Kâinatta Asla Tesadüf Yoktur, Ama...
Aslında, kainatta cereyan eden hiçbir hadise manasız değildir. Her nesne ve hadise kendi diliyle bir mesaj vermektedir. Düşüp kırılan bardağın ve devrilen çaydanlığın dahi kendine göre bir manası vardır. Hayatını tevhid hakikatini ikame etmeye adamış Üstad Hazretleri, eserlerinde çok defa bu meseleye de dikkat çekmiş; örnek olarak, demir sobasının zahirî bir sebep bulunmaksızın patlayıp parçalanmasını ve matarasının acîp bir tarzda kırılıp çok küçük parçacıklara ayrılmasını anlatarak, bu türlü hadiselerin ihtiyat ve temkin çağrısı sayılması gerektiğini belirtmiştir.
Evet, çok ince hesaplarla yaratılan ve ayakta tutulan şu kainatta rastlantıya asla yer yoktur. İnsanın ayağına batan bir iğne dahi tesadüfî değildir. Ehl-i dalalet bazı meseleleri tesadüf deyip geçiştirse de, her şey Mevlâ-yı Müteâl'in meşieti ve kudretiyle, bir İlahî plan dahilinde varlık sahasına çıkmaktadır; mülk sahibi O'dur, mülkün bütün tasarruflarının arkasında O'nun yed-i kudreti vardır. Bu itibarla, İslam, uğursuzluk düşüncesini reddetmiştir; inancımıza göre, ne bazı rakamlar, ne belli günler ne de bir kısım hayvanlar uğursuzdur. Bununla beraber, hadiselerin lisanından anlayan kimseler için hemen her vakıanın bir mesaj ihtiva edebileceği mahfuzdur.
Dolayısıyla, mevcudatta tesadüf olmadığını düşünerek, hadiseleri "tevil-i ehâdîs" zaviyesinden değerlendirmeye çalışmak makbul sayılsa da, bazı olaylardan kötü manalar çıkararak teşe'üme girmek mahzurludur. Çünkü, bir kısım şeyleri uğursuz sayarak, onların gelecekte mutlaka belli neticeler vereceğine inanmak ve bu zanna bağlanarak hareket etmek bir çeşit kehanettir; -arz ettiğim gibi- böyle bir uğursuzluk düşüncesi dinimizde merduttur. Karga balkona konar konmaz, baykuş ötmeye başlar başlamaz, kara kedi köşede belirir belirmez ve bir bardak düşüp kırılır kırılmaz, "Acaba nasıl bir bela geliyor?" demek ve bir felaket beklemek mü'mince bir davranış değildir. Bu türlü vakıalarla teşe'ümde bulunmak ve ona bağlı bazı hükümler vermek mü'min kimliğine hiç yakışmaz. Her çeşit hayır ve şerrin Allah'ın meşiet ve yaratmasıyla olduğuna inanmak, İslâm akîdesinin temel prensiplerinden biri ve tevhidin gereği olduğu halde, bir sayının, günün, nesnenin ya da hayvanın şanssızlık getireceğine inanmak ve ona bir nevi güç izafe etmek şirke kadar uzanan bir günahtır.
- tarihinde hazırlandı.