Gaybet ve Huzur İlişkisi

Bu zaviyeden "gaybet"e varlıkta câri olan ahkâm ve ahvâlden kalbin tecerrüdü veya hak yolcusunun, ilâhî vâridât sağanağına mazhariyetle, nefse ait ahvâlden kalbin gâib olmasıdır da diyebiliriz ki, bu, ilâhî vâridlerin temâdisi, göz kamaştırıcılığı ve tecelli-i Zat'ın kalbi tamamen istila etmesi sebebiyle salikte hem hâzır hem de gâib olma keyfiyetidir. Buna, şiddet-i zuhurdan ötürü bakarken görememe, dinlerken duyamama, düşünürken de hayret teşettütüne düşme de diyebiliriz. Böyle bir durumda hak yolcusu için huzur aynen gaybet, gaybet de huzur haline gelir. Hazreti Yusuf karşısında Mısırlı kadınların, dil-dudak, el ve bıçaklarını birbirine karıştırmaları, karıştırıp bıçakları ellerine çalmaları bu konuda iyi bir misal teşkil etse gerek. Evet, O'nun Cemali'nin gölgesinin gölgesi... olan Hazreti Yusuf'un çehresini müşahede, bir ölçüde huzuru gaybete, gaybeti de huzura çevirebiliyorsa, O'nun "sübühat-ı vech"inin başları nasıl döndüreceği ve bakışları nasıl bulandıracağı kendi kendine ortaya çıkar.

Gaybetin huzura, huzurun da tam gaybete çevrilmesi, salikin, O'nun Zat'ının nurlarından başka her şeye karşı bütün bütün kapanmasıyla gerçekleşir ki, böyle bir durumda hak yolcusu, sadece O'nu duyma, O'nu düşünme, O'nun tasavvurlar üstü mülâhazasıyla oturup-kalkma ve O'na tahsis-i nazar etmek suretiyle, bir taraftan hakikî huzuru idrak ederken, diğer taraftan da eşya ve hadiseleri tamamen göremez ve duyamaz hale gelir. Bazı ahvâlin hususiyetlerine tâbi olarak salikin, yeniden eşyayı duyması ve hadiseleri farketmesiyle -ki buna "rücû" derler- mâsivânın huzuru öne çıkar ve kalble, Hazreti Sahib-i kalb arasında bir husûf yaşanır; iştiyak-ı tam, aşk-ı tam ve azm-i tamla aşılabilecek bir husûf... Kabz u bast gibi, huzur ve gaybubet fasılları arasında da her zaman geniş veya dar aralıklı bir tenavübîlik söz konusudur. Huzur, bazen şuhûdun müradifi (eş anlamlısı) olarak da kullanılır ki, bununla bazen murakabe, bazen müşahede mânâsı kastedilir. Vâhidî ve Ehadî tecellilerin keskinliği ölçüsünde, her salik için aynı zamanda mezelle-i akdâm sayılan bu makâm, sünnet-i seniyye kıstaslarıyla değerlendirilmezse "Hakk'ı bizzat müşahede ettim" gibi iltibaslara girilebilir. Böyle bir huzur, bizim cismânî ve hayvanî dünyamızdan bütün bütün sıyrılıp, kalb ve ruhla aynı şeyleri paylaşma gibi bir melekûtîlik ifade ettiğinden, şatahat ve iltibaslara girmemek kaydıyla "hazîretü'l-kuds"ün vesayetinde yaşama demektir ki, Hafız, "Hafız, eğer daimî huzur istiyorsan, O'ndan gafil ve gâib olma! Eğer sevdiğine visal arzusu duyuyorsan, dünyayı da, dünya ehlini de bir kenara at" sözleriyle ifade eder ki, klâsik zühd anlayışımız açısından fevkalâde yerindedir. Şeyh-i Ekber de bu mülâhazaya: "Kalbin Hak'la huzuru, halktan gaybubetine bağlıdır" tesbitiyle iştirak eder.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.