Giyim-Kuşamımızı ve Evlerimize Alacağımız Eşyalarımızı Belirleme Hususunda Ölçümüz Ne Olmalıdır?

Müslümanlar olarak bizim meselelerimiz inanç çizgisinden başlıyor, ibadet yoluyla devam ediyor, muamelâtta yükseliyor ve sonra şahsî davranışlarımızı, âdetlerimizi içine alacak şekilde gelişiyor; bunların her birisinin bir derinlik teşkil ettiği çok buudlu bir hayat yaşıyoruz. Bunların hemen hepsinde ve bilemediğimiz bir kısım meselelerde bazı insanların rehberliğine ihtiyaç duymaktayız.

Dinin özünü anlama ve kavramada ve yaşanır hâle getirmede önümüzde, İnsanlığın İftihar Tablosu, İki Cihan Serveri var. Ve şu anda dahi O'nun sekine telkin eden ruhaniyetini âdeta başımızın üstünde görüyor ve hissediyor gibiyiz. Aydın gönüllerde ise bu husus devamlılık arz eden bir bahtiyarlık olarak sürer gider.

Allah Resûlü'nden sonra, hemen her asırda hâdiselerin ve zamanın her şeyi tapanlayıp dümdüz etmesine rağmen, nurlu elleriyle, isi-pası silip kaldıran ve dini ihya edip Muhammedî ruhu asıl hüviyetiyle yeniden ortaya koyan bir kısım büyükler gelmiştir. Sahabeyle temeli atılan bu meseleler, Ebû Hanife ve onun gibi yüce kimselerle ayrı bir buud kazanmış, daha sonra gelen İmam Gazzâlî, İmam Rabbânî, Abdülkadir Geylânî, Mevlâna Celâleddin Rûmî ve Asrımızın Dertlisi gibi zevatla yenilenerek sürekli tazeliğini muhafaza etmiştir. Bizler, en küçük teferruatına kadar bütün İslâmî meseleleri işte o nurlu eller sayesinde, bu kadar zaman sonra ve bunca gaileye rağmen, kendi asrımızda bile taptaze ve dupduru bulduk. Cenâb-ı Hakk'a hadsiz hamd ü senâ olsun ki, bizleri lütfundan ırak etmedi ve irademiz dışında kendimizi böyle bir nur havzının başında bulduk. Dışarıda daha müsaitler varken, bizim seçilişimiz sadece Cenâb-ı Hakk'ın ihsanının delilidir, yoksa bizim liyakatimizin değil. Çok küçük vesilelerle bu işin içine giren hemen bütün arkadaşlar da benimle aynı kanaati paylaşıyorlardır, zannederim. Bugüne kadar bizlere, bugün ve bugünden sonra gerekli olan şeylerin pek çoğu anlatıldı. Öncekiler, arkadan geleceklerin yollarını, herhangi bir tereddüde meydan vermeyecek şekilde aydınlattılar. Bundan böyle bize, bu aydınlık yolda, sadece yürümek kalıyor.

Sorulduğu için misali de o mevzudan seçmek durumundayım. Meselâ, bizim yeme, içme ve evlerimizin nizam ve tefrişiyle alâkalı bütün yönler, tatbikî şekliyle bize gösterilmiş durumdadır. Allah Resûlü, bir hasır üstünde yatıyor ve yattığı bu hasır O'nun mübarek teninde iz bırakıyordu.[1] Hz. Ebû Bekir kendisine takdim edilen bir bardak soğuk suyu içtikten sonra, hıçkırıklarını tutamayıp ağlıyor ve kendisine niçin ağladığını soranlara, bütün nimetlerden hesaba çekileceğini hatırladığını söylüyordu.[2] Büyük Ömer, kızı tarafından daha güzel bir elbise giymesi teklifiyle karşılaşınca, Peygamber hanımı demeden Hafsa Validemize şiddetli sitem ediyordu.[3] Binlerce misalleriyle günümüze kadar gelen böyle bir hayat felsefesi, Asrımızın Dertlisi, dertlileri ve yolundakilerle son bir kere daha, tam bir dünya-ukbâ muvazenesi, ruh-beden dengesi temsil ediliyor ve bir kere daha hatırlatılıyordu...

Bize gelince, bütünüyle bu sadeliği içimize sindirdiğimiz söylenemez. Yadırganmama ölçüsünü muhafaza edip koruma en son taviz noktası olması gerekirken, meselenin başlangıcında bu ölçü kullanılıyor. Bazen yanılıyor ve bunların, muhatabımıza müspet yönde tesir edeceğini zannediyoruz. Hâlbuki bizim sadeliğimiz, hasbîliğimizin en büyük şahidi durumundadır ve muhatabımıza da tesir edecek odur. Ben hiç beklemediğim ve öyle değerlendireceğini tahmin etmediğim birisinin, entel tabakaya mensup insanlar içinde "Bu arkadaşa itimat edin, güvenin. Çünkü ben onun evinde sadece bir hasır gördüm ve ortası da delikti." dediğini ve itimadına onun evindeki hasırı delil gösterdiğini müşâhede etmiştim. Sınır tanımayan lüks ve debdebeye bütünüyle yetişmemiz mümkün olmadığı gibi, o yolla hizmetimize kazandıracağımız bir şey de olacağını tahmin etmiyorum. Sadece mazeret olarak, o da belli bir devreye kadar yadırganmama ölçüsünü kullanabiliriz ki, daha ötesini tecviz etmek mümkün değildir.

Dünya - ukbâ muvazenesi: Dünya - ahiret dengesi.
Tecviz etmek: Cevaz vermek, caiz olduğunu söylemek.

[1] Buhârî, tefsiru sûre (66) 2; Müslim, talâk 31.
[2] Ebû Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, 1/30.
[3] el-Hâkim, el-Müstedrek, 1/211; İshak İbn Râhûye, el-Müsned, 1/196; İbn Ebî Şeybe, el-Musannaf, 7/79; İbnü'l-Mübarek, ez-Zühd, 1/201; Ebû Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, 1/49.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.