Yalan rüzgarı

90'ları hatırlayanlar için 'Yalan Rüzgârı' belki de ekranların en uzun soluklu ve dolayısıyla olayların en saçma hal aldığı bir pembe diziden başkası değildir.

Aslında dizinin orijinal adı 'The Young and the Restless' (Genç ve Huzursuz) olmasına rağmen baş harflerine uygun olduğu için Türk yapımcılar pek de isabetli bir kararla Yalan Rüzgârı ismini seçmişler. 1973'te başlayıp ABD'de hâlâ devam eden bu dizi Türkiye'de miadını çoktan doldurdu ama içinden geçtiğimiz dönem insana yalan rüzgârının politik bir versiyonunu izliyormuş hissi veriyor. Yalanların er geç ortaya çıktığı ama o arada mide bulandırdığı versiyonunu.

17 Aralık'ın ertesi gününden başlayarak gerçekleri perdeleme, dikkatleri başka yöne çekme çabalarını ve göz yaşartıcı boyuttaki kraldan çok kralcılıklarını ibretle takip ettiğimiz 'havuz medyası'nın iftiralarını yalanlamaktan Zaman ve Bugün gazeteleri yoruldu. Boyutları gitgide büyüyen -eski rakamla bir trilyona 3-5 kuruş dendiğine göre varın gerisini siz tahmin edin- yolsuzluk rezaletini örtmek için uydurdukları 'paralel' saçmalıkları yetmeyince foyaları birkaç saat içinde ortaya çıksa da mantıksız yalanlar söylemeye devam ediyorlar. Hizmet Hareketi'nin, Başbakan'ın ölmesi için dua ettirdiğini uydururken, habere konu edilen ülkede okul olmadığını hesaba katamıyorlar. Ya da 'Cemaat medyası' operasyonu biliyordu demek için 19 Aralık nüshalarını 18 Aralık'a aitmiş gibi gösteriyor ama yalanları deşifre olunca utanmadan 'yazılar küçüktü, görmemişim' diyebiliyorlar. Meşru eleştirilerin dillendirilmesini engellemek içinse her gün yeni bir 'lobi' yaratıyorlar. Gezi'de uydurulan 'faiz' lobisi, vaiz ve hatta özgürlükleri savunanları yaftalamak için porno lobisine dönüşebiliyor. Özetle, bu 'arsızlık lobisi'nin yalan ve iftiralarında ne dinî ne ahlakî bir sınır var.

Sadece görevini yapan Zaman muhabiri ise Başbakan'dan azar ve aşağılamayla karşılık alıyor. 'Ne cüretle yolsuzluk iddiası sorarsın' psikolojisinin yansıması 'senin iraden yok' hakaretinde ve değişen çehrede görünüyor. Ciddi belgeleri bulunan iddialara cevap vermek yerine tüm çabalara rağmen tek bir delili ortaya çıkmamış 'paralel' saçmalığına sığınılıyor. Bu arada, Başbakan'ın medyaya müdahaleyi olağan karşıladığını ve eleştiriyi hakaret saydığını da cevabından öğreniyoruz.

Devasa yolsuzlukların yanında devede kulak kalan ama ilkeler açısından önem arz eden villa meselesinde insanlar 'misafirperverlik' açıklamasıyla adeta aptal yerine konuluyor.

Her gün çıkan yolsuzluk kasetlerini, bakanlarla ilgili fezlekelerin geri gönderilmesini, hukuksuzca yapılan tayinleri kanıksamışken, yalan rüzgârının aslında ta Gezi'de hız kazandığını öğreniyoruz. Bu ülkede başörtülülerin uğradığı taciz sicili kabarık olduğundan ilk duyduğumda inandığım Kabataş'ta saldırıya uğrayan kadın vakasına dair görüntüler -eğer başka delil çıkmazsa- bize utanmazca bir yalan söylendiğini gösteriyor. Gezi'de gerginliğin tavan yaptığı bir dönemde zaten kutuplaşmış bir toplumu birbirine kışkırtma riskine rağmen nasıl böyle bir yalan söylenebildiğini aklım almıyor. Hangi politik hırs insanları bu derece 'sorumsuz' hale getirebiliyor?

Daha acı olanı, tüm bu yalan rüzgârından en büyük zararı aslında dindarlar görüyor. Elbette tek ahlakî ölçü dindarlık değil ama dini, yıllar boyu politik malzeme yapmış insanlardan bu kadar pervasızca yalanlar duymak insanda derin bir kandırılmışlık duygusu ve hayal kırıklığı uyandırıyor.

Ve ister istemez insan şunu merak ediyor: Gezi'de Kabataş yalanını sömürenler 17 Aralık gibi bir meselede neler söylemez ki? Gerçekler elbet zamanla anlaşılacak...

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.