'Küçücük bir mesele...'

Başlıktaki ifade Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a ait.

Önceki akşam Bakanlar Kurulu Toplantısı'ndan sonra yaptığı açıklamada söyledi.

Hatta dershanelerin kapanmaması yönündeki taleplere cevaben 'Küçücük bir meseleyi cihanşümul bir sorun haline getirdiniz' dedi.

Demek ki sadece bugünleri değil gelecek nesilleri de etkileyecek (hatta dünyanın 170 ülkesindeki Türk okullarını da etkileyebilecek) bir adım hükümet tarafından 'küçücük bir mesele' olarak tanımlanıyor.

İşin daha da moral bozucu olan tarafı şu:

Arınç'ın açıklamaları ile dershane tartışmasının yol haritası kısmen netleşti. Kısmen diyorum çünkü halihazırda net olan tek şey dershanelerin kapanacak olması.

Yeni olan dönüşüm için 1 yıllık bir ilave süre tanınmış olması.

Gerçi Arınç 2015 Eylül tarihini verdi ama dershaneler sadece önümüzdeki yıl öğrenci kaydı alabilecek.

Tabii bir de şu boyutu var.

Erken başvuran teşvikleri alacak. Gecikir ya da sona kalırsanız teşvikten yararlanamayacaksınız. Yasal sorunlarla uğraşmamak için üretilen bu formül dün gün boyu tartışmalara neden oldu.

Teknik detaylar üzerine çok şey sormak, söylemek mümkün.

Ancak Arınç gibi tecrübeli ve vicdani yönü çok güçlü bir siyasetçinin şu ifadeleri kullanması ortada daha büyük bir sorunumuz olduğunu gösteriyor:

"Buna karşı sürekli adeta tehdit noktasına gelen başka birtakım yeni çıkmalarla da hükümet aleyhtarı bir gösteriye dönüşen, bir güç gösterisi haline gelen davranışları yadırgadığımızı söylemek istiyorum."

Ekonomistinden eğitimcisine herkes dershanelerin eğitim sisteminin bir parçası olduğunu, alelacele yapılan düzenlemenin kaos getireceğini anlatıyor.

Hak arayışı tehdit ya da fitne değildir

İletişim araçları kullanılarak tepkiler dile getiriliyor. Ortada şiddet yok, yakma yıkma yok, hakaret yok.

Fakat hükümet, gösterilen demokratik tepkiyi tehdit ve güç gösterisi olarak görüyor.

Hatta talihsiz bir 'fitne' iması da yapıldı.

Öyle ki Arınç'ın açıklamasından sonra sosyal medya karıştı.

Arınç'ın açıklaması üzerine tartışmalar sürerken Başbakan Erdoğan dün Meclis grup konuşmasında dolaylı da olsa bu tartışmalara girdi.

'Baskı grupları Meclis'in yerine geçemez' diyen Başbakan 'Bugün sermayesini, manşetlerini kurşun gibi Meclis'in üzerine çevirenler' şeklinde devam etti.

Her iki ifade de gösteriyor ki son 20 gündür yaşanan hak arayışı, tepki hükümet tarafından iktidara ortak olma veya tehdit olarak algılanmış.

Oysaki konu çok basitti.

Geniş kitleler, demokratik yollardan hakkını aradı.

Bizim de dahil olduğumuz bir kısım medya (maalesef öbürleri utanılacak işlere imza attılar) meşru dairede yapılanın yanlış olacağını yazdı, ekranlarda dile getirdi.

Tıpkı AK Parti'ye açılan kapatma davasına, darbelere, cuntalara, Ergenekon'a, terör örgütüne karşı çıktığımız gibi bunu da yüksek sesle yaptık.

Gelinen noktada dershane tartışmasının nereye gideceği ayrı bir konu ama şunu ifade etmek şart.

Hukuk devletinde kamu gücüyle özel işletmelere el konulamayacağını, dönüştürülme adı altında kapatılamayacağını söylemek, bunu meşru kanallarla savunmak, ifade etmek ne iktidara tehdittir ne de iktidarın iktidarına ortak olma girişimidir.

Aksine demokrasinin olmazsa olmazıdır.

Kanun gücüyle, dönüşüm adı altında dershanelerin kapatılması kadar iktidardan gelen bu tanım ve yaklaşımlar derin yaralar açtı.

Kaldı ki, Camia en iyi bildiği ve çok iyi yaptığı; üstelik de yüzde yüz haklı olduğu bir konuda tepkisini dile getiriyor.

Sonuç itibariyle hâlâ dershanelerin kanun gücüyle kapatılmasını yanlış buluyorum.

Devlet şunu diyebilir:

"Ben dönüşmenizi istiyorum. Çok cazip teşvikler de veriyorum. Fakir öğrenci için halk eğitim de ücretsiz dershane de açıyorum. Sınav sistemini de değiştiriyorum. Ancak hâlâ devam etmek istiyorsanız tercih sizin."

Demokrasi ve hukuk devleti ilkesi böyle davranmayı gerektirir.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.