Sinsi Dehliz Planları
Kamuoyu, onları yakından tanıyor. Katiyen Atatürkçü değillerdir; içlerinden samimi veya gayr-ı samimi bir itirafçının açıkça belirttiği gibi -konuya yakından alâkası olan herkes kaynağı biliyor- varlıklarını ve ülkemizde uzun bir süredir devam ettirdikleri oligarşik hakimiyetlerini sürdürmek için Atatürkçü geçinir ve Atatürkçü dernekler kurarlar veya bu derneklere girip, Atatürk istismarcılığı yaparlar. Bunlar, halk desteği olmayan çok küçük bir azınlıktır. İçlerinde, emekli bir monşer; birkaç resmî mütekait; çoklarımızın bir "kabuk" münasebetiyle tanıdığı bir bayan ve Anayasa Mahkemesi'nden emekli bir başka "ünlü"... Bir de, rüyalarında ölülerden direktifler aldığını iddia eden ihtilâl teşebbüsü emeklisi bir gazeteci. Yani, anlayacağınız, hemen hepsi yaşını-başını almış bir avuç mütekait.
Aslında bunlar, içten bir ittifak içinde de değildirler. Meselâ, mütekait monşer, Anayasa Mahkemesi emeklisini katiyen sevmez. Onun hukukçu olmak şöyle dursun, hukuk bilmediği iddiasındadır. Esasen, Anayasa Mahkemesi emeklisi, bunları Atatürkçü sandığı için içlerindedir, yoksa onlarla bir araya gelmesi çok da mümkün değildir. Bu ufak grubun içinde bir de akademisyenliği, araştırmacılığı, Amerika'larda, Rusya'larda bilmem kaç yıl incelemelerde bulunduğu kendinden menkul biri daha var. Geçen yaz bir TV programında kendine ayrılan bütün vakti bu nakillerle doldurup, "yüksek" fikirlerini serdetme zamanı "bulamamıştı". Daha sonra, bir gazetede kendisiyle yapılan tam sayfa röportajda, kitaplığının önünde, oyuncaklarıyla poz veren bir çocuk gibi poz vermiş ve normal bir çalışma masasının üzerindeki yarısı boş üç-beş rafta eğri-büğrü duran kitapların himayesinde ne hazine bir akademisyen ve araştırmacı olduğunu ispata çalışmıştı. Resim bütün gerçeği ortaya koyduğu halde, altındaki yazıda odasının neredeyse kitaplarla dolu olduğu gibi bir de ilave vardı... Bu zekî araştırmacının bütün marifeti de kaset toplamak ve sonra, başka adlar altında yapılacağı duyurulan gizli dehliz toplantılarında bu kasetleri seyrettirmek.
Bunların lügatlerinde sadece üç-dört sözcük vardır: "Atatürkçülük" -ki, bunda samimi olup olmadıklarını bir itirafçıdan naklettik; "lâiklik" -bundan anladıkları ise, tamamen İslâm düşmanlığı ve İslâm'ın her türlü tezahürüne karşı çıkmaktır ve içlerinde gizli din taşıyanlarının bulunduğu da iddialar arasındadır; ve "irtica." Bir de, zaman zaman "bağımsızlık"tan bahsederler. Karşı çıktıkları insanları Amerikancı falan olmakla suçlarlar; oysa, en önemli müttefikleri, Amerika gibi, İsrail gibi ülkelerden ve lobilerden ödüller almakta, onlarla içli-dışlı bulunmaktadır. Son olarak, Pentagon (ABD Savunma Bakanlığı)'un Atatürkçülüğü kimseye bırakmayan bir derneği, Türkiye ve Avrasya bölgesinde faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin merkezi yapmayı tasarladığı ve başına da, -şüphesiz bu ekiple temelden bağlantılı- bir başka emekliyi getirmeyi planladığı haberi..
Psikolojik bir gerçek vardır: "Her insan, dış dünyaya kendi özel dünyasının pencerelerinden bakar." Bu gerçek, halkımız arasında, "Âlemi nasıl bilirsin? Kendim gibi" sözüyle anonimleştirilmiştir. Bu psikolojik gerçeğin fizikî mutâbıkı, "Eşyayı, arkasından baktığınız renkli camın renginde görürsünüz" kaidesidir. Bu grubun omurgasını oluşturanlarda, "takıyye" adını verdikleri gizlilik, olduğundan farklı görünme bir esas, inanç ve dünya görüşlerinin ana prensibi ve olmazsa olmaz, hattâ en önemli hayat düsturudur. Bu bakımdan, düşman bildiklerini "takıyye" ile suçlarlar. Oysa kendileri, daima gizli bir çehre ile aramızda bulunurlar. Bütün faaliyetlerini dehlizlerde, gizli mahfillerde yapar ve gizli hareket ederler. Sonra, ellerindeki imkanları kullanarak, en üst devlet kurumlarını aşındırır dururlar... Aşındırırlar ve bu ülkenin önünü açacak, onu dünya güç dengesinde kendine yakışır yere oturtacak ve bu ülkenin, bu milletin onuru olmuş faaliyetleri kurutmak amacındadırlar. Çünkü, kendi dışlarında kimsenin, hele hele bu milletin ruh ve tarih köküne bağlı kimselerin ülkeye hizmet vermelerine, insanları etkilemelerine hiç tahammülleri yoktur. Bir zaman bir şeflik dönemi valisinin söylediği gibi, bu ülkeye neyin lâzım olup neyin olmadığını ancak onlar tayin etmelidir. Kökleri şeflik ve tek parti dönemlerine dayandığından, düşünceleri de o günlerde kalmış bulunan ve demokrasi, insan hakları, ferdin gelişmesi, çoklukta birlik, diyalog ve hoşgörü gibi kavram ve değerlerden nefret eden bu zümre, biraz da emeklilik ve "emekli memur" psikolojisiyle, Türkiye'de bilhassa rejimin güvenliğinden kendilerini sorumlu bilirler; kendileri gibi düşünmeyen, hattâ kendilerinden başka herkesi adeta hain kabûl ederler.
Bunlar, bir avuç, halk tabanında katiyen desteği olmayan mütegalibe zümredir. Ve, bunların peçeleri bir gün yüzlerinden sıyrılacak ve asıl çehreleri herkesin göreceği şekilde elbette gün yüzüne çıkacaktır!..
- tarihinde hazırlandı.