Batı’nın bitişi
Kanaatimce şu anda, Batı medeniyeti kendi beyni ile yürümüyor. Belki mevcut teknolojinin yeni teknolojiler üretmesiyle varlığını devam ettiriyor. Üretecekleri şeyleri bilgisayarlara bağlamışlar ve basit müdahaleler ile mevcut çarkı çeviriyorlar. Bu itibarla da Batı mantığının bundan sonra insanlığa vereceği ciddî bir şey yoktur. İhtimal bu safhadan sonra bâkir dimağlara sahip insanlar dizgini ellerine alacak ve insanlığı yönlendirecektir. İşte bu mülâhaza ile ben milletimizi bu işe namzet olarak görüyorum. Zaten, Allah da milletimize o zemini hazırlıyor gibi.
Şu anda önümüzde potansiyel bir hazine olan Orta Asya, İslâm dünyası, Afrika ülkeleri var ve insanımız şimdilerde oralarda her şeyi yapabilecek durumda. Elverir ki, bu tarihî fırsatlar zamanında görülsün ve değerlendirilsin. Onun için de politik mülâhazaların dışında, milletini yükseltme düşüncesine kilitlenmiş siyaset adamlarına ve eğitimde, dünden bugüne baskıcı ve dayatmacı zihniyetlerin zorlaması ile kabul ettirilen tedrisat sistemine yeni bir mânâ ve ruh kazandıracak inkılâpçı ruhlara ihtiyacımız var. Yakın geçmişimiz itibarıyla milletimiz çeşitli dogmaların baskısı altındaydı. Politik arenada yüzen‑gezen kimseler, mal‑menal, şan, şeref, şöhret peşinde koşarken, hiç mi hiç bu türlü şeyleri düşünmüyor veya düşünemiyorlardı. Bence bizim büyüklüğe sıçramamıza engel olan da işte bu zihniyetti.
Hâlbuki, meselâ eğitim dedik. Ben inanıyorum ki bugünkü müfredat programına göre 8 yaşında ilkokula başlayan bir çocuk, 4‑5 senede ilkokul, ortaokul ve liseyi bitirebilir. Evet, kâşif, mucit, dâhi falan değil, vasat seviyede zekâsı olan bir çocuğun, çok iyi bir planlama ile 4‑5 senede liseyi bitirebileceğine inanıyorum. Yeter ki, müfredat mükemmel, muallim gayretli ve talebe de aptal olmasın.
Şimdi bu konuda size bir misal vermek istiyorum: İmam Ebû Yusuf, Ebû Hanife’nin talebesi, hocasından sonra Şeyhu’ş‑şüyûh (şeyhler şeyhi) olmuş. Onun saf ve vasat seviyede zekâya sahip olduğu kabul edilir. “Bir gün onu denemişler. Ebû Yusuf’un minderinin altına kocaman bir tahta koymuşlar. Hazret gelmiş, minderine oturmuş ve talebelerine dersini verip gitmiş. Aynı kişiler bir başka gün Ebû Hanife’nin diğer talebesi İmam Muhammed’in oturduğu yerin altına ise, birkaç kâğıt katlayarak koymuşlar. Hazret gelip mindere oturduğunda “Allah Allah, bugün tavan mı şu kâğıt kalınlığında aşağı inmiş, yoksa zemin mi yukarı çıkmış!?” deyivermiş. Aradaki bu zekâ ve belki zekâdan kaynaklanan hassasiyet, firaset farkına rağmen, altına konan koca tahtayı fark edemeyen Ebû Yusuf, çalışma, çabalama ve gayretiyle İmam Muhammed’i geçmiş ve hocasının vâris‑i hâssı olmuş. Bu bir menkıbe; aslıyla değil, faslıyla ele alınmalıdır.
Evet, cehd ve gayret çok önemlidir. Cehd ve gayretle çok boşluklar doldurulabilir. Bir de bizim eğitim anlayışımız, talebenin himmetinin pervaz ettirilebileceği bir seviyeye getirilebilse, elde edeceğimiz yetişmiş insan adediyle, ülke olarak çok şeyleri aşabileceğimize inanıyorum.
Meselâ, bu konuda Nizamülmülk ile oturan ve 1‑2 asır arızasız devam eden eğitim telâkkisi bir model olabilir. Günün şartları içinde asla ve öze dokunmaksızın yapılacak bir kısım küçük değişiklikler, bizlere çok şeyler kazandırabilir.
Hâsılı, Batı dünyası bitti, iflas etti ve her gün biraz daha inkıraza doğru gidiyor. O giderken, yerine alternatif olarak mutlaka, bütün müesseseleriyle bizim dünyamız ortaya çıkmalıdır. Aksi hâlde, yine belli bir süre birilerinin serap‑misal hayallerinin ardından koşmamız ihtimali var...
- tarihinde hazırlandı.