Düşüncenin Edebiyatla Sunulması
Edebiyat, bir milletin ruhî yapısı, sanat telâkkisi, estetik anlayışı ve düşünce yapısını ifade eden önemli bir dinamiktir. Ne var ki inanan insanlar olarak kendi duygu ve düşünce dünyamızı başkalarına taşıma istikametinde, henüz kendimize has bir edebî düşünce geliştiremediğimiz gibi inanç felsefemizi de edebî seviyede nakış nakış işlediğimiz söylenemez. Şüphesiz taşınan elmas hükmündeki yüce ve yüksek değerlerin/değerlerimizin kıymetine yakışır bir altın kap içinde takdimi gerekmektedir. Günümüzdeki kalem erbabı, daha ziyade klâsik edebî cereyanlardan birine bağlı kalıp duygu ve düşüncelerini bu zaviyeden ifade etme darlığı içindeler. Oysaki düşüncenin kendi öz değerlerimizden nebean etmesi, tabir-i diğerle Kur'ânî bir çerçevede gelişmesi çok önemlidir. Ancak bunu söylerken klâsik edebî cereyanları bütün bütün bir tarafa bırakalım demek de istemiyorum. Çünkü onlar içinde de mutlaka alınması gerekli olan şeyler vardır. Önemli olan alınması gerekli olan şeylerin alınması, atılacak şeylerin de atılması ve kendimizi, kendimiz olarak ifade edebilmemizdir. Yoksa en büyük edebî cereyanlar dahi her şey gibi doğar, büyür, gelişir ve neticede ölürler. Ama maalesef bizdeki bazı kimseler -şüphesiz istisnaları var- hâlâ ya milimi milimine eskinin tekrarcısı ya da birer Batı mukallidi.
Bizim dünyamızda Hâfız, Nizamî ve Mevlâna gibi edebî düşünce ve motifleriyle tesirleri çağları aşan bir hayli insan vardır. Meselâ bugün Amerika'da, Mevlâna cemiyetleri ve Mesnevî okurları bize bizden daha sıcaklar. Bediüzzaman'ın Lemeât'ını da bu mânâda gözden geçirmekte fayda var. Bu eser, âdeta serbest şiir tarzında yazılmış gibi. Her ne kadar Lemeat'ta ifadeler ağdalı olsa da, meselelerin sunuş şekli orijinaldir. Biz millet olarak bu kültürün teknesinde yoğrulmuşuz, bu hamurun parçalarıyız. Genel ahlâk, üslûp ve anlayış da bu istikamette geliştiğinden dolayı bize yabancı kültür ve anlayışın ürünü eserlerin, hayatın dışında birtakım mırıltılardan ibaret gibi bir hâlleri var.
Bu itibarla da, değişik alanlarda olduğu gibi bu hususta da kendimizi gözden geçirmeye ihtiyaç var. Bunun için de evvelâ, hem Batı hem de Doğu edebiyatı iyi bilinmelidir. İkinci olarak, anlatımda renklilik ve zenginlik sağlanmalıdır. Bunun için kısmen de olsa buna kapı aralanmış sayılır. Mehmet Âkif, Yahya Kemal, Necip Fazıl ve Sezai Bey birer örnek olarak zikredilebilirler. Bu zatların eserleri ve Üstad'ın temsil yoluyla anlattığı hakikatler üzerinde çalışılabilir, hatta ciddî romanlar da ortaya konabilir.
- tarihinde hazırlandı.