İlm-i İlâhî ve Kader'le Münasebeti
Allah (celle celâluhu), o sonsuz ilmiyle geçmişi, hâzır zamanı ve geleceği bir nokta gibi bilir.
İradesi ve kader münasebetlerini daha iyi kavrayabilmek maksadıyla, her şeye nigehbân bulunan Allah'ın (celle celâluhu) sonsuz ilmini biraz olsun anlayabilme yolunda bazı âyetlerin meallerine bir göz atıp, birkaç misal verelim:
"Allah, yaptıkları her şeyi bilendir."[1]
"Olur ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız, hâlbuki hakkınızda o bir hayırdır. Ve olur ki bir şeyi seversiniz, hâlbuki hakkınızda o bir şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz."[2]
"Yerde ve göklerde olan her şeyi bilir."[3]
"Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. (Allah) Onun durduğu ve emanet bırakıldığı yeri bilir. Bunların hepsi apaçık bir kitaptadır."[4]
"Allah, onların geçmişlerini de, geleceklerini de bilir; onlar ise O'nu ilmen ihata edemez."[5]
"Allah, insana bilmediklerini öğretti."[6]
"Gaybın anahtarları O'nun katındadır; onları ancak O bilir. O, karada ve denizde olan her şeyi bilir."[7]
"Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa, bir o kadarını da katsak, Rabbimin sözleri tükenmeden denizler tükenirdi."[8]
Bunlar, kâinat kitabının da dile getirdiği aynı hakikatlerden başkası değildir. Kâinatta en büyük âlemlerden en küçük âlem olan atomlara kadar her şeyde hassas bir matematik denge ve ölçünün hâkim oluşu sonsuz bir ilmi gösterdiği gibi, ilmin hemen her dalında yazılan binlerce kitap da aynı hakikate parmak basmaktadır. Daha düne kadar tıp sahasında vücudun bütün anatomisi için bir kitap yazılabilirken, bugün göz, karaciğer, kalb, kısaca bütün uzuvlar ve hatta hücreler için ayrı ayrı kitaplar telif ve üniversitelerde ayrı ayrı dallar, bölümler, kürsüler teşkil edilmektedir. Daha binlerce yıl denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa ve gerek Kur'ân, gerekse kâinat kitabı için kütüphaneler dolusu eserler verilse, kalem de bitecek mürekkep de ama anlatılanlar, bir kuşun gagasına okyanustan bulaşan su damlası kadar ya olacak, ya da olmayacaktır.
Aynaya bakarken, simanızın hayatınız boyunca tanıdığınız simalardan hiçbirine benzemediğini bilmem düşündünüz mü? Ya parmak izlerinizi ve hatta göz yapılarınızı?.. Kim bilir, ileride tespit edilecek daha nelerinizin başka bir insanınkine benzemediğini görüp görüp hayretlere düşeceksiniz... Evet, dikkatle tetkik ettiğinizde, ağaçlarda ve yapraklarda bile ciddî bir farklılık müşâhede edersiniz. Kar taneciklerini özel aletlerle büyütmek suretiyle tetkik eden ilim adamları, hiçbir kar kristalciğinin bir diğerine su molekülü sayısı ve model olarak benzemediğini ortaya koymuş bulunmaktadırlar.
Ne demektir bütün bunlar? Herhangi bir sima veya parmak izini önceki, o anda hayatta olan ve gelecekteki bütün insan simalarından farklı olarak meydana getirebilmek için milyarlarca insanı simaları ve parmak yapılarıyla bilen, karıştırmayan, unutmayan muhit bir ilim sahibinin varlığı gerekir. Nasıl biz, arkadaşlarımızın simalarını Levh-i Mahfuz'un pek küçük bir misali olan hafızalarımızda yazıyor ve arkadaşlarımızı gördüğümüzde simalarıyla tanıyıp ayırt ediyoruz, -teşbihte hata olmasın- Allah (celle celâluhu) da gelecek milyarlarca insanın simasını ve parmak yapılarını sonsuz ilmiyle bilip, çok öncelerden Kader Kitabı'na yazmış bulunmaktadır. Hafızamızda yerleşmiş bulunan tarihçe-i hayatımız, yazılmışın yaşanmışından ibaret olduğu gibi, zaman geçtikçe ortaya çıkan simalar ve parmaklar da, aynı şekilde yazılmışın yaratılmasından ibarettir.
Allah (celle celâluhu), sonsuz ve her şeyi kuşatan ilmiyle bütün geçmiş ve geleceği bir nokta gibi bilir ve görür. Her şeyi, manzar-ı a'lâ'dan, -tabir caizse- bir zirve noktadan âdeta bir nokta içinde bilip tespit buyurur. Diyelim ki, dağda bir ağaç altında kitap okuyorsunuz ve o anda zamanın ve mekânın kayıtları içindesiniz, fakat ruh bahsinde temas edildiği gibi, birden madde buudlarından sıyrılıp yükselmeye başladınız ve dağın en yüksek noktasına ulaştınız. İşte, bu tepe noktada mahrûtî (konik) bir bakış açısı kazanıp, dağın önünü de arkasını da görürsünüz. Bunun gibi, Rabbimiz de -her türlü maddî ölçü ve izahın ötesinde- geçmişi ve geleceği bütün sebep ve neticeleriyle, yaptığımız, yapacağımız her davranışımızı -irademiz de dahil olmak üzere- muhit ve sonsuz ilmiyle çok önceden görüp bildiğinden tespit ve takdir buyuruyor, biz de, zamanı gelince irademizle onu yapıyoruz.
Hep biliriz, her yıl, 365 günlük namaz vakitlerinin dakikası dakikasına önceden bilinip kaydedildiği takvimler basılır. Takvimlerdeki vakit cetveline göre zamanı gelince ezan okunur, biz de irademizle Hakk'ın divanında el bağlayıp, namazımızı kılarız. Bu da, gelecekte yapacağımız ibadetlerin bir bakıma vakit be vakit önceden bilinip, tespit ve takdir edilmiş olmasının neticesi değil midir?
[1] Nur sûresi, 24/41.
[2] Bakara sûresi, 2/216.
[3] Âl-i İmrân sûresi, 3/29.
[4] Hûd sûresi, 11/6.
[5] Tâhâ sûresi, 20/110.
[6] Alak sûresi, 96/5.
[7] En'âm sûresi, 6/59.
[8] Kehf sûresi, 18/110.
- tarihinde hazırlandı.