Âl-i İmran, 3/86
كَيْفَ يَهْدِي اللّٰهُ قَوْماً كَفَرُوا بَعْدَ إ۪يمَانِهِمْ وَشَهِدُوا أَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَاللّٰهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
"İman edip Resûl'ün hak olduğuna şehadet getirdikten ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra inkârcılığa sapan bir kavme Allah nasıl hidayet nasip eder ki? Allah zalimler topluluğunu doğru yola hidayet etmez." (Âl-i İmrân sûresi, 3/86)
İyiyi bütün güzellikleri ile gördüğü, kötüyü bütün şenaatleri ile müşâhede ettikleri hâlde kötüye, çirkine ve küfre taraftar olan zalimlerin ve inkârcıların yanında yerlerini alan insanlar, haddini bilmez, inhiraf içinde zalim insanlardır. Bunlar cibilliyetleri bozulmuş, hidayet kabiliyetlerini köreltmiş öyle tali'sizlerdir ki, âdet-i sübhaniyesince artık Allah, bu türlü kimselere hidayet nasip etmez, onları asla ve kat'a doğru yola iletmez.. etmez çünkü bunlar İslâm'ın câzibe-i kudsiyesinden anilmerkez bir hareketle uzaklaşma sürecine girdikleri için, hep uzaklaşmanın gerektirdiği ruh hâleti içinde olacak ve hep ayrıldıkları merkezi suçlayacak, karalayacak ve dolayısıyla da kendi tabiî renklerini aşkın şekilde kararacaklardır. Böyle yapmakla, güya tanıdıkları ehl-i imanı, onları bilen içlerinden birileri gibi olumsuz şekilde deşifre ederek ilhad ve küfür cephesinin moralini yükseltip onları sevindirecek; mü'minleri de inkisar ve kedere gark edeceklerdir.
Ayrıca, Allah nezdinde, diğer dinlere nispeten ışığı, vâridâtı ve vaad ettikleri güneşler mesabesinde olan İslâm'dan ayrılmakla, hep arayış içinde olacaklar; ama daha parlağını bulamadıklarından dolayı da ömürleri bir bulunmazın arayışında tükenip gidecek; yol ve erkân bilmeyen şaşkın kitlelere de fena bir örnek teşkil edeceklerdir.
- tarihinde hazırlandı.