavlen iştirak ve bir tercümanlıktır. Evet, gerçek tevbe ancak ızdırap terennümünün ve masiyetten yiğitçe sıyrılıp ilahî dergâha dönüşün unvanıdır.

  • Allah katında en hayırlı genç, bir ayağı kabirde yaşlı bir insan gibi sürekli ölüm ötesine hazırlık yapan ve gençlik heveslerine esir olup gaflette boğulmayan gençtir.
  • Bir gencin, kanının en deli aktığı, şehevi hislerinin kendisini sürekli dünyaya çağırdığı bir dönemde dahi âhiret yolcusu olduğunu unutmaması gerçekten büyük bir fedakârlıktır.
  • Tevbe eden Allah katında güzel karşılanır, fakat bu kişi genç olursa; Allah o tevbe eden genci daha çok sever.

Hazreti Yusuf'un âhiret iştiyakı

İbret verici hadiselerin en güzel şekilde nakledilişi ve kıssaların en güzeli manasına gelen "Ahsenü'l-kasas" tabiriyle anılan Yusuf Sûresi, Kur'ân'ın en tafsilatlı kıssası olarak Hazreti Yusuf'un (aleyhisselam) hayatından ibret-âmiz tablolar ihtiva eder.

Sûrenin sonuna doğru, kıssanın ahirinde Hazreti Yusuf'un şu duası zikredilir: "Ya Rabbî! Sen bana iktidar ve hâkimiyet verdin. Kutsal metinleri ve rüyaları yorumlama ilmini öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da, âhirette de mevlam, yardımcım Sensin. Sana tam itaat içinde bir kul olarak canımı al ve beni hayırlı, dürüst insanlar arasına dâhil eyle!" (Yusuf, 12/101)

Bu ayet, onca sıkıntı ve meşakketten sonra Mısır'ın azizi olan, anne-babasına kavuşan ve kardeşleriyle buluşup barışan Hazreti Yusuf'un, en mesut ve bahtiyar olduğu bir anda gözlerini âhiretin yamaçlarına dikmesini ve ölümü istemesini nazara vermektedir.

Kuyuya atılırken, değersiz bir meta gibi satılırken, köle misal çalıştırılırken, ismetini muhafaza uğruna iftiraya uğrarken, ancak bir caniye reva görülebilecek şekilde zindana tıkılırken ve mazlumiyetinin yanı sıra sıla hasretiyle de kavrulurken... Onca musibet karşısında ölümü arzu etmeyen ve bu haliyle yalnızca risalet vazifesinden dolayı yaşadığını ortaya koyan Hazreti Yusuf (aleyhisselam), tam dünyevî imkânlara, ailesine, huzura, saadete ve feraha kavuştuğu bir dönemde Cenâb-ı Hak'tan vefatını dilemiştir.

Demek ki, kabrin arkasında o dünyevî saadetten daha cazibedar bir saadet vardır ve Hazreti Yusuf gibi hakikatbîn bir zat, o gayet lezzetli dünyevî vaziyet içinde, gayet acı görünen mevti istemiştir, ta öteki saadete mazhar olsun. Kur'an-ı Hakîm, Yusuf kıssasının hatimesinde Yüce Peygamber'in bu talebine dikkat çekerek şu irşadda bulunmuştur: Kabrin arkası için çalışınız; hakikî saadet ve lezzet ondadır.

İşte, en hayırlı gencin mühim bir yanı da Güzeller Güzeli Yusuf Aleyhisselam gibi dünyanın en parlak ve en sürurlu hâletinde dahi gaflete düşmemesi, dünyevî güzelliklere meftun olmaması, şehevî arzulara yenilmemesi ve hep âhiretini kurtarma düşüncesiyle hareket etmesidir.

Habîb-i Edîb Efendimiz "Allah, gençliğini Hakk'a itaat yoluna bağlayan ve gayr-i meşru şehvet peşinde olmayan genci pek beğenir." buyurmuş ve bahtiyar bir gence bütün dünyevîlikleri unutturacak şu müjdeyi vermiştir: "Allah, kendini ibadete hasreden bir genci meleklerine gösterir; Kendisine has münezzehiyet ve mukaddesiyetiyle onunla iftihar eder ve ona şöyle der: Ey şehvetini Benim için bırakan genç! Ey gençliğini Bana adayan yiğit! Sen Benim nezdimde meleklerimin bazısı gibisin."

Şimdi, böyle mukaddes bir hitaba mazhar olmak için canlar verilse değmez mi?!.

Haftanın Duası

Ey her şeyin yegâne sahibi yüce Rabb'imiz! Dostluğunla şerefyab kılarak lütufta bulunduğun kulların gibi, bize de lütufta bulun; Sana düşmanlık edenleri mahrum ettiğin şekilde bizi de nimetlerinden mahrum etme; Sen mü'minlerin dostu ve yardımcısı, Senden talepte bulunanların isteklerini is'af eden biricik kerem sahibisin! Zaten Senin keremin sadece halis mü'minlere, teveccühün de ebrar ve mukarrebîne mahsus değildir; Sen her şeyi kuşatan rahmetinle dilediğini ihsan ve ikrama boğarsın...

Sözün Özü

Ah, keşke sırtında taşıdığın bir sadak veya o sadakta bir ok olsaydım! Omzunda taşıdığın ve yer yer gerip okunu yerleştirdiğin yayın ben olsaydım! Veya kaşında bir kutlu tüy, kirpiğinde bir mübarek kıl olabilseydim.. ayağında parmağın, parmağında bir tırnağın olsaydım! Hayır hayır, atının yelesinde bir tutam kıl veya ağzında gem, sırtında eyer olabilseydim.. olduğuma da şükür. Ya karşında olup da Ebû Cehil'lerin safında bulunsaydım..! Artık bize, ölesiye bu yolda yürümek düşmüyor mu?

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.