Ene (Benlik)
Ene, insanın benliği demektir. Ona, terbiye ve tezkiye ile nefs-i emmareden levvameye, oradan mülheme, mutmainne, râdıyye, merdıyye ve sâfiyeye kadar terakkiye açık olan hayvanî nefis' de diyebiliriz. Üstad Bediüzzaman, bu meseleye 30. Söz'de tasavvufçuların yaklaşımına benzeyen bir anlayışla açıklık getirmiş ve bir yönüyle sofilerin düşüncelerini çağa göre daha derli-toplu hâle getirmiştir.
Buradaki ifadelerden de hatırlanacağı üzere benlik kazanma sırları, her şeyden önce insanın kendi mahiyetini idrak ederek, 'Benim de bir iradem var.' demesiyle başlar. Çünkü irade, esas olarak benliğin rükünlerinden birisidir. Zaten Üstad 'irade'yi, lâtife-i Rabbâniye denilen kalb, şuur ve hisle birlikte 'vicdanın dört rüknü'nden biri olarak da zikreder. Bu lâtifeler, kâinatı duyma, hissetme ve onu değişik unsurlarıyla ele alıp hallac ederek yorumlama.. gibi insana değişik düşünceler ilham eder. İrade, insanı muhabbetullah kalb, mârifetullah şuur, müşahedetullah his de cennet ufkuyla buluşturur. Bunlar, aklı aşkın olan sistemin, birer parçası olarak insanın mahiyetine dercedilmişlerdir. Biz, çok defa farkına varmadan, o sistemle hedeflenen gâyelere karşı arzu ve istek duyarız ki o da, içimizde böyle bir sistemin bulunmasına delâlet eder. Descartes da: 'Bende nâmütenahi bir düşünme hassası var. Ben, nâmütenahi olmadığıma göre, bana verilen bu hassa, nâmütenahi olan bir Zat'tan gelmektedir.' mülâhazasıyla bu hakikati ifşâ eder.
Evet insanın, her şeyden önce kendi benliğinin çerçevesini belirlemesi gerekir. Yani o, 'Bende bir irade, duyma, bilme, düşünme, yorumlama, azim, cehd.. gibi hassalar var.' diyerek bunları tespit edip, sonra bir kısım mukayeseler yaparak bunları kendisine ihsan edeni bulabilir. Meselâ insan, yemek yerken, sadece ağzına lokmayı götürüp boğazından midesine gönderene kadar, kendisine verilen iradeyi kullanır. Artık bundan sonra, insanın elinde olmayan ve müdahele imkânı da bulunmayan bir dizi sistem devreye girer. Buradan hareketle insan, 'Gücümün yetmediği, kudretimle halledemediğim, benimle alâkalı olduğu hâlde farkına bile varamadığım, tamamen benim iradem dışında cereyan eden birçok hâdise var ki, bütün bunlar, beni çok iyi bilen ve tanıyan birisi tarafından idare ediliyor.' diyerek eşya ve hâdiseleri evirip çeviren sonsuz Kudret Sahibi'ni bulabilir.
Netice itibarıyla bu tefekkür seyahatini tamamlayan insan, Yunus misali benliğini âdeta bir kristal gibi taşa vurarak kırar.. kırar ve benlikten vazgeçmenin meyvelerini devşirmeye başlar. Böylece insan, fenafillaha giden yolda, vuslatın her an biraz daha artan cazibesiyle mest ve sermest olarak adım adım hedefe doğru yaklaşır.
- tarihinde hazırlandı.