Türkiye'nin Fay Hatlarında Dolaşmak

Türkiye, adına yakışan bir yere doğru ilerliyor. Her şeye rağmen bu ilerlemenin süreceğini öngörebilmek, insanın kalbini umutla dolduruyor.

Geleceğin umut vaat eden dünyası, aynı zamanda ağır bir sorumluluk yüklüyor omuzlarımıza. İşte o zaman şu soru çok önem kazanıyor: Bilenle bilmeyenin, görenle görmeyenin, hissedenle de hissetmeyenin durumu aynı olur mu hiç?

Elbette olmaz...

Ne var ki, bu farkı koruyabilmek her şeye rağmen dimdik durabilmeyi gerektiriyor.

Sevgili meslektaşım Serdar Akinan'ın, manevi ortamlardan uzak yetişenlerin dünyasını resmeden yazısı vicdanımı sızlatmış ve şu cümleyi iliklerime kadar hissettirmişti:

Haklı olmak yetmiyor... Hele bir de yazıyorsan!

Tedailer 2000 yılının Ocak ayına götürdü zihnimi... Herkesin milenyum türküsü tutturduğu günlerde Fethullah Gülen Hocaefendi, "Bir sorgulama" başlıklı yazısında şunları söylemişti:

"Ey nefis! Her zaman yiğitçe davran ve hep babayiğitlik arkasında ol! (...) Yanlışlıklarla meşgul olmak hoşuna gidiyorsa, bu hobini kendi günahlarına karşı kullan ki, âlemin küçük lekeleri sana, senin yağlı karalarını unutturmasın!"

Türkiye'nin geleceğine bakarken "Bir sorgulama" yazısı, önemini iyice hissettiriyor. Çünkü imkânlar kadar tehlikelerle de karşı karşıyayız. Coğrafyamızdaki deprem fayları nasıl uyanık durmayı gerektiriyorsa, milli bütünlüğümüzü tehdit eden sosyal fay hatları da öyle; hatta daha fazla dikkat istiyor...

...Ve bu fay hatları üzerine yapılan çalışmalar en az bir asır öncesine dayanıyor. Yenik düştüğümüz zamanlarda, önümüze konulan Sevr Haritası'nın da öncesine...

Bu durumda, milli birlik ve beraberliği önemseyenlerin "şahsî ve hissî" duyarlılığın çok ötesine uzanan sorumlulukları ortaya çıkıyor. "Alevi, Sünni, Ermeni ya da Kürt.. Biz bunların hepsiyiz." gibi genel yaklaşımlar yahut "Biz gazeteciyiz, haberimizin arkasındayız." gibi kaynağa güven ifade eden açıklamalar, problemi çözmüyor. Hakkaniyete dikkat etmek gerekiyor. O da hiç zor değil. Alınan bir duyumu, orada adı geçenlerle de görüşerek doğruluğundan emin olduktan sonra yayınlamayı gerektiriyor. Önce yayınlayıp, sonra savunmayı değil...

Biz, yani gazete çalışanlarının sorumluluklarını göstermek bakımından şöyle bir faraziyede bulunalım:

Bir kişi hakkında yüz haber yapsak ve bu haberlerin doksan dokuzu o kişinin yaptığı şeylerin ne kadar güzel olduğunu ortaya koysa, sonra "çift taraflı kontrolle", doğruluğu yeterince test edilmemiş bir haber yayınlayıp, aslında bütün o güzelliklerin "tamamen başka bir şey" namı hesabına yapıldığını ifade etsek durum ne olur? O bir tek duyum, yapılan doksan dokuz haberi sıfırlar mı sıfırlamaz mı?

Fazla düşünmeye gerek yok aslında... Her gazeteci bu durumu bilir. "Haberde doğruluk önemlidir. Lehte ya da aleyhte haber olmaz." der.

Fakat ne yazık ki, uygulamada bu tür hatalar çok yapılıyor.

Aklıma yine sevgili Akinan'ın yazdıkları geliyor ve "Bir sorgulama" yazısıyla nefis muhasebesine çağırıldığım dünyaya dönüyorum...

O dünyada Türk, Kürt, Ermeni, Alevi, Sünni hatta Amerikalı, Avrupalı, Japonyalı... Hepsi Allah'ın kulludur. Onları, farklılıklarıyla tanıyıp, saygı duymak kültürel bir olgu veya şahsi bir erdem değil, inancın gereğidir. Aynı şekilde ayrımcılık yapıp aşağılamak da Allah'ın yarattığına karşı saygısızlığın ifadesidir.

Yine o dünyada en büyük kötülüğe maruz kalınsa bile -hukukî hakların korunması devlet teminatı altında olmakla beraber- affetmenin daha güzel olduğu vurgulanır. Sadece vurgulanmakla da yetinilmez; tasavvufî disiplinlerle eğitimi de yaptırılır.

Hele bir konudan bahsederken, "falancalar, filancalar" gibi kendisini oraya ait hisseden herkesi içine alacak şekilde konuşup-yazmanın "gıybet cürümü" olarak nasıl iflah olmaz bir günah olduğu anlatılır.

Beyazın zenciyi köle olarak kullandığı günlerde, benim dünyam, "İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittir." ve "Saçları kuru üzüm gibi başına yapışmış bir zenci de olsa başındakine itaat edeceksin." gibi esaslar üzerine inşa ediliyor; köleye zirvelerin yollarını açıyordu.

Şükürler olsun... Burası benim dünyam. Türkiye'nin ileri yürüyüşüne mani olmak için, sosyal fayları harekete geçirmek isteyenlerin önündeki en büyük engelin "bu dünya" olduğunu biliyorum. Biz dünyamıza sahip çıktıkça -Allah'ın izniyle- bu millet "kendisine biçilen kefenleri gömlek yaparak", Sevr meraklılarının hevesini kursağında bırakır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.