Necisin? Nereden Geldin? Nereye Gidiyorsun?

Şimdiye kadar, Necisin?', 'Nereden geldin?' ve 'Nereye gidiyorsun?' sorularının cevaplarını hep felsefe araya gelmiştir ama bu soruların cevabını sadece din vermiştir. Felsefe, sorularına cevabı hep tabiatta aramış aradığını bulamamış, hatta bazen düşüncenin ufkunu kararttığı da olmuştur. Din ise her şeyi Allah'la (c.c) irtibatlandırarak, kalb, kafa ve hislere birden seslenmiş ve insan ruhunda itminan esintileri meydana getirecek sözler söylemiştir.

Aslında Allah'tan geldiğinin idraki içinde bulunan bir insan, herhangi bir şaşkınlığa düşmeden bu sorulara rahatlıkla cevap verebilir. Bu şuura sahip olmayanlar ise, felsefenin düştüğü fasit daireye düşerek, ne geldikleri yer, ne yaşadıkları hayat, ne de gidip dayanacakları son nokta hakkında kat'iyen bir şey söyleyemeyecektirler. Bir materyalistten dinlediğim ve hiç unutmadığım şu ifadeler, onların insana bakış açısını ne güzel resmetmektedir: 'İnsanların hayatları tıpkı bir marula benzer. Marul, toprakta gelişip büyüdükten sonra çürür. Daha sonra toprağa karışarak gübre olur. Gübrelenmiş bu toprak üzerinde yeni marullar biter. Bu marullar, insanlar tarafından yendikten sonra onların vücutlarında yerlerini alırlar. Daha sonra da ölür ve toprağa karışarak başka marullara gübre olurlar.' Düşünce yapısı böyle olan insanların 'Nereye gidiyorsun?' sorusuna verecekleri cevaplar da, 'Kemiklerin menbaı olan toprağa gidiyoruz.' veyahut da 'Yokluğa ve hiç olmaya gidiyoruz.' şeklinde olacaktır ki, bu cevapların hiçbirisi insana inşirah verici değildir.

Oysaki, Cenâb-ı Hakk'ın göndermiş olduğu dinler ve peygamberler, bu sorulara gayet mukni ve inandırıcı cevaplar veregelmişlerdir. Onlar, 'Nereden geliyorsun?' sorusuna: 'İnsan öyle bir mahiyete mazhardır ki, onun tesadüflerin bağrında gelişmiş olması kat'iyen düşünülemez. Mahiyet-i insaniyye, ancak Allah'ın kudretiyle meydana getirilebilecek kadar harikadır. İnsan, sırf fizikî yapısıyla bile tetkik edildiğinde, Allah'ın bir mührü olduğu kabul edilmezse, onun yaratılışını izah etmek mümkün değildir. Evet bir hikmet mecmuası hâlinde yaratılan insanda, Allah'ın hikmetlerini görmedikçe, onun var oluşu hakkında söylenen her söz havada kalacaktır. Öyleyse insan 'Ben Allah'tan geliyorum O'nun bir mührü ve mahlukuyum' dediğinde sehl-i mümteni bir cevap vermiş olacaktır.

Evet insan, tesadüflerin bağrında gelişmiş bir varlık değildir o, her şeyi enginlerden engin o muhit ilmiyle bilen, o muhteşem kudretiyle şekillendiren, o sınırsız iradesiyle düzene koyan, o hâkim meşietiyle belli bir istikamete sevk eden 'Allâmu'l-guyûb'un dest-i kudretinde gelişmektedir. Cenâb-ı Hak, insanı, kabiliyet ve istidatlarını inkişaf ettirip geliştirmesi, yeryüzündeki güzelliklerin menbaını bilmesi ve kâinatın bağrına serpiştirilen ahengi temâşâ ve tefekkür etmesi için yaratmıştır. Nitekim 'Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım'(Zâriyât, 51/56), 'Ey insanlar! Hem sizi hem de sizden önceki insanları yaratan Rabbinize ibadet ediniz.'(Bakara, 2/21) âyetleri de bunları vurgulamaktadır.

Ölüm bir yokluk değildir. Kabir, ahirete giden bir koridordur. Hayatlarında bir kerecik olsun hayallerinden yalanı geçirmeyen enbiyânın, daima doğru söyleyen ve doğru gören asfiyânın ve bu hakikata imza atan binlerce evliyânın kanaati bu istikamettedir. İnsan, fıtratındaki ebet düşüncesinin işaret ettiği ahiret hakikatine, dünya hayatının binlerce senesi tek dakikasına muadil ve mukabil gelmeyen cennet hayatına, cennette onca revnaktar güzellikleriyle bir tek dakikasına mukabil gelmeyen Cenâb-ı Hakk'ın cemâlini görmeye doğru gitmektedir. Binaenaleyh iman sayesinde insanın, hem geldiği, hem bulunduğu, hem de gideceği yer gayet açık ve aydınlıktır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.