Özü Köz Olanın Sözü Öz Olur
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olması, aynı zamanda büyük bir sınavdır. Türkiye sınava giriyor, Avrupa sınava giriyor, uluslararası sistem sınava giriyor.
Avrupa (Batı) bu sınava ne kadar hazır bilmiyoruz. Ama kendimizi ifade etme, Müslüman kimliğimizin, kültürümüzün Avrupa için bir problem teşkil etmeyeceği konusunda bizim bu sınava yeteri kadar hazır olduğumuz söylenebilir mi?
Dünkü yazımızda, aralık ayında Türkiye ile müzakerelere başlanacağının ilan edilmesinin, müzakerelerin fiilen başlamasından çok daha önemli olduğunu, zira meselenin psikolojik bir boyutunun bulunduğunu izah etmeye çalışmış ve "müzakereler yeter ki başlasın, isterse 10-15 yıl devam etsin" düşüncesinin giderek kabul görmeye başladığını yazmıştık. Gerçekten en az 10 yıllık bir sürede hem Avrupa Birliği'nin nereye doğru gittiğini daha net göreceğiz hem de biz büyük sınav için hazırlıklarımızı en iyi şekilde tamamlayabileceğiz.
Türkiye AB üyesi olduğunda Batı dünyasının da, İslam dünyasının da bütün dikkatleri medeniyetler/kültürler buluşmasının tezahürleri/diyaloğu üzerinde olacaktır. İşte bu noktada biz kendi üzerimize düşeni en sağlıklı ve doğru biçimde yapabilmeliyiz.
Bunun için de ciddi bir özeleştiriye ihtiyacımız var. "Biz, değerlerimizin, inancımızın, kimliğimizin ne ölçüde temsilcisiyiz?"
İnancımıza göre İslam o kadar berrak ve duru ki, insanlık ancak onunla hayat bulur. Kur'an gönüllerin, ruhların şifası; ama gerçek temsilcileri olan Müslümanlar nerede? Muhterem Fethullah Gülen; "Kur'an'ın enstrümanı onu temsil eden insanlardır. Kur'an kendini insanlarla ifade eder." diyor. Biz, "işte o insan, şu Müslüman'dır" diyebiliyor muyuz?
Bugün Türk toplumu olarak temsil kabiliyetimiz ve tavırlarımızla Avrupa'da görücüye çıkabilecek bir kıvamda mıyız? Bugün bizim problemimiz insan problemidir. Seviyeli, ileriyi görebilen, adımlarını ona göre atan insan problemimizi çözebildik mi?
Tavırlarımız, yaptıklarımız, itiraf edelim; söylediklerimizin tadını kaçırmıyor mu? Tavırlarımız, söylediklerimizi gölgelemiyor mu? Bugün etrafımıza baktığımızda hemen her sahada her şeyi yalan üzerine, sahtekârlık üzerine, birbirimizi kandırma üzerine, rant üzerine, kolaycılık üzerine inşa etmeye çalıştığımızı inkar edebilir miyiz? Meslek ahlâkı, iş ahlâkı, ticaret ahlâkı, memur ahlâkı, öğrenci ahlâkı neredeyse mazide kalmadı mı? Müslüman'ız demekle, Müslüman olunmuyor...
Avrupa Birliği'ne girmeyi istiyoruz; ama temsildeki zaaflarımız ne olacak? Kabul edelim, bizim temsildeki zaaflarımızı görenler tereddüt yaşıyorlar. İfade ve tavırlarımız imrendirici olmayınca, bizde bir derinlik göremeyince insanlar zaaflarımıza takılıyor. "Müslümanlık bu mu?" diyorlar. Haksız değiller. Nasıl bir Müslümanlık anlayışı ise adam, terör yapmakla cennete gideceğini zannediyor. Adam, Müslümanlık diye üzerine bombaları sarıyor, masum insanların arasına dalıyor ve ölümüne gidiyor. Müslümanlık bilinmiyor ve Müslümanlık adına cinayetler işleniyor.
Muhterem Fethullah Gülen'den duymuştum: "Özü köz olanın, sözü öz olur." İçimizde Allah için, din için, insanlık için yanan bir kor varsa, sözümüz de, tavırlarımız da diriltici soluklara dönüşür.
Kurumlarıyla çürümüş, insanlarıyla çürümüş bir toplumun kendisine hayrı olmaz ki, başkalarına bir hayrı dokunsun. Biz önce kendimiz olalım, dirilelim, temsil kabiliyeti kazanalım; bakalım Avrupa, bütün insanlık bizden etkilenecek mi, etkilenmeyecek mi?
Doğru oturalım, doğru konuşalım…
- tarihinde hazırlandı.