Obezleşen Şehirler ve Cemaatlerin Rolü

Her şeye rağmen hâlâ güzel "medeniyetler beşiği" İstanbul'da, 1965'ten beri yaşamaktayım. Birçokları gibi ben de, bu "tatlı-bela" şehrin kahrını da lutfunu da gördüm.

Geçen 43 yıl zarfında bu şehrin, nasıl büyüdüğünü, nasıl şiştiğini, daha açık ifadesiyle 1,5 milyonluk şehrin nasıl 15 milyonluk bir obez "yerleşim alanı" haline dönüştüğünü gün be gün, hüzünle ve iç burkuntusuyla gözlemledim. Sadece İstanbul'u mu? Çocukluğumun şehri Bursa'yı da, sıklıkla bulunduğum Ankara'yı ve İzmir'i de. Konunun uzmanları biliyor ki, bunun temel nedeni, özellikle 1965 sonrası ivme kazanan hızlı sanayileşme ve göçtür.

"Ekmek derdine" köyünü, kasabasını ve dahi birçok ahlaki kontrol mekanizmasını geride bırakarak gelen, "kalabalıklarda yalnız" milyonları, büyük şehirde birçok sürpriz bekliyordu. "Sosyal Hukuk Devleti" mizin maalesef ne doğru dürüst bir "kent planlaması"nı ve ne de bir "kente uyum" projesini uygulayamadığı acı bir gerçektir.

Şu sıralarda adı hep, "Medeniyetler Çatışması" ile anılan Samuel Huntington'un, bir başka çarpıcı iddiası var. Huntington, hızlı ve kontrolsüz modernleşen/ sanayileşen kimi ülkeleri (Türkiye'yi de kastederek) kimlik açısından, "torn countries" (Yırtılmış, parçalanmış ülkeler) olarak adlandırıyor. Ve bu gibi ülke insanlarının da, "torn identities" (Parçalanmış ve yırtılmış kimlikler) taşıdığını iddia ediyor. Eğer bu iddianın bir karşılığı varsa, herhalde bunun başında göç mağduru insanımız olsa gerek.

Laiklilik konusunda aşırı hassas ama ne yazık ki, manevi dinamiklerimiz konusunda ihmalkar ve hatta kuşkulu olan aydınlarımızın rejim için bir tehdit unsuru olarak gördüğü "cemaatler" tam tamına işte bu referans noktaları ve aidiyet şuurları zayıflamış olan insanımızı şehre entegre ediyor.

Bugün büyük şehirlerimizin etrafını çepeçevre saran gecekondu semtlerimiz, bazı ülkelerde olduğu gibi, ekonomik bunalımlar sırasında varlıklı kesimler üzerine bir nefret seli gibi akmamışsa, bunda bazı medya organlarının sadece irtica furyalarında hatırladığı, adlarıyla anılan "İskenderpaşa", "Çarşamba" ve "Erenköy" cemaatlerinin, "Nur Hareketi"nin ve diğer cemaatlerin büyük gayretleri ve emekleri vardır.

Ne yazık ki bu konu üzerinde çalışan, Boston Üniversitesi'nden Prof. Jenny White gibi birkaç yabancının yaptığı alan araştırması hariç tutulacak olursa, şimdiyle kadar kayda değer ciddi bir çalışma yapılmadı.

Eğer bir Türk Sosyolojisi varsa; eğer Atatürk'ün Ruşen Eşref'e söylediği "Bu milletin manevi dinamolarını boş bıraktık" yakınmasının halen gerçekliğini koruduğuna inanıyorsa birileri; eğer değerli sosyal bilimcimiz Prof. Dr. Şerif Mardin'in, "Cumhuriyetin en büyük sorunu halkın egemenliği değildi, bu kolayca elde edilmişti; asıl sorun toplumun daha derin tabanı ve etik temeliydi."(Avrupa'da Etik, Din ve Laiklik, İstanbul,1995, s. 10.) görüşünü birileri anlamlı buluyorsa ve eğer demokrasi denen insanoğlunun bulduğu en sağlıklı yönetim biçimi, "demos"un (halkın) dert ve taleplerine kulak asmak demekse ne güne duruyor bilim adamlarımız ve devletlûlarımız?

Bu sahada, değerli yazar Ali Bulaç'ın son eseri, "Din-Kent ve Cemaat: Fethullah Gülen Örneği" (Ufuk Kitap, İstanbul, 2008) alanında müstesna bir eser olarak önümüzde duruyor. Türkiye'de kim, hangi siyasi ve fikri kampa mensup olursa olsun, Ali Bulaç'ın şu önemli tespitleri üzerinde düşünmesi gerekiyor:

Dini cemaatler hem modernliğin ürünü olarak ortaya çıkmışlardır, hem de modernleştirici bir misyon üstlenmişlerdir. (A.g.e. s. 54) l Dini cemaatler geriye dönüşü temsil etmiyorlar, modernliği yeniden üretip önceden öngörülmeyen bir çerçeveyle oturtuyorlar. (A.g.e. s. 42)

Eğer tasavvufun tarikat dolayımında bize sunduğu cemaatleşme imkanları olmasaydı, Türkiye çok daha karmaşık ve sorunlu olurdu. (A.g.e. s. 81)

Gülen Cemaati ise, insanımızı şehre entegre etmek bir yana, "küresel bir vizyonla, okullar yoluyla '20. yüzyıl boyunca kendi içine kapanmış olan insanlara Asya'dan Afrika'ya, Avrupa'dan Latin Amerika'ya kadar dünyanın birden fazla kapısını açmış oldu". (A.g.e. s. 66) Kalemine, gönlüne ve beynine sağlık Ali Bulaç. Umarım değerli eserin bu bakir sahada daha nice çalışmalara yol açar.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.