Allah’ın Vaadinin Şartları
Allah, yeryüzü mirasını şuna-buna değil, kulları arasında salih olanlara vadetmiştir.. yani Muhammedî ruhu, Kur'ânî ahlâkı temsil edenlere.. birlik ve beraberlik düşüncesiyle oturup kalkanlara.. yaşadığı çağın şuurunda olanlara.. ilim ve fenle mücehhez bulunanlara, her zaman dünya ve ukbâ muvazenesini iyi kurabilenlere.. hasılı peygamberlik semasının yıldızlan sayılan sahabe-i kirâm efendilerimizle aynı yörüngede hareket eden ruh ve mânâ üveyklerine vadetmiştir. Bu bir "sünnetullah"tır. "felen tecide li sünnetillahi tebdîlen velen tecide lisünnetillahi tehvîla" fehvasınca da hiçbir zaman tebdil edilmeyecek, değiştirilmeyecek bir "şeriat-ı fıtriye"dir.
Bu itibarla, yeryüzüne mirasçı olmak için, evvela, salâhate, yani dinin Kur'ân ve sünnet çizgisinde yaşanmasına ve İslâm'ın hayata hayat olmasına gayret etmek; sonra da çağın ilim ve fenlerine vâris olmak şarttır. Şu husus hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır: Kâinatta, kudret ve iradenin tecellileri olarak bildiğimiz "şeriat-ı fıtriye" ve kelâm sıfatından zuhûr eden ilâhî kanunlar mecmuasına riayet etmeyen toplumlar veya manevî hayatlarında iç değişikliğine uğrayan ümmetler, milletler bugün hâkim olsalar da yarınki mahkûmiyetleri kaçınılmazdır. Geçmişte inkıraza uğramış milletlerin mezarı sayılan tarih, âvâz âvâz bu gerçeği haykırdığı gibi, "bir toplum kendi iç dünyası itibarıyla kendini değiştirmedikçe -ruhta, mânâda deformasyona uğramak- Allah ona bahşettiği lütufları geri alarak o toplumu değiştirmez" mealiyle arz edeceğimiz âyet de, hakimiyet-mahkumiyet, aziz olma-zelil olma hususlarında önemli bir esası hatırlatmakta ve halihazırdaki Müslümanların ciddi bir boşluklarına parmak basmaktadır.
- tarihinde hazırlandı.