Aşık’ın Arayışı
Bu öldüren sevdanın hakkını verebilmek için aşık, sürekli gönül yamaçlarında O'nu izler; O'na ait saydığı her ses, her renk, her görüntü arkasından koşar durur., kâh sekerek, kâh emekleyerek, kâh uçarak; ama her menzilde gönül kulaklarıyla O'ndan bir "hoşâmedî" alarak, Mecnunların iz sürdüğü gibi, gözlerini gönlünün emrine verir. Ve mesafelerin amansızlığına rağmen, en aşkın düşüncelerle ve bütün iç ve dış duygularını yolda bulunma hislerine bağlayarak, ruh atlasındaki vuslata koşar. O, bir ölçüde aşk u vuslatı beraber yaşadığından, her menzili ayrı bir vuslat koyu gibi tasavvur eder ve bir gün bu kutlu yolculuğun biteceğinden korkarak tir tir titrer. "Ne aşk bitsin ne ümit, ne de vuslat arzusu., eğer bir gün mukadder olan vuslat bütün bunları alıp götürecekse, o da olmasın." der.
Aşığa göre hoş olan, aşık olmak, aşk yolunda bulunmak, vuslat emare ve işaretleriyle yaşamak ve bu duygu tufanını sonsuza kadar sürdürmektir. Evet, cayır cayır aşkla yanmak, her vuslat avansıyla tutuşup alevlenmek; alevlenirken de, "mükâfatı aşkın kendisi" deyip, sadece onunla yetinmek; işte gerçek aşk!
"Bak şu gedânın haline
Bende olmuş zülfün teline
Parmağım aşkın balına
Bandıkça bandım, bir su ver!" (Gedâî)
Aslında, bu çerçevede olmayan aşka da aşk denmez. O, sadece aşkın dedikodusudur. Aşk, aşk sözünün edildiği yerlerde aranmamalı. O, alevin korla yer değiştirip durduğu yerlerde aranmalıdır. Zira aşk, ya içten içe sahibini yakan gizli bir kor veya tahammül-fersa bir haldir ki, gönle düşünce, alevi her yanda hissedilir. Bu öyle bir alevdir ki, fitili de, yine onun gizliliğine emanettir. Sır urbalarını atıp âlûfteleşen söze sermaye, felsefeye malzeme olan aşk, aşk değildir; o, aşkın ölgün bir resmidir. Gazellere dökülen, bestelerin emrine giren ve onlara kul-köle olan aşka ait mırıltılar, sadece onun birer aks-i sadâsı ve kitaplarda anlatılanlar da, birer kaba tarifidir. Onu gönül evinde gizli tutmasını bilenler:
"Aşığım der isen, belâ-yı aşktan âh eyleme
Âh edip, âhından ağyarı agâh eyleme"
der; içlerindeki bu fırtınayı kendilerinden bile gizlemeye çalışırlar., evet aşk, insan gönlünde ona ait her şeyi yakıp kavuran "la mekânî" öyle bir ateştir ki, ona, bu haliyle ne semavî diyebiliriz, ne de arzî. Semavî olan iştiyak bir Cennet sevdası ise, aşık, ona gönül bağlamayı sevgiliye vefasızlık sayar., zaten, arzî olanla ise onun hiç mi hiç alâkası yoktur. Tahtını cismaniyet üstüne kurmuş, bütün oyunları göze cilve mecazî aşk, liyakat ve talep dengesi açısından aşk mesleğinde hilâbe (alış-verişte aldanma) sayılmıştır.
- tarihinde hazırlandı.