Demokratikleşme ve Özgürleşme Yolunda Medyanın Rolü

Her şeyden önce şunu ifade etmeliyim ki, ben herkesin şikayet ettiği medyaya dahi başkalarının bakıp gördüğü karamsarlık içinde bakmıyorum. Aslında medya son senelerde, insanımızın hissiyatına iyisiyle kötüsüyle tam tercüman. Bu açıdan onun da bazı hatalarının olması gayet normaldir. Hatta onlardan bir grup, yıllarca hemen her alanda memleketin terakkisi adına çalışan ve gayret gösteren ve toplum yararına değişik müesseseler tesis eden insanların meziyet ve faziletini hazmedememiş, onların başarılarını karalamak için elinden gelen her şeyi yapmış ve adeta faziletlerle savaşmıştır.

Merhum cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın demokratik hak ve hürriyetlerin korunmasıyla alakalı ciddi teşebbüsleri ve insanî değerlere belli buudlar kazandırması söz konusu olmuş ise de arkası gelmemiştir. Oysaki bu konu daha ciddi ve uzun gayretler isterdi. Zira insanın tabiatına rağmen yüzde yüz bir değişim göstermesi mümkün değildir. Ve bu, insan tabiatına terstir. Bu sebeple yıllardan beri milletin dem ve damarlarına işlemiş bir anlayış ve bir huyun birdenbire sökülüp sînelerden atılması çok zor olsa gerek. İşte, toplum gibi bir çarpık anlayış, duygu ve düşünceyle beslenen medya kanaat-ı acizanemce, her şeye rağmen yine de çok kötü sayılmaz. Nitekim, şimdilerde bahsini ettiğimiz medyanın başta yönetim kadrosu olmak üzere, çalışanların büyük çoğunluğu, 'Bize dinimiz öğretilmemiş ve tanıtılmamış. Biz, din ve diyanetin manevî atmosferinden uzak, hep boşlukta yetişmiş nesilleriz.' diyerek bunu dile getirmektedirler. Bu ölçüde bile olsa medyadaki bu müsbet gelişme, hoşgörü ve diyaloğun güzel bir meyvesi sayılabilir.

Yukarıda da ifade ettiğim gibi, şahsen ben medyanın istikbali adına ümitvarım. Çünkü onlar da, küreselleşen ve hızla küçülen, küçülüp bir köy haline gelen dünyamızda, kim hangi görüşten olursa olsun herkesle beraber bir arada yaşamanın zorunlu olduğunu ve hattâ bu meselenin önümüzdeki yılların en önemli konularından biri haline geleceğine kesin gözüyle bakmaktalar. Bu sebeple de, daha çok hoşgörü ve diyalogla bu vetire hızlandırılmalı ve geleceğin dünyasına hem millet, hem de devlet olarak mutlaka hazırlanılmalıdır.

İkinci olarak, diyalog ve hoşgörü adına içte olduğu gibi, dış dünyaya açılmada da rahat olunmalıdır. Dünyanın küreselleşmesi, gümrük birliği veya Avrupa topluluğuna girme gibi gelişmeler bize din, diyanet, millet ve kültür adına herhangi bir şey kaybettirmez. Çünkü bizim, bizi ayakta tutan dinamiklerimizin güç ve kuvvetine inancımız tamdır. Bizim, Kur'an'ın vahy-i semavîye dayandığından, beşerin her türlü problemlerini çözeceğinde zerre kadar şüphemiz yoktur. Bu sebeple, korkacak birileri varsa, o da Kur'an'ın diriltici ikliminden uzak yaşamakta diretenler olmalıdır. Böyleleri, ellerindeki sistem ihtiyaca cevap vermediğinden dolayı alternatif düşünceler araştırmakta ve 'Bu arayışlar, insanlığı Müslümanlığa götürürse halimiz nice olur?!' diyerek, kendi insanlarından korkup, endişe duymaktadırlar. Hattâ, bugünkü hırçınlıklarının arkasında da bu düşüncenin olduğunu söyleyebiliriz.

Evet, insan hak ve özgürlüklerine saygı, toplumda bir kesimin diğer kesimle çatıştırılmayıp barış içinde yaşanması, hoşgörü ve diyalog çalışmalarının hızlandırılması ve demokratik olan bütün gelişmelerin desteklenmesi hususunda medyaya çok önemli görevler düşmektedir. Ben, pek yakın bir gelecekte medyamızın bu misyonu tastamam yüklenip, onu hayata geçireceğine inanıyorum.

Medya ve Tarafsızlık İlkesi

Medyanın tarafsızlık ilkesine bağlı olarak yayın yapabilmesi bana şu anda çok zor gibi geliyor. Türkiye'de en çok satan birkaç gazetenin, zaman zaman bir araya gelip bir çerçeve anlaşması yapmaları, ardından da hemen bu anlaşmayı tek taraflı bozmaları, bu endişemi teyit ediyor mahiyette görünüyor.

Tarafsızlık ilkesini benimseyebilme ve bunu yayınlara yansıtma önce şahsiyetli bir düşünce, sonra sağlam bir kültür, sorumluluk duygusu ve millî menfaatleri her şeyin üstünde tutabilecek bir anlayış ve inanç ister. Sizlere bu konuda çok acı, acı olduğu kadar da gerçek bir hususu arz etmek istiyorum: Tarafsızlık ilkesine bağlı olarak yayın yapmada bazen, aynı terbiyeyi almak bile yetmeyebilir; nitekim yetmiyor da. Halbuki, İslâmî anlayış ve inanç içinde, 'Allah her şeyimize nigehbân' ve 'yaptığımız her şeyin hesabını inceden inceye Rabbimize vereceğiz...' gibi esaslar bizim için vazgeçilmeyen dinamiklerden.. ve tabii Müslüman, hayatını bu esaslara göre düzenlemek zorunda. Ama bütün bunlara rağmen bakıyorsun ki, bir kardeşimiz veya bir grup, aynı kulvarda hizmet etmiyor diye bir başka cemaati karalayabiliyor, yerebiliyor.. ve hatta yerin dibine batırabiliyor. Demek ki bir yerde aynı kaynaktan beslenmek, aynı kıbleye teveccüh etmek bile yetmeyebiliyor.

Evet, bu mesele, olduğundan da fazla tahşidat ister. Nefsimize, hislerimize, beklentilerimize rağmen Kur' an'ın öngördüğü, Rasulü Ekrem'in (sav) emrettiği çizgide hayat sürdürmek ister ki, Akif'in dediği hakikî kahramanlık da işte budur:

'Şehâmet dini, gayret dini ancak Müslümanlık'tır;
Hakiki Müslümanlık en büyük bir kahramanlıktır.'

Burada kastedilen hakiki Müslümanlık, muamelede, helal ve haramda gösterilen Müslümanlıktır. Hep iyilik yapmak, hatta kötülüklere bile iyilikle karşılık vermek.. başına ne gelirse gelsin 'of' bile dememek ve gıybetlere girmemek. İşte bence hakikî kahramanlık budur! Evet, bana göre kâmil insan, kendini affetmeye alıştıran insandır. 'Falan, babanı öldürmüş' dediklerinde; 'affettim gitti, babam benim bu tavrıma nasıl bakar bilemeyeceğim ama ben bana ait yanıyla affediyor, Allah'a ait yanını da Allah'a havale ediyorum' diyebiliyorsak, kâmil insan seviyesini yakalamışız demektir.

Biz aslında burada medyanın tarafsızlık ilkesini sağlayıp-sağlayamayacağından bahsediyorduk, söz başka mecralara kaydı. Şahsiyeti tam gelişmiş, düşünceleri oturaklaşmış, sağlam bir kültür altyapısı ile donanmış, dünya üzerinde oynanan oyunları bilen ve ülke çıkarlarını her şeyin üstünde tutacak kadar vatanperver ve vatansever insanlar iş başına geldiğinde, zannediyorum medya da tarafsız olabilecektir.

İlkeli Bir Medya Nasıl Olmalı?

TV, radyo, gazete, dergi vb. medya vasıtaları, tıpkı bıçak, silah, kibrit vb. gibi bir nesne ve bir silahtır. Elinde bulunduğu insanın niyet ve maksadına göre iş yapar.

O, bir câninin elinde öldürücü bir silah, fuhşa açık birinin elinde, insanları müstehcenliğe götüren bir vesile, iyi inanmış bir müminin elinde ise, insanları cennetlere taşıyan nurdan bir peyk olur. Şimdilerde çokları, yazılı ve görsel medyanın yayınlarını kınıyor ve onlara kötü damgasını yapıştırıyor. Halbuki asıl kötülenecek olan, ekrandan ya da sahifelerden dışa taşan şeyler değil, onları elinde bulunduran insanların duygu, düşünce, his ve mantaliteleridir.

Medyanın bugün bir güç olduğu hususunda hiç kimsenin şüphesi yoktur. Öyleyse yayın politikasının esasları, devlet-millet bütünlüğünü koruma, devletin yıpratılmamasına özen gösterme, sansasyonel haberlere vize vermeme, fuhşiyât ve münkerâtın her çeşidine kapalı olma ve bütün olumsuz şeylere karşı mücadele etme gibi duygularla dopdolu insanların medya dünyasında güçlü bir şekilde yerlerini almaları gerekir. Bana göre çok ümitsiz olmamalı; zira böyle bir süreç bugün Türkiye'de başlamıştır ve her geçen gün daha iyiye, daha güzele doğru da yol alınmaktadır ve ma'şeri vicdan da bunu kabullenmiştir.

Şunu unutmamalıyız ki, artık Türkiye millet tabanında iyiye, güzele ve doğruya bir yöneliş içindedir. Bu yönelişin farkında olan değişik medya grupları, dinî hissiyatı daha derince ele alan gazeteler çıkarma lüzumunu duymuş ve bunun için hazırlıklara başlamıştır. Yine bunun farkında olanlar, Ramazan ve mübarek gecelerde, inananların hissiyatı doğrultusunda yayın akışlarını değiştirme zaruretini hissetmişlerdir. Bunlar oldukça güzel gelişmelerdir. Ancak bundan daha mühim bir şey vardır ki o da, mevcut yönelişi rantabl kullanabilme, hatta onun da bir adım ötesinde, bu yönelişi yönlendirebilmedir. Ben Allah'ın inayet ve keremiyle çok yakın bir gelecekte bunun da olabileceğine inanıyorum.

Türk Basınının Bugünkü Durumu

Türkiye'de basın denince akla gelen ilk kelime gazetedir. Ama, son zamanlarda sayıları oldukça kabaran haftalık veya aylık aktüel dergileri de şimdilerde düşünebiliriz. Ancak, ister gazete isterse bu dergilerde müşterek bir husus vardır ki bence çok önemlidir. O da şudur:

Bilhassa Türkiye'de basın, muhtevadan oldukça yoksundur. Zaten on senedir tirajın aynı rakamda donması da bunun açık bir göstergesidir.

2,5-3 (şimdilerde 4) milyona yakın insan, ister istemez günlük okuma ihtiyacını bu gazetelerden karşılamaktadır. Gazete tercihinde eski alışkanlıkların tesirini görmezden gelmek yanlıştır. Ama yine de, okuyucunun alışkanlık yerine kalite ve muhteva zenginliğine yönelmeye başladığını söyleyebiliriz. Bu durumun gün geçtikçe daha da net ve kesin bir tavır halinde ortaya çıkacağına inanıyorum.

Muhtevasıyla gerekli seviyeyi yakalayan gazetelerdir ki, gelecekte yaşama hakkını elde edeceklerdir. Tirajları şu anda kabarık olsa bile, muhteva fakiri gazetelere gelince, bunlar ister kısa, ister uzun vadede ama mutlaka bir gün silinip gideceklerdir.

Belki de birinci gruba 'ZAMAN' ve emsali; ikinci gruba bazı süper görünümlü gazeteler örnek teşkil edecektir.

Ne diyeyim? Bekleyelim, görelim...

Yeni Bir Gazetecilik Anlayışı

Gazete, radyo, televizyon, dergi... vb vasıtaları kullanarak insanlara faydalı olma yolunda atılan adımların, öncelikle çok sağlam temeller üzerine oturtulması gerekmektedir. Eğer bu mevzuda sağlam esaslar tesbit edilemez ve konu sağlam stratejilere bağlanmazsa bunun insanlara faydadan çok zararlı olma ihtimali vardır.

Batı'da gazeteye verilen isim genelde 'jurnal' kelimesi olmuştu zannediyorum. Bunun Türkçe karşılığı, gammazlamak, çekiştirmek, dedikodu etmek olsa gerek. Bu manadaki gazetecilik, yer yer halkı tenvir etse de, temelde milletin kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmak, gizli kapaklı yapılan işlerini fâş etmek ve merak uyarıcı şeylerle okuyucu bulmaya çalışmak gibi şeylerdir. Evet, bir anlayışa göre gazeteciliğin misyonu budur. İşte bu anlayışta olan gazeteciler bugün tiraj uğruna maalesef bu çarpıklıkların hepsini yapabilmektedirler. Evet Batı'da gazetecilik bu anlayış içinde gelişmiş ve dünyayı fethetmiştir.

Bize göre gammazlık, laf hammallığı yapma, milleti birbirine düşürme, gıybet yapma, su-i zanda bulunma, Allah'ın yasakladığı çirkin amellerdir. Biz muhakemesiz yargıya gidemeyiz, yargısız infazda bulunamayız.. kimsenin ırzı, şerefi, namusu ile oynayamayız.. inancımız gereği bunların hepsini haram kabul ederiz.

Öyleyse Müslüman camia, kendi düşünce dünyası çizgisinde bir gazetecilik anlayışı geliştirmek zorundadır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.