Dünya-Ukbâ Dengesi
Hakikî Müslüman yeryüzünün hakikî mirasçısıdır. Bu, inanç, düşünce, müessiriyet ve yönlendirme plânında bir verasettir. Zaten Allah mü'minlerin başka milletlerin sultası altına girmesine de kat'iyen razı değildir. Allah'ın razı olmadığı şey, şayet tahakkuk etmişse, mü'minler fert, aile, cemiyet ve millet olarak topyekün hepsi günahkârdır. Bu mesele Müslüman milletlerin mahkumiyetleri açısından da değerlendirilebilir.
Allah'ın razı olduğu böyle bir hâlin hayata geçirilmesi, ancak dava düşüncesine sahip mefkûre insanlarıyla mümkün olacaktır. Efendimiz'in Cihat niyeti olmayan insanın bir çeşit cahiliye ölümü ile ölmüştür.' (Bu, yukarıda arz etmeye çalıştığımız düşünce ve anlayışın dünya çapında temsili mânâsında bir cihattır.) şeklindeki beyanından hareketle, her Müslüman bu uğurda önce ciddî bir ceht ve gayret içinde bulunmalı veya en azından böyle önemli bir meselenin niyetini paylaşmalıdır. Aksi hâlde, fert kaybettiği gibi, İslâm dini de kendini taşıyacak omuzlar bulamadığı için hep mahkum konumda kalacaktır.
Bu işi gerçekleştirecek dava erlerinin -bana göre- ihlâs, samimiyet ve dünyevî beklenti içinde bulunmamaları gibi vasıflarının yanında, dünyaya bakış açıları çok önemlidir. Tarihe bu gözle baktığımız zaman Firavun, Nemrud, Karun.. gibi insanlar dünyaya karşı bakış açılarını tam tespit edemedikleri için kaybetmişlerdir. Böyle bir kayıp herkes için de her zaman bahis mevzuudur. Onun için dünyanın inanç ve amel itibarıyla hem çok iyi beslenmesi, hem de çok iyi yönlendirilmesi elzemdir.
Sahabe-i Kiram bizim arz ettiğimiz çerçevede bu dengeyi kurmuş ve işletmiş örnek bir topluluktur. Rivayetlere göre, Hz. Osman'ın 500 deveyi bir defada üzerindeki yükleri ile birlikte infak etmesi akıl ve mantıkla izah edilecek gibi değildir. Bununla, Hz. İbrahim'in, hâdisenin sıhhatı tenkit edilse de, 'Subbûhun, Kuddûsun, Rabbü'l-melaiketi ve'r-ruh' tesbihatı karşısında, vadiler dolusu koyunlarını vermesi arasında fark olmasa gerek. Hâlbuki biri peygamberdir, diğeri de İnsanlığın İftihar Tablosu'nun müntesibi mutevâzi bir insan. Demek ki Hz. Osman, bu davranışıyla peygamberâne bir ceht ortaya koyuyordu. Zaten Tebuk Savaşı öncesi, ordunun techizatı için infak ettiği mal-menal sonucu, Allah Resûlü'nün, gözleri dolu dolu 'Osman'a bugünden sonra yaptığı şeyler zarar vermez.' buyurması da bunu destekler mahiyettedir.
Evet, dünya-ahiret dengesinin iyi kurulması ve çok sık tekrar ettiğimiz gibi, 'dünyaya dünya, ukbâya da ukbâ kadar' değer verilmesinin anlaşılması ve hayata geçirilmesi çok önemlidir. Abdulkadir Geylani Hazretlerine ait şu menkıbe de bunu anlatan örneklerdendir:
Birisi, 'Benim ayağım, bütün velilerin omuzları üzerindedir..' diyen şu veliyi göreyim düşüncesiyle Hazretin evine gidiyor. Kapıdan içeri girince, köpeklerin boynunda altın tasmalar görüyor. Bu manzara karşısında şahıs şaşırıyor ve 'Köpeklerinin boynuna altın tasma takacak kadar dünyaya dalmış bir insan, nasıl oluyor da veli olabiliyor..' diye içinden geçiriyor. Sonra Hazretin huzuruna vardığında, Hazret: 'Biz onları gönlümüze sokmadık konulacak yere koyduk.' şeklinde düşüncelerini dile getirir.
Evet düşünce ve amel bu olduktan sonra dünya malının hiç mi hiç zararı yoktur. Üstad Hazretleri buna 'Dünyayı kalben terk etme, kesben terk etmeme.' mealindeki sözleri ile yaklaşır.
Hâsılı, dünyaya bakış açısı adına arz ettiğimiz bu temel düşünceler, yeryüzü mirasçılarının vazgeçilmez vasıflarındandır. Bu ufku kazanamamış insanların ise, günün birinde yollarda takılıp kalacakları kuvvetle muhtemeldir.
- tarihinde hazırlandı.