Kötülükler karşısında
Kötülükler karşısında Hazreti Bediüzzaman gibi davranmak hem akıllıca hem de teslimiyet ve tefviz buudlu bir yoldur. O, kötülüklere maruz kaldığı demlerde: “Demek benim bilemediğim bir günahım var ki, Cenab‑ı Hak ehl‑i dünyanın eliyle beni tâzip ve terbiye ediyor.” şeklinde düşünür ve sonra da “Ey âdil kader…” diyerek teslimiyet soluklar.[1]
Bu öyle muhlisâne bir hâl ve dâhiyane bir davranıştır ki, üst üste öfkeden dalgalar meydana gelse ve gelip üzerimize boşalsa, bu düşünce, bu mantık ve bu teslimiyetle insan tırnak ucu kadar nem kapmadan bu tufandan sıyrılabilir.
Bu mevzuda müthiş bir başka tespit daha: İnsanın içine ne zaman bir gurur veya enaniyet düşüncesi gelse, ehl‑i dünya âdeta keramet gösterircesine, hemen cezalandırmaya geçmiş ve tâzip etmişlerdir.[2]
Meselelere böyle yaklaşmak, zannediyorum en salim yoldur. Zira biz, meslek itibarıyla enfüs endeksli yaşamak mecburiyetinde olan insanlarız. Başkalarının bize olan zulüm ve saldırılarında, bu durumumuzu muhafaza etmemiz de enfüs endeksli yaşadığımızın ölçüsüdür. Onlar, bize yaptıklarının cezalarını çekeceklermiş veya çekmeyeceklermiş o ayrı bir konu. Ve meselenin o yanı zannedersem bizden çok onları ilgilendirir. Biz her zaman düşüncelerimizi, nefis muhasebemize göre dizayn etmek mecburiyetindeyiz. Bunu yapmak da başkasını değil yine bizi rahatlatır.
[1] Bkz.: Bediüzzaman, Emirdağ Lâhikası-2 s.75, 99.
[2] Bkz.: Bediüzzaman, Lem’alar s.218-219 Yirmi İkinci Lem’a, Hâtime).
- tarihinde hazırlandı.