Polat Renaissance Otel'de İftar Yemeğinde Yaptığı Konuşma
Saygıdeğer bakanlarım, değerli milletvekilleri, sanat dünyasının aydınlık insanları, değişik din mensupları, aziz misafirler. Hepinizi en içten saygılarımla selâmlar, bu gecenin hepimiz için hayırlı olmasını dilerim. Bu geceyi tertip eden arkadaşlardan biriyim. Ve her fırsatta da bunu itiraf ettim. Ancak bu toplantıya iştirakta da biraz zorlandım; zira Ramazan-ı şerifte herkesin oruç tutmasına karşılık, oruç beni tutuyor. Şeker had safhada seyrediyor. İftardan 2-3 saat sonra ancak kendime gelebiliyorum. Bu sebeple, toplantıya iştirak etmem konusunda affedileceğimi ummuştum; ama affedilmedim. Onların hatırına ve hatırınıza hem toplantıya iştirak ettim, hem de huzurlarınızdayım. Bir kere daha saygılarımı arz ediyorum.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın, kurulduğu günden bu yana – hepsi gönlümüze göre olmasa da – her zaman çok önemli faaliyetlere imza attığını söyleyebiliriz. Ne var ki ben, bu faaliyetlerin hiçbirinin içinde tam manâsıyla bulunamadım; dolayısıyla da onlardan kendime bir pay çıkarmam söz konusu değildir.
Bu vakıf, Bosna-Hersek'e yardım için dünyanın ünlü futbolcularını Türkiye'ye getirip, futbol maçı düzenlemekten alın da, her sene böyle sizler gibi güzide toplulukları şu veya bu vesileyle değişik platformlarda bir araya getirerek, en azından fikir teatisi imkânı hazırlamaya kadar, önemli hizmetler gördü. En azından, hangi görüş ve düşünceden olursak olalım, bizlere bir arada bulunabileceğimiz düşüncesini ilham etti. Bu sayede bizler, birbirimizden korkmamız için herhangi bir sebebin olmadığını – eskilerin ifadesiyle – ayne'l-yakin, yani bizzat gözümüzle gördük ve yine gördük ki, insan istediğinde herkesle görüşebilir. Bugüne kadar görüşmemişsek, vehimlerimize takılıp kalmış ve önemli bir insani vecibeyi ihmal etmişiz demektir.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Türkiye'de daha çok hoşgörünün temsilcisi olarak tanındı. Hattâ onunla adeta özdeşleşti. Nerede Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı denilse, ardından hemen hoşgörüden bahsedilir oldu. Hattâ bu konuda onun ortaya koyduğu imajın imrendiriciliği ile bir takım alternatif kuruluşlar da meydana geldi. Şimdi onlar da aynı duyguyu terennüm ediyorlar. İnanıyorum ki, bu sayede Türkiye'de hoşgörü daha hızlı şekilde tabana yayılacak, ülke sathında yaygınlaşacak ve bir sanatkâr kardeşimizin dediği gibi, "Mutlu Yarınlar"a doğru kafa kafaya, gönül gönüle, el ele yürüyeceğiz İnşaallah.
Aslında Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın veya başka alternatif kuruluşların bu konuda yaptıkları, necip milletimizin ruhunda var olan bir cevheri ortaya çıkarma gayretiydi. Ne var ki, bugüne kadar bazı engeller vardı ve bu cevhere ulaşılamıyor ve o cevheri ortaya çıkaramıyorduk. Oysa ki, İslâm'da yanlış tanıtılan ve yanlış anlaşılan cihadın, yani insanları gerçek insanlığa yükseltmeye yönelik faaliyetlerin, diğer bir yaklaşımla güzelin, iyinin anlatılmasının temelinde de, Allah'la insanlar arasına şöyle-böyle var olan engellerin bertaraf edilmesi düşüncesi vardır. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, insanımızın ruhundaki bu cevherlerin ortaya çıkmasına mani engelleri bertaraf ettiyse o, çok önemli bir vazifeyi yerine getirmiş sayılır.
Biz esasen, Peygamberi, vefat edip öbür âleme giderken, "Size Kitap Ehli'ni, yani Hıristiyanları ve Yahudileri emanet ediyorum" vasiyetinde bulunan ve kendisine cezalandırılmak için getirilen biri karşısında "İlk taşı hiç günah işlememiş olan biri atsın" diyen; halifesi, bağrından yediği hançerle yatağa serilip, ölümle pençeleştiği anda dahi, "Size içimizdeki azınlıkları emanet ediyorum; onlar hakkında Allah'tan (cc) korkun ve kendilerine adaletle davranın" ikazında bulunan; başkumandanı ve hükümdarı, Malazgirt'te göğüs göğüse savaştığı düşman komutanını ve rakip devletin hükümdarını mağlûp ettikten sonra çadırında ağırlayan ve yanına insanlar katıp güvenle Constantinopolos'a, yani devletinin başşehrine ulaştıran yine başkumandanı ve hükümdarı, onbinlerce, belki yüzbinlerce Müslüman'ı öldüre öldüre geldiği Kudüs önlerinde savaşa tutuştuğu Haçlı orduları komutanı Richard'ı gece çadırına kadar giderek tedavi eden bir kültürün çocuklarıyız. Yani yeryüzünün en engin, en kapsamlı ve en evrensel hoşgörü kültürünün mirasçılarıyız. Bu anlayış, bu telâkki, bugün de adeta denizlerin dalgaları gibi yayılmakta ve dünyanın dört bir yanına ulaşmaktadır. Öyle inanıyorum ki, önümüzdeki yıllar hoşgörü ve sevgi yılları olacak, bu çerçevede dünyaya hem çok şey verecek, hem de çok şey alacağız. Bırakın kendi içimizdeki insanlarla, hattâ başka kültürlerin, başka medeniyetlerin, başka dünyaların insanlarıyla da kavga etmeyi, münakaşa ve zıtlaşmaya yol açan meseleler bile bütün bütün kapanacak ve sevginin gü-cünü bir kere daha anlayarak, herkese sevgiyle, şefkatle bağrımızı açacak, herkesi kucaklayacak ve bugün dünyanın en çok muhtaç olduğu diyalog ve hoşgörü gibi en önemli bir hususu Allah'ın (cc) yardımıyla gerçekleştireceğiz.
İzzettin Doğan Bey'i görünce, Hz. Ali Efendimizle ilgili bir hadiseyi hatırladım. Nehravan'da kendisine karşı pusu kurmuş bekleyen bir birlikten bahsedilince, "Bize hücum edecekleri ana kadar kendilerine hücum etmek haksızlık olur" diyen serdarların kültürüyle beslenmiş bir topluluğuz biz. Çok muhtaç olduğumuz böyle bir dönemde, Allah'ın (cc) inayetiyle toplumun her kesimi bu hoşgörü ve diyaloga sahip çıkacak ve bunun doğuracağı güzellikler umulandan daha fazla bir hızla her yana yayılacaktır.
Belki vaktinizi almış, başınızı ağrıtmış olacağım. Ancak içimde taşıdığım bir kaygıyı, bir endişeyi de arz etmeden geçemeyeceğim. Öyle anlaşılıyor ki, iç kavgalarla sarsılmış Türk toplumu, tam şimdilerde bir hoşgörü bekliyordu; bulur bulmaz da bu mülahaza ile kendisine bir adım atana üç adımla mukabelede bulundu. Bununla birlikte öyle anlaşılıyor ki, zaaflarını bağırıp çağırmakla ortaya koyan, tahriple kendilerinde güya güç var olduğunu göstermeye çalışan şu veya bu taraftan zayıf ve marjinal bir takım kimseler ileride hoşgörüye pusular kuracak ve diyaloga giden köprüleri yıkmaya çalışacaklar. Ve yine anlaşılıyor ki, biz bundan sonra da çok ağır şeylerle imtihan olacağız. Şimdiye kadar çok ağır imtihanlardan geçmiş olan milletimiz, gelecekteki imtihanlara karşı da millet fertleri arasındaki dayanışmayla karşı koyacak ve toplum barışına giden yolda her engeli aşmaya çalışacaktır. Allah (cc) Kur'an-ı Kerim'de, "Andolsun, bazınızı bazınızla imtihan edeceğiz" (En'am, 6/53) buyurmaktadır. Talip olduğumuz şey çok kıymetlidir; ulaşmak istediğimiz hoşgörü ve diyalog hedefi çok pahalıdır. Böylesine kıymetli ve pahalı hedefleri gerçekleştirmek kolay olmadığı gibi, elde edildikten sonra muhafazası da çok zordur. Evet, diyalog ve hoşgörüden geçerek toplum barışına ulaşmak değerler üstü bir değere sahip bulunduğundandır ki, onun değerinin, kıymetinin ne kadar pahalı olduğunu anlamamız ve ona göre kendisine sahip çıkmamız için Allah, bizi değişik imtihanlara tabî tutacaktır. Bütün bu imtihanlarda hep dişimizi sıkacak,
Gelse Celâlinden cefa,
Yahut Cemâlinden vefa;
İkisi de cana safa..
Lütfun da hoş, kahrın da hoş...
diyecek ve "dövene elsiz, sövene dilsiz" olacak, elli defa da kırsalar, yine kırılmadan yerimizde kalacak, herkesi sevgiyle, şefkatle kucaklayacak ve yarınlara birbirimizi severek yürüyeceğiz.
Tekrar, bu mutlu gecenin hakkımızda rahmet ve mağfirete vesile olmasını diler, hepinizi en derin saygılarımla selamlarım.
- tarihinde hazırlandı.